Tayfun Kaya
Köşe Yazarı
Tayfun Kaya
 

İLERLEMENİN ANAHTARI 23 NİSAN...

Yıl 1920’nin mart ayına geldiğinde Mustafa Kemal Paşanın vatanseverce padişaha yaptığı müracaatlar artık hiç cevap vermiyordu. İngiliz, Fransız, hatta Amerikalı diplomatlarca sert geri dönüyordu. Türk milletinin hakimiyeti ve siyasi özgürlüğünün cevapsız bırakılması, elbette Türkün esaretini, katlini işaret ediyordu. İşgalcilerin bu çirkin tavırları, Avrupa ve Anadolu’da artık Türk bağımsızlığının bir daha olmayacağını anlatıyordu. Padişah ve İstanbul hükümetinin bunu sorun etmeyişi, çaresizlikleri, Mustafa Kemal’in o parlak vatansever ışıltısını daha da arttırmıştı. Ve bu enerjinin etrafında Türk milleti kenetlenmişti. İngilizlerin, İstanbul’dan yaptığı her bir tahrik, aşağılama bu ışığı, enerjiyi daha da körüklüyordu. İngilizler, kendi gözünü dahi kamaştıran bu enerjiyi fark ediyor ama kabullenemiyorlardı. Bunca maddi kayıp ve zaiyat verdikleri bu işgalden vazgeçemediler. Çünkü yönetenlerinde erdem değil açgözlülük hakimdi. Mustafa Kemal için artık İstanbul’dan ümit tamamen kesilmişti. 16 Mart 1920’de Mustafa Kemal Paşa tüm valiliklere ve kumandanlıklara bildiri gönderdi. Olağanüstü yetkileri bulunacak meclisin kurulması için temsilcilerin Ankara’da toplanmasını istedi. İşte bu enerji etrafında Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun adımı atılmış oldu. Peki İngiliz sörlerini tedirgin eden, bu enerji bir anda mı olmuştu? Bu yoğun vatansever enerjisinin sebepleri neydi? Nereden geliyordu? Bu sürece kadar neler yapmıştı? Bu durumda kaydı biraz daha geçmişe saralım. 19 uncu yy başında Osmanlı imparatorluğu son nefeslerini verdiği artık çok barizdi. Herhangi bir gencin burada yükselebilmesi için İstanbul hükümetinin, saray entrikalarının garip aldatmalı hayatına girmesi gerekiyordu. Ya da mevcut düzensizliğe karşı çıkmalıydı. Mustafa Kemal Şam görevinde alt yapısını oluşturduğunu Vatan ve Hürriyet cemiyetini Selanik’te kurdu. Kısa süre sonra Manastır’da bulunan 3’üncü ordu karargahına atandı. Cemiyet bu arada Terakki ve İttihat ismini aldı. Mustafa Kemal Selanik’e döndüğünde bu isim değişikliği sürpriziyle karşılaştı. Meşrutiyetin ilanından sonra ise İttihat ve Terakki partisine evrilecekti. Mustafa Kemal Vatan ve Hürriyet cemiyetinde aktif rol alıyordu. Hükümet tarafından da aktif, sakıncalı gençler arasındaydı. Bu sırada İtalyanlar Trablusgarbı karıştırıyordu. Trablusgarp valiliğinden Recep Paşa Harbiye nazırlığına getirildi. Onun gitmesinin ardından Trablusgarbta hürriyetçilere saldırı başladı. Mustafa Kemal’i buralardan uzaklaştırmak için iyi bir fırsattı. Trablusgarbe sözüm ona durumu düzeltmek için gönderildi. Ama aslen sürülmüştü. Gitti, orada halkı bir araya getirdi. Bingazi ve Derne’yi de ziyaret etti. Görevini başarı ile tamamladı ve tekrar Selanik’e döndü. Fakat bu seferde 31 Mart vakası patladı. Ayaklanma oldu ve İttihat ve Terakki iktidardan ve İstanbul’dan atılmıştı. Mustafa Kemal’in teşebbüsü ile ikinci ve üçüncü ordudan alınan askerlerle hızlıca bir harekât ordusu kuruldu. Ordunun kurmay başkanlığına geçti. Ve 31 Mart isyanı bastırıldı. Selanik’e döndüler. 1910’da Ali Rıza Paşa ile Paris’e geçti. Burada askeri manevraları takibe aldı. Dönüşte Selanik subay okulunun idaresi kendisine verildi. Çok çalışkan, eğitici, başarılıydı. Daha da yükseldi. Selanik 38’inci alay komutanı yaptılar. İttihat ve Terakki ile fikirleri çatışmaya başlamıştı. Aralarına soğukluk girdi. Siyasi faaliyetlere katılmayı reddetti. 