Recep Garip
Köşe Yazarı
Recep Garip
 

Bugün, kıymetli dostum ve kardeşim Hüseyin Goncagül, dünya sürgününü tamamladı ve ebedî yurduna doğru yola çıktı.

  Bugün, kıymetli dostum ve kardeşim Hüseyin Goncagül, dünya sürgününü tamamladı ve ebedî yurduna doğru yola çıktı. Bakara Suresi 156. ayet-i kerimede buyrulur: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” – “Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.” Her can ölümlüdür; vakti geldiğinde geldiği yere dönecektir. Dünya sıkıntıları, ahiret yurdu için birer berekettir; sabrı kuşanmak ise bize düşer. Allah’tan geldik ve dönüşümüz yine O’nadır. Hayat bazen bir gurbet, bazen bir bekleyiştir. Hüseyin Goncagül, bu bekleyişi sabırla, dirayetle ve adanmışlıkla taşıyan isimlerden biriydi. 80 öncesinden bu yana, neredeyse yarım asrı bulan bir dostlukla tanıdım onu. Tarzından, duruşundan, kaygılarından ve istikametinden asla ödün vermedi. Samimiyetini, imanındaki derinliği ve fikrî mücadelesini her daim muhafaza etti. Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı göze aldı ama hakikatin tarafında olmayı seçti. Türk tiyatrosunun kıymetli ismi, gönüllerde iz bırakan sanatçı Hüseyin Goncagül’ün vefatını derin bir üzüntüyle öğrendim. Elli yıla yaklaşan dostluğumuzun, onun mümin duruşuna tanıklık etmesi elbette önemlidir. Tiyatrodan radyo ve televizyona, çocuklara yönelik kültürel üretimlerden eğitime kadar uzanan çok yönlü çalışmalarıyla milletimizin hafızasında müstesna bir yer edindi. Zarafetiyle, duruşuyla ve gönül diliyle kalpleri fethetti. Merhuma Allah’tan rahmet; ailesine, sevenlerine ve camiamıza sabırlar diliyorum. Tiyatrocu Hüseyin Goncagül, 9 Şubat 1955’te İstanbul Üsküdar’da dünyaya geldi. Okul yıllarında tiyatroyla tanıştı; 1970’te Devlet Tiyatroları oyunculuk sınavını kazandı ve yaklaşık üç yıl çocuk oyunlarında çeşitli roller üstlendi. İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü tamamladı. On üç yıl boyunca İngilizce öğretmenliği yaptı. Okullarda kurduğu kulüplerle öğrencilere yönelik tiyatro çalışmaları yürüttü; çeşitli sahne etkinliklerinde izleyiciyle buluştu. 1984’te İbrahim Sadri’nin yazdığı “İnsanlar ve Soytarılar” adlı oyunla, Ulvi Alacakaptan, Barbaros Ceylan, Hasan Nail Canat ve Altay Ünaltay gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Milli Gazete’de “Goncagülle Seyahat” başlığı altında yazılar kaleme aldı. Sezgin Maden’le; Hasan Nail Canat’la paylaştığı sahneler elbette yâd edilmeyi gerekli kılmaktadır. 1990’lı yıllarda Akra ve Moral FM radyolarında çocuk programları hazırladı. Kanal 7’de “Halk Meclisi”, “İstanbul Bülteni”, “İstanbul Kazan Ben Kepçe”, “Sahuru Beklerken”, “Goncagül’ün Kepçesi”, “Tatil Eğlencesi”, “Aileler Yarışıyor” ve “Teneffüs” gibi programların yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendi. Osmanlı Devleti’nin 700. yılı anısına 1999’da çıkardığı müzik albümü ve klibiyle sanatını zenginleştirdi. Özellikle çocuklara yönelik tiyatro çalışmalarıyla toplumun her kesiminin takdirini kazandı. TRT Çocuk’ta hem programcı hem de danışman olarak görev yaptı. Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerde çeşitli programlara imza attı. Sanatıyla, sahnedeki varlığıyla hafızalarımızda yer etti. Ömrünce sahnede kaldı, tiyatro oyunlarıyla nice gönüllere misafir oldu. Özellikle Nasrettin Hoca tiplemesiyle çocukların, genel olarak ise herkesin sevdiği bir isimdi. Ehli dil ve ehli gönül bir adamdı. Mizahı hikmetle, tebessümü tefekkürle birleştirmeyi bildi. Şüphesiz, ardında hem sahne sanatları hem de kültürel hafızamız için kıymetli eserler bırakarak ayrıldı bu dünyadan. 1990 yılında hac mevsiminde, el-Muaysım tünelinde annemle birlikte zorlu bir an yaşadığımızda, sırtımı dayayabildiğim insan oydu. Zor zamanların dostu, yük taşıyan omuz, dua eden bir gönüldü. Onunla paylaştığım hayat, yalnızca bir dostluk değil, aynı zamanda bir dava kardeşliğiydi. Bu vesileyle, kıymetli dostum Ömer Öztürk’ün gönderdiği bir mesajı da burada paylaşmak isterim. Zira o yolculuğa dair önemli bir tanıklığı kayıt altına alıyor: “Değerli Recep Ağabey, 1990 yılı hac yolculuğumuz kara yoluyla olmuştu hatırlarsınız… Siz Aka Turizm ile Adana’da, bendeniz Ten Turizm ile Hacca gitmiştik. O sene rahmetli Hüseyin Goncagül kardeşimiz de bizimle beraberdi. Malum, o sene tünel faciası nedeniyle kıymetli valideniz de orada Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Otellerimiz yan yanaydı. Hatta bizim otele gelip tüneldeki olayı anlatmıştınız. Tünelin çıkışında izdiham ve içeride kalanların kurtarılmasında gösterdiğiniz gayretler sonrası vücudunuzda adeta enerji kalmamış, yere yığılıp kalmışsınız. Ne kadar kaldığınızı hatırlamasanız da yüksekten aşağıya bir şekilde inmiş ya da atlamışsınız. Yürümekte zorlandığınız için o gece bacaklarınıza masaj yapmış, Hüseyin kardeşimizle birlikte geç saatlere kadar sizinle ilgilenmiştik. Rabbim, validenize ve bütün geçmişlerimize; hassaten bugün ilahi rahmete tevdi ettiğimiz Hüseyin kardeşimize de rahmetiyle, merhametiyle muamele eylesin… Âmin.” Mümin ve mücahit olduğuna şahitlik ediyorum. Güzel ahlâkı, vakarı ve davasına olan bağlılığıyla hem ailesine, hem dost çevresine, hem de bu toprakların inançlı, yürekli insanlarına örnek oldu. Geride iz bırakanlar yalnızca sözleriyle değil, yaşantılarıyla konuşurlar. O, bu dünyada sözlerini hayatıyla mühürleyenlerdendi. İnanıyorum ki Nasrettin Hoca tiplemesiyle Hoca Nasrettin’in ruhaniyetiyle beraberdir. Bu çağda yeniden bir Nasrettin Hoca figürünü hafızalara yerleştirmiştir. Güldürürken düşündürmüş ve rahmete vesile olmuştur. Cenaze namazı, bugün Cuma namazını müteakiben Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde kalabalık bir cemaatin şahitliğinde kılındı ve ebedî yurduna tevdi edildi. Dualarla, şahitliklerle ve gözyaşlarıyla uğurladık. Sevgili Hüseyin, adeta kalabalığa “İşte böyle ölünürmüş” diyerek her birimizle vedalaştı. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin; Resûlullah’ın şefaatine mazhar kılsın. Mekânı cennet, makamı âli olsun. Sürgününü tamamladın ey dost, ebedî yurdun mübarek olsun. 13 Haziran 2025 – İstanbul
Ekleme Tarihi: 13 June 2025 - Friday
Recep Garip

Bugün, kıymetli dostum ve kardeşim Hüseyin Goncagül, dünya sürgününü tamamladı ve ebedî yurduna doğru yola çıktı.

