Recep Garip
Köşe Yazarı
Recep Garip
 

TEFEKKÜR KALESİ

Denemelerden oluşan Tefekkür Kalesi eserimiz, “Duruş” yayınlarında okuyuculara ulaştı. Tefekkür Kalesi, İslam Düşüncesi ekseninde yazılarımızdan oluşuyor. Toplumlar kendi tarihlerini ve geleceklerini kendileri belirler. Asırlar boyu dünya insanlığına yol göstermiş bir medeniyetin mensubiyeti ile; yeniden kıyam etmek, yeniden geleceğe söz söylemek ve yeniden vahyi merkeze alarak İslam olmak, ümmet olmak mecburiyetimiz vardır. Kuşkusuz bizler İslamcı değiliz “Müslümanız”. Daha önceki eserlerimiz gibi bu eserimizin de ahiret azığı olmasını rabbimden niyaz ederim.  Vahyin ışığında İslam tefekkürü üzerine yolculuk yapma denemelerinden oluşuyor bu kitabımız. Bu bizim asli vazifelerimizden biridir. Tefekkür faslı, ibadette en kıymetli bölüm olarak karşımıza çıkıyor. Düşünmez misiniz? Akletmez misiniz? Görmez misiniz? Ne zaman idrak edeceksiniz? Yedi kat göğü ve yedi kat yeri ve arasındakilerin hareketliliklerinden ibret alıp tefekkür etmeyecek misiniz? Görmemizi, idrak etmemizi, bilmemizi ve bütün bunlar üzerinden varlık sahibimize doğru yol almamız bizlerden isteniyor. Âlemlerin keşfine doğru yolculuğumuz önerilirken geçmiş kavimlerin düştükleri yanlışlara kusurlara, yaptıkları taşkınlıklara düşmememiz gerektiği sıklıkla hatırlatılıyor. Kur’an Kerim, bizleri sık sık düşünmeye çağırıyor. Tefekkür meselesi direk olarak on sekiz yerde bahsedilirken, akletme on üç yerde, tefekkür etmeye davet ise dört yerde zikrediliyor. Geçmiş kavimlerin yaşadıklarından, davranışlarından vahye uymadıklarından, peygamberlerini yalanladıklarından dolayı uğradıkları en az yetmiş beş yerde hatırlatılarak dikkat edilmesi söyleniyor. Hatırlatma ve öğüt alma bahsinde ise iki yüzün üzerindeki ayetlerle karşılaşıyoruz. Buna sebeptir ki tefekkür bahsi üzerinde yoğunlaşmak, üzerimize en büyük vecibelerdendir. Unutulmamalıdır ki “bir saatlik tefekkürün yetmiş yıllık nafile ibadetten daha faziletli olduğunu” Rasulullah Efendimiz (sav) haber veriyor. Aslında bütün bu hatırlatmalar, tamamen ruhlar âlemindeki sözle bağlantılıdır. Orada verdiğimiz sözü burada hatırlamamız istenmekte ve verdiğimiz söz üzere yaşamamız bizden talep edilmektedir. Asli Vatan, ebedi yurt dediğimiz ahiret âlemidir. Kitapta konu ettiğimiz birkaç başlıktan da bahsetmiş olalım: “Sabır, Sadakat, Vatan, Oruç ve Savaş, Usul Meselesi, Tefekkür, Kurban, Hicret, kendini Bilme, Kültür ve Medeniyet, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in hayatına, gençliğe verdiği öneme dair yazılarımız mevcut. Yine, Gençlik ve Din, Teslimiyet, Huzur, Diriliş, Kulluk, İtaat, Kur’an’ı Kerim, Mümin Kudüs, Ehli Beyt, İnsan ve Din, İnsan ve Sanat, Medeniyet, İnsan ve Devlet” gibi birçok konu hakkında denemelerden oluşuyor. Tefekkür Kalesi: kalptir, gönüldür, akıldır ve ruhtur. Sahihi Buhari ve Müslim’in naklettiği bir hadisi şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin! O, kalptir." Bu hadisle insanın iç dünyasına, özellikle kalbin manevi temizliğine dikkat çektiğini unutmamak lazım. Kalbin iyi olması, kul olduğumuzu unutmadan dikkat etmemize, ibadetlerdeki hassasiyetimize, dua ve zikirlerdeki sürekliliğimize ve kişinin davranışlarının da güzelleşmesine vesile olacağını anlıyoruz. Dikkat edilmediği takdirde ise davranışlarımızın bozulacağını ve ahlakımızın zayıflayacağına dolayısıyla kalbimizin kararacağına dikkatimiz çekiliyor. Aklı, kalbi ve gönlü iman potasında eriterek hamlıktan kurtulmaya, pişerek olgunlaşmaya mecburuz. Bu bizim ruhumuza göstermemiz gereken en kıymetli hazinedir. Unutulmamalıdır ki ruh, bize verilmiş bir emanettir. Geldiği yere dönmek için çabalamaktadır. Kalplerin iyileşmesi Allah'ı çok anmayla mümkündür. Ruhumuz böylelikle