Bir kitap açılırken, bir kapı kapanır dış dünyaya. Ve sen, kendi içine doğru yürürsün. Okumak, bir aynaya bakmak değil, aynada çoğalmaktır. Okumak, bir kuşun gagasında unutulmuş bir mektubu çözmeye çalışmaktır. Harflere değil, harflerin içine, sırrına ulaşmaktır. Çünkü hakikat, cümlenin son noktasında değil, o noktaya varmadan evvel durup içini yokladığın sessizliktedir.
Ey okur! Hangi kitap seni ağlatmadıysa sen henüz okumadın demektir. Hangi cümle içini üşütmediyse, henüz dokunmadın kelimelere. Bir yazarı tanımak mı istersin? Adını değil, acısını ezberle. İsmini değil, sustuğu yerde dur ve unutma: Bilmek, büyütmez insanı. Bilmeyi dert edinmek büyütür. Okumak, bir merdiveni çıkmak değil, bir kuyunun dibine inmektir. Kendinle karşılaşıncaya kadar karanlıkta kalmaktır. Karanlık kimsesizlikte idrakin açılmasını sağlar. Kendini bilmene imkânlar sunar. Demem odur ki tefekkür sofrasında keşif yapabilir kendini bulabilirsin. Okudukça susmayı öğreniyorsan, okudukça kırılıyorsan ve her yeni sayfada biraz daha eksiliyorsan, işte o zaman, gerçekten okuyorsun demektir.
Okumak, kalbin kendine dönmesidir. Okudukça eksilirsin ama sanıldığı gibi değildir
aslında eksilen sen değilsin; taşlaşmış gururundur, kabaran nefsindir. Onu terbiye etmenin bir yolunu bulmalısın. Sana engel olmasına, çelme takmasına, seni yalan dolan bir dünyayla meşgul etmesine sakın izin verme. Çünkü burada bulacağın şey bir çocuğun mahçupluğu kadar temiz bir kalptir. Kalp temizliği alelade bir husus değildir. Kalbinde huzuru bulmak için verdiğin gayret senin ruhunu yükseltir.
Okudukça eksilmek, daha az insan olmak değil; daha çok kul olmaktır. Daha az konuşmak, daha çok duymaktır. Daha az yemek daha çok tefekkür etmektir. Daha az uyumak ve daha fazla zamanı kendine ayırmaktır. Kendine ayırdığın zaman, bil ki kendini keşfetmek için olmalıdır. Dünya için değil, kendi ruhunu idrak için, kendini tanıman ve bilmek içindir bütün bu gayret. Okumanın en kavi yolu, elindeki kitaptan başlayarak kâinat denilen büyük kitabı okunmanın yolunu öğrenmendir. Zihnin doldukça susarsın, çünkü anlarsın: her söz, ya eksik ya fazladır. Ve bazı cümlelerin yükünü ancak sessizlik taşır.
Bir kitap bitince, içinde bir şey tamamlanmaz aksine içindeki boşluklar görünür. Çok az bildiğini görür ve anlarsın. Öğrendikçe ilahi ilmin sınırsızlığını keşfetmeye başlarsın. Yani okudukça çoğalmazsın, ama derinleşirsin. Yayılmazsın, yoğunlaşırsın. Okumak, kendini yüceltmek değildir bilakis kendini tanımaktır. Ve kendini tanıdığında anlarsın ki tüm okudukların hiçbir şey bilmiyoruma çıkıyorsa, doğru yoldasın demektir. İnsan çok bildiğini zannettiğinde kaybeder unutmayasın. İnsan ne kadar az şey bildiğini, bilebileceğini idrak etmelidir.
Ey okur! Bir kitabı bitirdikten sonra bir dua, bir teşekkür ve bir şükür dökülmüyorsa dilinden belki de sadece gözlerinle okudun ve şuurlanmaya ulaşmadın demektir. Çünkü hakiki okuma, kalbin diz çökmesidir. Ruhun inşirah bulması, genişlemesi, rahatlaması ve mutlu olmasıdır.
Okuma Nedir, Ne Değildir? Okumak, harflerle kurulan bir köprü değildir sadece. Zihin oyunlarına malzeme, entelektüel gösteriye süs değildir. Bugün ellerimizde sayısız bilgelerin kitapları var, ama kalbimizde o kitapların izdüşümü yok. Etkileri yok. Okuyup geçiyoruz. Sayfalarca kelime tüketiyoruz, ama tek bir kelimeye bile ruhumuza ulaşmıyor.