 
Bugün, kıymetli dostum ve kardeşim Hüseyin Goncagül, dünya sürgününü tamamladı ve ebedî yurduna doğru yola çıktı.
Bakara Suresi 156. ayet-i kerimede buyrulur:
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” – “Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.”

Her can ölümlüdür; vakti geldiğinde geldiği yere dönecektir. Dünya sıkıntıları, ahiret yurdu için birer berekettir; sabrı kuşanmak ise bize düşer. Allah’tan geldik ve dönüşümüz yine O’nadır.

Hayat bazen bir gurbet, bazen bir bekleyiştir. Hüseyin Goncagül, bu bekleyişi sabırla, dirayetle ve adanmışlıkla taşıyan isimlerden biriydi. 80 öncesinden bu yana, neredeyse yarım asrı bulan bir dostlukla tanıdım onu. Tarzından, duruşundan, kaygılarından ve istikametinden asla ödün vermedi. Samimiyetini, imanındaki derinliği ve fikrî mücadelesini her daim muhafaza etti. Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı göze aldı ama hakikatin tarafında olmayı seçti.

Türk tiyatrosunun kıymetli ismi, gönüllerde iz bırakan sanatçı Hüseyin Goncagül’ün vefatını derin bir üzüntüyle öğrendim. Elli yıla yaklaşan dostluğumuzun, onun mümin duruşuna tanıklık etmesi elbette önemlidir. Tiyatrodan radyo ve televizyona, çocuklara yönelik kültürel üretimlerden eğitime kadar uzanan çok yönlü çalışmalarıyla milletimizin hafızasında müstesna bir yer edindi. Zarafetiyle, duruşuyla ve gönül diliyle kalpleri fethetti. Merhuma Allah’tan rahmet; ailesine, sevenlerine ve camiamıza sabırlar diliyorum.

Tiyatrocu Hüseyin Goncagül, 9 Şubat 1955’te İstanbul Üsküdar’da dünyaya geldi. Okul yıllarında tiyatroyla tanıştı; 1970’te Devlet Tiyatroları oyunculuk sınavını kazandı ve yaklaşık üç yıl çocuk oyunlarında çeşitli roller üstlendi.

İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü tamamladı. On üç yıl boyunca İngilizce öğretmenliği yaptı. Okullarda kurduğu kulüplerle öğrencilere yönelik tiyatro çalışmaları yürüttü; çeşitli sahne etkinliklerinde izleyiciyle buluştu.

1984’te İbrahim Sadri’nin yazdığı “İnsanlar ve Soytarılar” adlı oyunla, Ulvi Alacakaptan, Barbaros Ceylan, Hasan Nail Canat ve Altay Ünaltay gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Milli Gazete’de “Goncagülle Seyahat” başlığı altında yazılar kaleme aldı. Sezgin Maden’le; Hasan Nail Canat’la paylaştığı sahneler elbette yâd edilmeyi gerekli kılmaktadır.

1990’lı yıllarda Akra ve Moral FM radyolarında çocuk programları hazırladı. Kanal 7’de “Halk Meclisi”, “İstanbul Bülteni”, “İstanbul Kazan Ben Kepçe”, “Sahuru Beklerken”, “Goncagül’ün Kepçesi”, “Tatil Eğlencesi”, “Aileler Yarışıyor” ve “Teneffüs” gibi programların yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendi.

Osmanlı Devleti’nin 700. yılı anısına 1999’da çıkardığı müzik albümü ve klibiyle sanatını zenginleştirdi. Özellikle çocuklara yönelik tiyatro çalışmalarıyla toplumun her kesiminin takdirini kazandı. TRT Çocuk’ta hem programcı hem de danışman olarak görev yaptı. Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerde çeşitli programlara imza attı.