ancak asli hüviyetine dönebilir. İslam tefekkürü, Kur'an ve Sünnet ışığında insanın, kâinatın, mevcudatın, arzın ve semavatın yaratılışını keşftir. Tefekkür, kıldığımız namazlarda, tuttuğumuz oruçlarda, hayır ve hasenatımızda, yerine getirmekle memur kılındığımız zekâtın farziyeti üzerimize düştüğünde haccetmenin mecburiyeti Allah'a yaklaşmanın yollarındandır. Bu ve benzeri konular üzerinde tefekkür etmiş iman sahibinin, yetmiş yıllık nafile ibadetten daha faziletli olduğu belirtilmiştir. Örneğin “bismillahirrahmanirrahim” dediğimizde, (b) harfinin ve onun noktasının ne anlama geldiğini ve her harfin bir sırra sahip olduğunu ve o sırrı keşfetmekle memur olduğumuzu da tefekkür etmeliyiz. Tefekkür, zahiri terk edip, batıni âleme yolculuk yapmaktır. Sırrı keşfetmek için yolculuklar yapmamız gerektiğini bu yolculuğun en önemli anahtarının tefekkür olduğunu da ifade edelim. Tefekkür Kalesi eserimizle, bu bakış açısından yola çıkarak bir pencere açmaya gayret ettik. Anadolu insanımızın gındırma ifadesiyle ışığın içeriye girmesine bir temrin çalışmasıdır denilebilir. Nice yeni eserlere vesile olmasını temenni ediyorum. İnanıyorum ki yeni bir dönemi yaşayan dünya insanlığı en çok tefekküre kapılar açar. Yaşamış olduğumuz arzın yaşanmaz bir hale dönüştüğünü, zulmün ve musibetlerin arttığını görüyoruz. Coğrafyamız ve ümmetin birlik ve dirliğinin tevhidi kavramaktan geçtiğini de ifade etmek isterim.  Tefekkür, düşünme ve uyarılma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’an bu anlamıyla okunup geçilecek bir kitap değil, bilakis harf harf, kelime kelime Rabbimizin indirdiklerini idrak etmektir. Ayetlerde doğrudan emirler ve ikazlarla karşılaşıyoruz. Geçmiş kavimlerin yaşadıkları, yaptıkları ve peygamberlere karşı tavırları nedeniyle başlarına gelenler bizlere aktarılırken dolaylı olarak ikaz edildiğimizi unutmamalıyız. Tefekkür ehlinden olmak, seçkin kişiler arasına girmektir. “Zikir ve tezekkür” aynı kökten türeyen iki kelimedir. Dil ile ifade etme, kalp ile hatırlayıp aklımızdan geçirme olarak düşünülmelidir. Akletme, düşünmektir. Akıllı kişi; aklını kullanandır. Nefsine uymadan, heva ve heveslerine takılmadan kendisini, nefsini ve aklını kontrol eden insandır. Vahiy, akıl sahiplerine gönderilmiştir. Akılla bakmalı, akılla görmeli ve idrak etmelidir. Tefekkür, her müminin üzerine farz olan bir ibadettir. Tefekkür: anını, geçmişini, yapıp ettiklerini, günahlarını düşünmektir. İçinde bulunduğu halleri, durumları, toplulukları, kardeşlerini ve bütün mevcudatı düşünerek tefekküre dalmaktır. Sonsuz güç ve kudret sahibinin yarattıklarından ibret almak ve Allah'ın (cc) huzurunda olduğunu bir an bile unutmamaktır. “Duruş” yayınları sahibi Muhterem üstadım, değerli Prof. Dr. Ahmet Ağırakça Hocam ile ikimizinde Üniversiteden Hocamız olan rahmetli Prof. Dr. Osman Öztürk’ün vefatın 11. yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen oturumda konuşmacı idik. Program sonrasında Ağırakça Hocamla birlikte evlerimize dönerken Ahmet Hocam, İslam Düşüncesi üzerine yayınevinde bir diziye başladıklarını ve bir dosyan varsa gönder de değerlendirelim Recep Hocam demesi üzerinden bu kitap oluştu. Kendilerine ve ekibine sonsuz şükranlarımı iletiyorum. Tefekkür Kalesi, okuyucuların eline ulaştığında Üstadımız Ahmet Ağırakça’yı arayıp teşekkür ettiğimde şöyle söylediler: “Bak Recep Hoca, Osman Öztürk Hocamız hala himmetini üzerimizden eksik etmiyor görüyor musun? Senin kitap bu himmetle basıldı.” Sübhanallah. Bu ne güzel bir ifadedir. Elbette himmet ve ikram Rabbimizin açtığı bir vesile kapısıdır.  Bunun için “Tefekkür Kalesi”ni sağlam tutmak icap ediyor vesselam. 2 Haziran 2025 – İstanbul
Ekleme Tarihi: 19 June 2025 - Thursday
Recep Garip