1911 yılına gelindiğinde bu sefer İtalyanların Trablusgarbe asker çıkardığını öğrendiler. Mustafa Kemal’de takma bir isim ve Rus vapuru ile doğru soluğu burada aldı. Daha önceden tanıdığı Derne’lileri toparladı. Ve savaştı. Fakat kötü haberler bitmiyordu. Sene 1912 olduğunda Karadağ Balkanlarda Osmanlıya ilk savaş açan oldu. Ardından tüm balkanlar ayaklandı. Artık tek önemli şey İstanbul’un savunması olmuştu. Mustafa Kemal önce Trieste, oradan Macaristan üzerinden derhal geri döndü. Sırp ordusu Manastırdan geçmişti bile… Yunanistan, Selanik’i almış. Bulgarlar Çatalca’ya dayanmıştı. Mustafa Kemal Bolayır kolordu kurmay başkanı olarak atandı. Gelibolu’da Bulgarlara karşı çok dirençli bir mücadele ortaya koydu. Aynı zamanda adanın batı tarafından da İngilizler gelmişti. Bir yandan da onları savuşturuyordu. Geçit vermedi. Başarılı oldu. Buranın savunmasındaki başarısından dolayı Harp harekât şubesinin başına geçirildi. Birinci balkan harbi, düşman müttefiklerin birbiri ile toprak paylaşım kavgasıyla neticelendi. Yunan, Bulgar birbirine girdi. Osmanlı bu fırsattan istifade ederek iki koldan Edirne’yi geri almak için hareket etti. Çatalca’dan Enver beyin birlikleri ve Bolayır’dan Mustafa Kemal’in birliklerine hareket emri gitmişti. Mustafa Kemal’in süvarileri Edirne’ye ilk giren oldu. Ardında da Enver bey girdi. Enver beyin birlikleri geldiğinde Mustafa Kemal’in süvari birliği Meriç nehrini dahi geçmişti. Hatta Dimetoka’yı da geri almışlardı. Burada gösterdiği başarılardan dolayı Mustafa Kemal derhal yarbaylığa terfi ettirildi. Enver bey buna içerlemişti. İstanbul’da oldukça güçlüydü. Ardından bir anda Mustafa Kemal Sofya’ya ateşe olarak gönderildi. Şimdide Birinci Dünya savaşı başlamıştı. Osmanlı, Enver beyin talimatı ile Rusya’yı Karadeniz’den bombaladı. Ve savaşa girmiş oldu. Bulgaristan tarafsız olduğunun ilan etti. Savaş başlamıştı ve Mustafa Kemal için Sofya’da kalmak ölümden beterdi. Görev istedi, verilmedi. Sürekli telgraf çekiyordu. Cephede görev isteğini tekrarlıyordu. Ardından Kafkasya cephesine giden Enver bey ağır bir yenilgi aldı. Hemen oradan, yani Kafkasya’dan bir telgraf ile Hakkı Paşaya vekalet verdi. Mustafa Kemal’in alay komutanlığına getirilmesini istedi. Bu sırada müttefiklerin donanmaları Çanakkale’yi vurmaya başlamıştı bile… Hakkı Paşa siyaseten hoşlanmasa da askeri olarak üstünlüklerini bildiği Mustafa Kemal’i Alman generale önemle tavsiye etti. Ve o meşhur 19. Tümen doğdu. Sözüm ona cezalı, kaçak, laf dinlemeyen askerler bu tümene gönderilmişti. Ama onlar Mustafa Kemal’in yönetiminde Çanakkale’de destan yazdı. İngilizlerin başlarını taşlara vuracağı, Fransızların “Çanakkale Faciası” adı ile kitap yazacağı günler başlıyordu. İngiltere boğazları almaya kararlıydı. Böylece Alman projesi olan Berlin Bağdat yolu yani o günün Ortadoğu projesini de bozmuş olacaktı. 3 Kasım 1914’te donanmaları Çanakkale yakınlarına geldi. 18 Mart 1915 tarihinde boğazdan geçmek istedi. Ama topçularımız büyük iş başardı ve üç gemiyi batırdı. Dört gemiyi de kullanılamayacak hale getirdi. Mustafa Kemal İhtiyat gücü olarak geçiyordu. Nispeten karargâhı biraz daha içerideydi. Ama her tarafı düzenli olarak gözetliyordu. Tembelce beklemek ona göre değildi. Arıburnundaki sahile uzak değildi. Suvla kumsalıyla aralarındaydı. Ve burada Balkan harbinde de görev yaptığı için coğrafyayı iyi biliyordu. 