Sanatıyla, sahnedeki varlığıyla hafızalarımızda yer etti. Ömrünce sahnede kaldı, tiyatro oyunlarıyla nice gönüllere misafir oldu. Özellikle Nasrettin Hoca tiplemesiyle çocukların, genel olarak ise herkesin sevdiği bir isimdi. Ehli dil ve ehli gönül bir adamdı. Mizahı hikmetle, tebessümü tefekkürle birleştirmeyi bildi. Şüphesiz, ardında hem sahne sanatları hem de kültürel hafızamız için kıymetli eserler bırakarak ayrıldı bu dünyadan.

1990 yılında hac mevsiminde, el-Muaysım tünelinde annemle birlikte zorlu bir an yaşadığımızda, sırtımı dayayabildiğim insan oydu. Zor zamanların dostu, yük taşıyan omuz, dua eden bir gönüldü. Onunla paylaştığım hayat, yalnızca bir dostluk değil, aynı zamanda bir dava kardeşliğiydi.

Bu vesileyle, kıymetli dostum Ömer Öztürk’ün gönderdiği bir mesajı da burada paylaşmak isterim. Zira o yolculuğa dair önemli bir tanıklığı kayıt altına alıyor:

“Değerli Recep Ağabey,
1990 yılı hac yolculuğumuz kara yoluyla olmuştu hatırlarsınız…
Siz Aka Turizm ile Adana’da, bendeniz Ten Turizm ile Hacca gitmiştik. O sene rahmetli Hüseyin Goncagül kardeşimiz de bizimle beraberdi.

Malum, o sene tünel faciası nedeniyle kıymetli valideniz de orada Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Otellerimiz yan yanaydı. Hatta bizim otele gelip tüneldeki olayı anlatmıştınız. Tünelin çıkışında izdiham ve içeride kalanların kurtarılmasında gösterdiğiniz gayretler sonrası vücudunuzda adeta enerji kalmamış, yere yığılıp kalmışsınız. Ne kadar kaldığınızı hatırlamasanız da yüksekten aşağıya bir şekilde inmiş ya da atlamışsınız. Yürümekte zorlandığınız için o gece bacaklarınıza masaj yapmış, Hüseyin kardeşimizle birlikte geç saatlere kadar sizinle ilgilenmiştik.

Rabbim, validenize ve bütün geçmişlerimize; hassaten bugün ilahi rahmete tevdi ettiğimiz Hüseyin kardeşimize de rahmetiyle, merhametiyle muamele eylesin… Âmin.”

Mümin ve mücahit olduğuna şahitlik ediyorum. Güzel ahlâkı, vakarı ve davasına olan bağlılığıyla hem ailesine, hem dost çevresine, hem de bu toprakların inançlı, yürekli insanlarına örnek oldu. Geride iz bırakanlar yalnızca sözleriyle değil, yaşantılarıyla konuşurlar. O, bu dünyada sözlerini hayatıyla mühürleyenlerdendi. İnanıyorum ki Nasrettin Hoca tiplemesiyle Hoca Nasrettin’in ruhaniyetiyle beraberdir. Bu çağda yeniden bir Nasrettin Hoca figürünü hafızalara yerleştirmiştir. Güldürürken düşündürmüş ve rahmete vesile olmuştur.

Cenaze namazı, bugün Cuma namazını müteakiben Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde kalabalık bir cemaatin şahitliğinde kılındı ve ebedî yurduna tevdi edildi. Dualarla, şahitliklerle ve gözyaşlarıyla uğurladık. Sevgili Hüseyin, adeta kalabalığa “İşte böyle ölünürmüş” diyerek her birimizle vedalaştı.
Rabbim rahmetiyle muamele eylesin; Resûlullah’ın şefaatine mazhar kılsın. Mekânı cennet, makamı âli olsun. Sürgününü tamamladın ey dost, ebedî yurdun mübarek olsun.

13 Haziran 2025 – İstanbul

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.