TEFEKKÜR KALESİ

Denemelerden oluşan Tefekkür Kalesi eserimiz, “Duruş” yayınlarında okuyuculara ulaştı. Tefekkür Kalesi, İslam Düşüncesi ekseninde yazılarımızdan oluşuyor. Toplumlar kendi tarihlerini ve geleceklerini kendileri belirler. Asırlar boyu dünya insanlığına yol göstermiş bir medeniyetin mensubiyeti ile; yeniden kıyam etmek, yeniden geleceğe söz söylemek ve yeniden vahyi merkeze alarak İslam olmak, ümmet olmak mecburiyetimiz vardır. Kuşkusuz bizler İslamcı değiliz “Müslümanız”. Daha önceki eserlerimiz gibi bu eserimizin de ahiret azığı olmasını rabbimden niyaz ederim. 

Vahyin ışığında İslam tefekkürü üzerine yolculuk yapma denemelerinden oluşuyor bu kitabımız. Bu bizim asli vazifelerimizden biridir. Tefekkür faslı, ibadette en kıymetli bölüm olarak karşımıza çıkıyor. Düşünmez misiniz? Akletmez misiniz? Görmez misiniz? Ne zaman idrak edeceksiniz? Yedi kat göğü ve yedi kat yeri ve arasındakilerin hareketliliklerinden ibret alıp tefekkür etmeyecek misiniz? Görmemizi, idrak etmemizi, bilmemizi ve bütün bunlar üzerinden varlık sahibimize doğru yol almamız bizlerden isteniyor. Âlemlerin keşfine doğru yolculuğumuz önerilirken geçmiş kavimlerin düştükleri yanlışlara kusurlara, yaptıkları taşkınlıklara düşmememiz gerektiği sıklıkla hatırlatılıyor.