25 Nisan 1915’te şüphelendiği noktaları keşfe çıktığında düşman askerlerinin karaya çıktığını gördü. Telefon yoktu. Üst karargâha habercinin gidip gelmesini beklemekle iş işten geçecekti. Hızla karar verdi. Elindeki askerlerin bir kısmını İngilizlerin tam üzerine, bir kısmını ise İngilizlerin sağ kanadını tehdit edecek çevirme harekâtına başladı. Fakat asıl saldırıyı sol kanata yapma peşindeydi. Ve böylece çıkarmanın tamamlanacağını hissettiği Arıburnu’nu sarmış olacaktı. Fakat ordusu iç bölgeden geleceğinden tepeleri aşması zaman alacaktı. Ordusunu beklemeden hızla sahile gitti. Gittiğinde çıkartmanın başladığını gördü. Yanındaki bir avuç askere o tarihi emri verdi “Süngü tak, yere yat”… Alay gelene kadar düşmanı kandırması, oyalaması gerekiyordu. Türk askerlerin yattığını ve bir subayın onlara doğru, kurşunlara aldırmadan dikildiğini gören düşman askerleri de derhal yere yattı. İşte o anda Mustafa Kemal çıkartmayı engellemişti. Kısa süre sonra ordu karargahına gönderilen haber ile takviye kuvvetler geldi. Takviye birliklerin başında Alman bir albay vardı. Yarbay yani daha düşük rütbeli Mustafa Kemal hem Alman albayı hem de karargâhı kendisinin o orduyu yönetmesi gerektiğine ikna etti. Ki bunu askerlikle azıcık ilgisi olanlar iyi bilir ki! Bu ikna çok zordur. Yoğun zekâ ister. İngiliz resmi belgelerinde o gün şöyle anlatıldı; “O subayın 25 Nisan’da durumu derhal kavraması yüzünden karaya çıkmamız önlenmiştir.” Taa 6 Ağustos’a kadar da çıkamadılar. Mustafa Kemal elbette ödüllendirildi. Ardından İngiliz birlikleri Anafartalardan çıkacağı artık belli olmuştu. Aceleyle Mustafa Kemal buraya atandı. İngilizler, Mustafa Kemal’in komutasında bulunan Anafartalara 8-9 Ağustos’ta taarruz yaptı. O yıllarca unutulmayacak çarpışma başlamıştı. Cepheler o kadar yakındı ki tam bir strateji savaşına dönmüştü. Ve Anafartalar da askerimiz yine geçit vermedi. Mustafa Kemal buradaki başarısından dolayı terfi ve madalya aldı. Anafartalar kahramanı unvanı verildi. Türkler bir kez daha tarihin akışını değiştirecek milli bir asker yetiştirmişti. Bu durum yine İngilizlerin resmi belgelerinde şöyle geçti; “Onun (Yani Mustafa Kemal’in) kuzey mıntıkası kumandanlığına birkaç saat önce geçmesine rağmen çok şiddetli karşılık vermiştir. 9 uncu kolordunun ilerlemesini durdurdu ve yendi. 24 saat içinde yaptığı keşif ile Conkbayırından başlattığı taarruz ile Sarıbayır’da Türklerin hakimiyetini sağladı. Bir tümen komutanı, üç hareket ile muharebeyi değiştirdiği gibi belki de tüm seferin ve milletin kaderini değiştirmesi tarihte ender görülecek bir durumdur.” Yazdılar. Ve Fransızların sonrasında “Çanakkale Faciası” diye anacağı savaş sonlanmış oldu. Fakat 1918 geldiğinde İngilizler Sevr anlaşması ile İstanbul’u işgal etti. O sırada raporlarında “O” diyerek ürperdikleri Mustafa Kemal, Yıldırımlar ordusunun başındaydı. Dönmesi emredildi. Döndüğünde İstanbul işgal edilmişti. İngiliz, Fransız kumandanlar Pera Palas otelinde kalıyordu. Eve gitmek yerine Pera Palas’a gitti. İlk yaptığı düşmanının karşısına dikilmek oldu. Adeta onlara “Geldiniz ama bende buradayım” diyordu. Ardından elbette birçok şey yaşandı. Vatanımızı savunduk. Şehitler verdik. Yetim ve öksüz kalan binlerce çocuğumuz oldu. Mustafa Kemal Paşa, işgali kesin olarak kabul etmiş İstanbul hükümetini de işgalcileri de bir kalemde çizdi. Ankara’da Büyük Millet Meclisini kurdu. O güzel günü yetim, öksüz çocuklara armağan etti. Ve Türkiye’nin sadece Türklerin olduğunu bir kez daha hem İngilizlere hem de İstanbul hükümeti temsilcilerine gösterdi. Hem de onları ikna ede ede gösterdi. İlerleme ve kurtuluş hürriyetten geçer. Hürriyetini kaybeden gerilemeye başlar. Bu gerileme dış borç, esaret, sömürüyü daha da arttırır. O gün meclisi kurdu. Ve dünyaya “Türkiye’nin tek hâkimi, özgürlüğüne oldukça düşkün Türklerdir” dedi. Ve elbette bu hep böyle de kalacak… 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramımız kutlu olsun.      
Ekleme Tarihi: 22 April 2025 - Tuesday
Tayfun Kaya