Okumayı bilgi edinme-toplama olarak gördük. İsimler ezberleyip hoşumuza giden cümlelerden alıntılar paylaştık, kitabın kapağını övdük ama içine hiç eğilmedik. Kitap bize ulaşmadı zihnimize, gönlümüze bir şey söylemedi. Peki neden? Yazar, inandıklarını, savunduklarını, yazdıklarını yaşıyorsa okuyucuya etki eder. Yalnızca yazıda kalıyorsa merkeplere kitapları yükleseniz de merkep ilim sahibi olmaz.
Ey kardeşim! Kitapların adını hatırlamak yetmez. Elbette kitapların ve yazarlarında adını bilmeliyiz. Önemli olan, okuduğun hangi kitap bilmediklerini öğretecek kadar, yüreğine dokunacak kadar, okudukça hislerini, duygularını, gönlünü ilme ve irfana âşık edecek kadar derinleştiriyor sen ona dikkat etmelisin. Okumak; bilmek, eksiklerini görmek olduğu kadar değişmek, dönüşmek ve iyileşmek içindir. Gösteriş için değil, iç yolculuğumuz gerçekleştirmek içindir. Aksi takdirde boşu boşuna bir sürü kitap okumuş olmanın hamallıktan farkı olmaz.
Hakiki okuma bir iç yolculuktur: Gerçek okuma bir duruş kazandırır. Kalabalığın ortasında bile tefekkür hali devam eder. Mesele bir kitabı eline almak değil bir kitabın kişiyi tutması, disipline etmesi, kitabi olanı tercih etmesi anlamına gelir. Bazen okudukça eksildiğini sanırsın, eksilen nefsin istekleridir. Havai taleplere karşı duruşu sağlar okumak. Kibri, gururu, bencilliği törpüler. Kitapla bütünleştikçe iyi hasletler ortaya çıkar. Kötü hastalıklar geriye itilmiş olur. Böylelikle nefsin taleplerinden ziyade aklın ve ruhun talepleri öne çıkmış olur. Böylece aykırılıklardan, tersliklerden ve bilgisizliklerden uzaklaşmaya başlanmış olunur. Böylece aklın ruha teslimiyeti öne çıktıkça kişilik güzelleşir. Huy, karakter, davranış ve ahlak kişide tezahür eder.
Okuma, aceleye gelmez. Kıymetli bilgelerin eserleri üzerinde yoğunlaşmak icap eder. Bazen bir cümle uzun süre tefekkürü gerektirir. Bir kelime, bir söz, bir okuma kişiyi yıllarca konuşturabilir. Hakiki okuyucu, sessizliğin kıymetini bilen insandır. Çünkü hakikat, bazen sükûta dönüşmüş bir cümledir. Ve bazı kitaplar vardır; bitmez. Okudukça yeni keşiflere kapılar açar. Böylesi okumalar; kişinin karakterine, davranışlarına, konuşma ve yazma üslubuna büyük katkılarda bulunur.
Okumak bir duadır: Ey dost! Bir kitabı bitirdikten sonra dua etmiyorsan, belki de hâlâ yolun başındasın demektir. Unutma ki okumak, kalbin diz çökmesidir. Bir hakikatin önünde sessiz kalabilmektir. “Bilmiyorum” demenin (çok az şey bildiğini itiraf etmenin) edebini öğrenmektir. Nice kitaplar vardır ki, bilgi vermez ama kalbine ilmek atar. Nice kitaplar vardır ki, tek bir cümlesiyle seni yıllar öncesine götürür, sarsar, tefekküre daldırır. Gurbetten sılaya yolculuklar yaptırır. Belki hasretle beklediğin anne sesini hatırlatır. Okumak böyle bir şeydir.
Hayata dair derin bir iç çekiş, kendine dönme gayretidir. Bilgeliğin değil, bilinçli bir acziyetin yolculuğudur. Okuduğun kitaplar, seni sarsmalıdır. Yüreğini titretmelidir. Kendini keşfetmene sebep olmalıdır. Daha çok söyleten değil, daha çok dinleten kılmalıdır. Gerekmedikçe konuşmamayı öğretmelidir. “Ya hayır söylemeyi ya da susmayı” belletmelidir. Çünkü gerçek okuyucu, bildikleriyle amel eder-eyleme döker ve bilmediklerinin mahcubiyetiyle yürür. Ve nihayet, bir toplum, ancak hakiki okuyucularla dirilir.
Sloganla değil, samimiyetle. Gürültüyle değil, hal ile. Ey yolcu! Okumaya başlarken değil, okudukça diz çöküyorsan sen o yolu bulmuşsun demektir.