Kur’an Kerim, bizleri sık sık düşünmeye çağırıyor. Tefekkür meselesi direk olarak on sekiz yerde bahsedilirken, akletme on üç yerde, tefekkür etmeye davet ise dört yerde zikrediliyor. Geçmiş kavimlerin yaşadıklarından, davranışlarından vahye uymadıklarından, peygamberlerini yalanladıklarından dolayı uğradıkları en az yetmiş beş yerde hatırlatılarak dikkat edilmesi söyleniyor. Hatırlatma ve öğüt alma bahsinde ise iki yüzün üzerindeki ayetlerle karşılaşıyoruz. Buna sebeptir ki tefekkür bahsi üzerinde yoğunlaşmak, üzerimize en büyük vecibelerdendir. Unutulmamalıdır ki “bir saatlik tefekkürün yetmiş yıllık nafile ibadetten daha faziletli olduğunu” Rasulullah Efendimiz (sav) haber veriyor.

Aslında bütün bu hatırlatmalar, tamamen ruhlar âlemindeki sözle bağlantılıdır. Orada verdiğimiz sözü burada hatırlamamız istenmekte ve verdiğimiz söz üzere yaşamamız bizden talep edilmektedir. Asli Vatan, ebedi yurt dediğimiz ahiret âlemidir. Kitapta konu ettiğimiz birkaç başlıktan da bahsetmiş olalım: “Sabır, Sadakat, Vatan, Oruç ve Savaş, Usul Meselesi, Tefekkür, Kurban, Hicret, kendini Bilme, Kültür ve Medeniyet, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in hayatına, gençliğe verdiği öneme dair yazılarımız mevcut. Yine, Gençlik ve Din, Teslimiyet, Huzur, Diriliş, Kulluk, İtaat, Kur’an’ı Kerim, Mümin Kudüs, Ehli Beyt, İnsan ve Din, İnsan ve Sanat, Medeniyet, İnsan ve Devlet” gibi birçok konu hakkında denemelerden oluşuyor.

Tefekkür Kalesi: kalptir, gönüldür, akıldır ve ruhtur. Sahihi Buhari ve Müslim’in naklettiği bir hadisi şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin! O, kalptir." Bu hadisle insanın iç dünyasına, özellikle kalbin manevi temizliğine dikkat çektiğini unutmamak lazım. Kalbin iyi olması, kul olduğumuzu unutmadan dikkat etmemize, ibadetlerdeki hassasiyetimize, dua ve zikirlerdeki sürekliliğimize ve kişinin davranışlarının da güzelleşmesine vesile olacağını anlıyoruz. Dikkat edilmediği takdirde ise davranışlarımızın bozulacağını ve ahlakımızın zayıflayacağına dolayısıyla kalbimizin kararacağına dikkatimiz çekiliyor. Aklı, kalbi ve gönlü iman potasında eriterek hamlıktan kurtulmaya, pişerek olgunlaşmaya mecburuz. Bu bizim ruhumuza göstermemiz gereken en kıymetli hazinedir. Unutulmamalıdır ki ruh, bize verilmiş bir emanettir. Geldiği yere dönmek için çabalamaktadır. Kalplerin iyileşmesi Allah'ı çok anmayla mümkündür. Ruhumuz böylelikle ancak asli hüviyetine dönebilir.