İLERLEMENİN ANAHTARI 23 NİSAN...

Yıl 1920’nin mart ayına geldiğinde Mustafa Kemal Paşanın vatanseverce padişaha yaptığı müracaatlar artık hiç cevap vermiyordu. İngiliz, Fransız, hatta Amerikalı diplomatlarca sert geri dönüyordu. Türk milletinin hakimiyeti ve siyasi özgürlüğünün cevapsız bırakılması, elbette Türkün esaretini, katlini işaret ediyordu. İşgalcilerin bu çirkin tavırları, Avrupa ve Anadolu’da artık Türk bağımsızlığının bir daha olmayacağını anlatıyordu. Padişah ve İstanbul hükümetinin bunu sorun etmeyişi, çaresizlikleri, Mustafa Kemal’in o parlak vatansever ışıltısını daha da arttırmıştı. Ve bu enerjinin etrafında Türk milleti kenetlenmişti. İngilizlerin, İstanbul’dan yaptığı her bir tahrik, aşağılama bu ışığı, enerjiyi daha da körüklüyordu. İngilizler, kendi gözünü dahi kamaştıran bu enerjiyi fark ediyor ama kabullenemiyorlardı. Bunca maddi kayıp ve zaiyat verdikleri bu işgalden vazgeçemediler. Çünkü yönetenlerinde erdem değil açgözlülük hakimdi.

Mustafa Kemal için artık İstanbul’dan ümit tamamen kesilmişti. 16 Mart 1920’de Mustafa Kemal Paşa tüm valiliklere ve kumandanlıklara bildiri gönderdi. Olağanüstü yetkileri bulunacak meclisin kurulması için temsilcilerin Ankara’da toplanmasını istedi.

İşte bu enerji etrafında Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun adımı atılmış oldu.

Peki İngiliz sörlerini tedirgin eden, bu enerji bir anda mı olmuştu? Bu yoğun vatansever enerjisinin sebepleri neydi? Nereden geliyordu? Bu sürece kadar neler yapmıştı?