İslam tefekkürü, Kur'an ve Sünnet ışığında insanın, kâinatın, mevcudatın, arzın ve semavatın yaratılışını keşftir. Tefekkür, kıldığımız namazlarda, tuttuğumuz oruçlarda, hayır ve hasenatımızda, yerine getirmekle memur kılındığımız zekâtın farziyeti üzerimize düştüğünde haccetmenin mecburiyeti Allah'a yaklaşmanın yollarındandır. Bu ve benzeri konular üzerinde tefekkür etmiş iman sahibinin, yetmiş yıllık nafile ibadetten daha faziletli olduğu belirtilmiştir. Örneğin “bismillahirrahmanirrahim” dediğimizde, (b) harfinin ve onun noktasının ne anlama geldiğini ve her harfin bir sırra sahip olduğunu ve o sırrı keşfetmekle memur olduğumuzu da tefekkür etmeliyiz. Tefekkür, zahiri terk edip, batıni âleme yolculuk yapmaktır. Sırrı keşfetmek için yolculuklar yapmamız gerektiğini bu yolculuğun en önemli anahtarının tefekkür olduğunu da ifade edelim. Tefekkür Kalesi eserimizle, bu bakış açısından yola çıkarak bir pencere açmaya gayret ettik. Anadolu insanımızın gındırma ifadesiyle ışığın içeriye girmesine bir temrin çalışmasıdır denilebilir. Nice yeni eserlere vesile olmasını temenni ediyorum. İnanıyorum ki yeni bir dönemi yaşayan dünya insanlığı en çok tefekküre kapılar açar. Yaşamış olduğumuz arzın yaşanmaz bir hale dönüştüğünü, zulmün ve musibetlerin arttığını görüyoruz. Coğrafyamız ve ümmetin birlik ve dirliğinin tevhidi kavramaktan geçtiğini de ifade etmek isterim. 

Tefekkür, düşünme ve uyarılma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’an bu anlamıyla okunup geçilecek bir kitap değil, bilakis harf harf, kelime kelime Rabbimizin indirdiklerini idrak etmektir. Ayetlerde doğrudan emirler ve ikazlarla karşılaşıyoruz. Geçmiş kavimlerin yaşadıkları, yaptıkları ve peygamberlere karşı tavırları nedeniyle başlarına gelenler bizlere aktarılırken dolaylı olarak ikaz edildiğimizi unutmamalıyız. Tefekkür ehlinden olmak, seçkin kişiler arasına girmektir. “Zikir ve tezekkür” aynı kökten türeyen iki kelimedir. Dil ile ifade etme, kalp ile hatırlayıp aklımızdan geçirme olarak düşünülmelidir. Akletme, düşünmektir. Akıllı kişi; aklını kullanandır. Nefsine uymadan, heva ve heveslerine takılmadan kendisini, nefsini ve aklını kontrol eden insandır. Vahiy, akıl sahiplerine gönderilmiştir. Akılla bakmalı, akılla görmeli ve idrak etmelidir. Tefekkür, her müminin üzerine farz olan bir ibadettir. Tefekkür: anını, geçmişini, yapıp ettiklerini, günahlarını düşünmektir. İçinde bulunduğu halleri, durumları, toplulukları, kardeşlerini ve bütün mevcudatı düşünerek tefekküre dalmaktır. Sonsuz güç ve kudret sahibinin yarattıklarından ibret almak ve Allah'ın (cc) huzurunda olduğunu bir an bile unutmamaktır.

“Duruş” yayınları sahibi Muhterem üstadım, değerli Prof. Dr. Ahmet Ağırakça Hocam ile ikimizinde Üniversiteden Hocamız olan rahmetli Prof. Dr. Osman Öztürk’ün vefatın 11. yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen oturumda konuşmacı idik. Program sonrasında Ağırakça Hocamla birlikte evlerimize dönerken Ahmet Hocam, İslam Düşüncesi üzerine yayınevinde bir diziye başladıklarını ve bir dosyan varsa gönder de değerlendirelim Recep Hocam demesi üzerinden bu kitap oluştu. Kendilerine ve ekibine sonsuz şükranlarımı iletiyorum. Tefekkür Kalesi, okuyucuların eline ulaştığında Üstadımız Ahmet Ağırakça’yı arayıp teşekkür ettiğimde şöyle söylediler: “Bak Recep Hoca, Osman Öztürk Hocamız hala himmetini üzerimizden eksik etmiyor görüyor musun? Senin kitap bu himmetle basıldı.” Sübhanallah. Bu ne güzel bir ifadedir. Elbette himmet ve ikram Rabbimizin açtığı bir vesile kapısıdır.  Bunun için “Tefekkür Kalesi”ni sağlam tutmak icap ediyor vesselam.

2 Haziran 2025 – İstanbul

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.