Bu durumda kaydı biraz daha geçmişe saralım.

19 uncu yy başında Osmanlı imparatorluğu son nefeslerini verdiği artık çok barizdi. Herhangi bir gencin burada yükselebilmesi için İstanbul hükümetinin, saray entrikalarının garip aldatmalı hayatına girmesi gerekiyordu. Ya da mevcut düzensizliğe karşı çıkmalıydı. Mustafa Kemal Şam görevinde alt yapısını oluşturduğunu Vatan ve Hürriyet cemiyetini Selanik’te kurdu. Kısa süre sonra Manastır’da bulunan 3’üncü ordu karargahına atandı. Cemiyet bu arada Terakki ve İttihat ismini aldı. Mustafa Kemal Selanik’e döndüğünde bu isim değişikliği sürpriziyle karşılaştı. Meşrutiyetin ilanından sonra ise İttihat ve Terakki partisine evrilecekti.

Mustafa Kemal Vatan ve Hürriyet cemiyetinde aktif rol alıyordu. Hükümet tarafından da aktif, sakıncalı gençler arasındaydı. Bu sırada İtalyanlar Trablusgarbı karıştırıyordu. Trablusgarp valiliğinden Recep Paşa Harbiye nazırlığına getirildi. Onun gitmesinin ardından Trablusgarbta hürriyetçilere saldırı başladı. Mustafa Kemal’i buralardan uzaklaştırmak için iyi bir fırsattı. Trablusgarbe sözüm ona durumu düzeltmek için gönderildi. Ama aslen sürülmüştü. Gitti, orada halkı bir araya getirdi. Bingazi ve Derne’yi de ziyaret etti. Görevini başarı ile tamamladı ve tekrar Selanik’e döndü. Fakat bu seferde 31 Mart vakası patladı. Ayaklanma oldu ve İttihat ve Terakki iktidardan ve İstanbul’dan atılmıştı. Mustafa Kemal’in teşebbüsü ile ikinci ve üçüncü ordudan alınan askerlerle hızlıca bir harekât ordusu kuruldu. Ordunun kurmay başkanlığına geçti. Ve 31 Mart isyanı bastırıldı.

Selanik’e döndüler. 1910’da Ali Rıza Paşa ile Paris’e geçti. Burada askeri manevraları takibe aldı. Dönüşte Selanik subay okulunun idaresi kendisine verildi. Çok çalışkan, eğitici, başarılıydı. Daha da yükseldi. Selanik 38’inci alay komutanı yaptılar.

İttihat ve Terakki ile fikirleri çatışmaya başlamıştı. Aralarına soğukluk girdi. Siyasi faaliyetlere katılmayı reddetti.

1911 yılına gelindiğinde bu sefer İtalyanların Trablusgarbe asker çıkardığını öğrendiler. Mustafa Kemal’de takma bir isim ve Rus vapuru ile doğru soluğu burada aldı. Daha önceden tanıdığı Derne’lileri toparladı. Ve savaştı.

Fakat kötü haberler bitmiyordu. Sene 1912 olduğunda Karadağ Balkanlarda Osmanlıya ilk savaş açan oldu. Ardından tüm balkanlar ayaklandı. Artık tek önemli şey İstanbul’un savunması olmuştu. Mustafa Kemal önce Trieste, oradan Macaristan üzerinden derhal geri döndü. Sırp ordusu Manastırdan geçmişti bile… Yunanistan, Selanik’i almış. Bulgarlar Çatalca’ya dayanmıştı. Mustafa Kemal Bolayır kolordu kurmay başkanı olarak atandı. Gelibolu’da Bulgarlara karşı çok dirençli bir mücadele ortaya koydu. Aynı zamanda adanın batı tarafından da İngilizler gelmişti. Bir yandan da onları savuşturuyordu. Geçit vermedi. Başarılı oldu. Buranın savunmasındaki başarısından dolayı Harp harekât şubesinin başına geçirildi.

Birinci balkan harbi, düşman müttefiklerin birbiri ile toprak paylaşım kavgasıyla neticelendi. Yunan, Bulgar birbirine girdi.

Osmanlı bu fırsattan istifade ederek iki koldan Edirne’yi geri almak için hareket etti. Çatalca’dan Enver beyin birlikleri ve Bolayır’dan Mustafa Kemal’in birliklerine hareket emri gitmişti. Mustafa Kemal’in süvarileri Edirne’ye ilk giren oldu. Ardında da Enver bey girdi. Enver beyin birlikleri geldiğinde Mustafa Kemal’in süvari birliği Meriç nehrini dahi geçmişti. Hatta Dimetoka’yı da geri almışlardı. Burada gösterdiği başarılardan dolayı Mustafa Kemal derhal yarbaylığa terfi ettirildi.

Enver bey buna içerlemişti. İstanbul’da oldukça güçlüydü. Ardından bir anda Mustafa Kemal Sofya’ya ateşe olarak gönderildi.

Şimdide Birinci Dünya savaşı başlamıştı. Osmanlı, Enver beyin talimatı ile Rusya’yı Karadeniz’den bombaladı. Ve savaşa girmiş oldu. Bulgaristan tarafsız olduğunun ilan etti. Savaş başlamıştı ve Mustafa Kemal için Sofya’da kalmak ölümden beterdi. Görev istedi, verilmedi. Sürekli telgraf çekiyordu. Cephede görev isteğini tekrarlıyordu. Ardından Kafkasya cephesine giden Enver bey ağır bir yenilgi aldı. Hemen oradan, yani Kafkasya’dan bir telgraf ile Hakkı Paşaya vekalet verdi. Mustafa Kemal’in alay komutanlığına getirilmesini istedi.

Bu sırada müttefiklerin donanmaları Çanakkale’yi vurmaya başlamıştı bile… Hakkı Paşa siyaseten hoşlanmasa da askeri olarak üstünlüklerini bildiği Mustafa Kemal’i Alman generale önemle tavsiye etti. Ve o meşhur 19. Tümen doğdu. Sözüm ona cezalı, kaçak, laf dinlemeyen askerler bu tümene gönderilmişti. Ama onlar Mustafa Kemal’in yönetiminde Çanakkale’de destan yazdı. İngilizlerin başlarını taşlara vuracağı, Fransızların “Çanakkale Faciası” adı ile kitap yazacağı günler başlıyordu.

İngiltere boğazları almaya kararlıydı. Böylece Alman projesi olan Berlin Bağdat yolu yani o günün Ortadoğu projesini de bozmuş olacaktı. 3 Kasım 1914’te donanmaları Çanakkale yakınlarına geldi. 18 Mart 1915 tarihinde boğazdan geçmek istedi. Ama topçularımız büyük iş başardı ve üç gemiyi batırdı. Dört gemiyi de kullanılamayacak hale getirdi. Mustafa Kemal İhtiyat gücü olarak geçiyordu. Nispeten karargâhı biraz daha içerideydi. Ama her tarafı düzenli olarak gözetliyordu. Tembelce beklemek ona göre değildi. Arıburnundaki sahile uzak değildi. Suvla kumsalıyla aralarındaydı. Ve burada Balkan harbinde de görev yaptığı için coğrafyayı iyi biliyordu. 25 Nisan 1915’te şüphelendiği noktaları keşfe çıktığında düşman askerlerinin karaya çıktığını gördü. Telefon yoktu. Üst karargâha habercinin gidip gelmesini beklemekle iş işten geçecekti. Hızla karar verdi. Elindeki askerlerin bir kısmını İngilizlerin tam üzerine, bir kısmını ise İngilizlerin sağ kanadını tehdit edecek çevirme harekâtına başladı. Fakat asıl saldırıyı sol kanata yapma peşindeydi. Ve böylece çıkarmanın tamamlanacağını hissettiği Arıburnu’nu sarmış olacaktı. Fakat ordusu iç bölgeden geleceğinden tepeleri aşması zaman alacaktı. Ordusunu beklemeden hızla sahile gitti. Gittiğinde çıkartmanın başladığını gördü. Yanındaki bir avuç askere o tarihi emri verdi “Süngü tak, yere yat”… Alay gelene kadar düşmanı kandırması, oyalaması gerekiyordu. Türk askerlerin yattığını ve bir subayın onlara doğru, kurşunlara aldırmadan dikildiğini gören düşman askerleri de derhal yere yattı. İşte o anda Mustafa Kemal çıkartmayı engellemişti.

Kısa süre sonra ordu karargahına gönderilen haber ile takviye kuvvetler geldi. Takviye birliklerin başında Alman bir albay vardı. Yarbay yani daha düşük rütbeli Mustafa Kemal hem Alman albayı hem de karargâhı kendisinin o orduyu yönetmesi gerektiğine ikna etti. Ki bunu askerlikle azıcık ilgisi olanlar iyi bilir ki! Bu ikna çok zordur. Yoğun zekâ ister.

İngiliz resmi belgelerinde o gün şöyle anlatıldı; “O subayın 25 Nisan’da durumu derhal kavraması yüzünden karaya çıkmamız önlenmiştir.”

Taa 6 Ağustos’a kadar da çıkamadılar. Mustafa Kemal elbette ödüllendirildi. Ardından İngiliz birlikleri Anafartalardan çıkacağı artık belli olmuştu. Aceleyle Mustafa Kemal buraya atandı. İngilizler, Mustafa Kemal’in komutasında bulunan Anafartalara 8-9 Ağustos’ta taarruz yaptı. O yıllarca unutulmayacak çarpışma başlamıştı. Cepheler o kadar yakındı ki tam bir strateji savaşına dönmüştü. Ve Anafartalar da askerimiz yine geçit vermedi. Mustafa Kemal buradaki başarısından dolayı terfi ve madalya aldı. Anafartalar kahramanı unvanı verildi. Türkler bir kez daha tarihin akışını değiştirecek milli bir asker yetiştirmişti.

Bu durum yine İngilizlerin resmi belgelerinde şöyle geçti; “Onun (Yani Mustafa Kemal’in) kuzey mıntıkası kumandanlığına birkaç saat önce geçmesine rağmen çok şiddetli karşılık vermiştir. 9 uncu kolordunun ilerlemesini durdurdu ve yendi. 24 saat içinde yaptığı keşif ile Conkbayırından başlattığı taarruz ile Sarıbayır’da Türklerin hakimiyetini sağladı. Bir tümen komutanı, üç hareket ile muharebeyi değiştirdiği gibi belki de tüm seferin ve milletin kaderini değiştirmesi tarihte ender görülecek bir durumdur.” Yazdılar.

Ve Fransızların sonrasında “Çanakkale Faciası” diye anacağı savaş sonlanmış oldu.

Fakat 1918 geldiğinde İngilizler Sevr anlaşması ile İstanbul’u işgal etti.

O sırada raporlarında “O” diyerek ürperdikleri Mustafa Kemal, Yıldırımlar ordusunun başındaydı. Dönmesi emredildi. Döndüğünde İstanbul işgal edilmişti. İngiliz, Fransız kumandanlar Pera Palas otelinde kalıyordu. Eve gitmek yerine Pera Palas’a gitti. İlk yaptığı düşmanının karşısına dikilmek oldu. Adeta onlara “Geldiniz ama bende buradayım” diyordu.

Ardından elbette birçok şey yaşandı. Vatanımızı savunduk. Şehitler verdik. Yetim ve öksüz kalan binlerce çocuğumuz oldu. Mustafa Kemal Paşa, işgali kesin olarak kabul etmiş İstanbul hükümetini de işgalcileri de bir kalemde çizdi. Ankara’da Büyük Millet Meclisini kurdu. O güzel günü yetim, öksüz çocuklara armağan etti. Ve Türkiye’nin sadece Türklerin olduğunu bir kez daha hem İngilizlere hem de İstanbul hükümeti temsilcilerine gösterdi. Hem de onları ikna ede ede gösterdi.

İlerleme ve kurtuluş hürriyetten geçer. Hürriyetini kaybeden gerilemeye başlar. Bu gerileme dış borç, esaret, sömürüyü daha da arttırır.

O gün meclisi kurdu. Ve dünyaya “Türkiye’nin tek hâkimi, özgürlüğüne oldukça düşkün Türklerdir” dedi. Ve elbette bu hep böyle de kalacak…

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramımız kutlu olsun.

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.