Toplumsal Yaşamın Evrimi
Bireysel yaşamdan toplumsal yaşama geçiş, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir Toplumsal yaşam bir zorunluktur; zira insanlar hayatta kalabilmek, çoğalmak ve güvenliklerini sağlamak gibi temel ihtiyaçlara sahiptir.
İnsanın doğası gereği toplumsal bir varlık olduğu düşünüldüğünde, bireylerin kendilerini toplumun bir parçası olarak hissetmeleri ve şehirleşme sürecinde toplumsal hayata uyum sağlamaları kaçınılmazdır. Şehirler, bireylerin yaşamlarını sürdürdükleri ve sosyal ilişkiler kurdukları merkezler olmuşlardır.
Şehirleşme Süreci
Modern zamanlarda şehirleşme süreci hızla artmaktadır Şehirleşme sürecinin hızlı bir şekilde arttığı bir zamanda insanlar kırsal ve tarımsal alanlardan büyük kentlere göç etmiştir. İnsanlar geçmişte köy ya da kasabalarda daha küçük çapta olan topluluklarda yaşarken, şimdi büyük metropollerde binlerce kişiyle aynı alanı paylaşmakta. Bu durumda bireysel yaşamdan toplumsal hayata geçiş sağlarken, bu yeni ortama adapte olmak, yeni ortamın süre gelen yaşam koşullarına uyum sağlamak, kent ve kentlik bilincinde olabilmek için bir çapa gerekmektedir.
Dünyanın giderek artan şehirleşme oranı, insanın yaşam biçimini, toplumsal düzenini ve çevreyle olan ilişkisini köklü bir şekilde dönüştürmüştür. Ancak bu dönüşüm, yalnızca insanların ihtiyaçları üzerinden ele alınamaz. Şehirler, yaşayan ve gelişen organizmalar gibidir; yalnızca fiziksel yapılar değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel ekosistemleriyle hakları olan varlıklardır. Şehirlerin hakları, insan haklarıyla doğrudan bağlantılıdır ve birbirini tamamlayan bir bütünü oluşturur.
Şehirlerin hakları, sürdürülebilirlik, çevre koruma, sosyal adalet ve katılımcı yönetim ilkeleri etrafında şekillenen bir anlayıştır. Bu kavram, şehirlerin bir "varlık" olarak tanınmasını ve korunmasını savunur. Ne yazık ki geldiğimiz zaman diliminde şehirlerin ekolojik dengesinin korunması, hava, su ve toprak kirliliğinin önlenmesi, tarihi ve kültürel mirasın korunması, şehirlerin geçmişine ve kimliğine saygı duyulması, bu değerlerin gelecek nesillere aktarılması hususunda üzerine düşeni yapması ve yaşadığı şehrin haklarını koruması gereken insan; toplumsal sorumluluklarından kaçarak, sadece kendi dünyanı kurmakta ve bugünü yaşamakta.
Bireyselliğe Dönüş
İnsanlar tekrar bireyselleşmeye ve küçük topluluklşar halimde yaşamayı tercih etmeye başlamıştır. Kendilerini statü ve ekonomik ayrıcalıklarla farklı kılan insanlar, güvenli yaşam alanları oluşturarak toplumdan izole bir yaşam sürmektedir. Oysa insanlık var olduğu günden bugüne kadar hep bir arada yaşamış, bu yaşamanın vermiş olduğu ortak değerleri faydaları korumuş, gözetmiş ve gelecek nesillere çeşitli donelerle aktarmıştır. Bunun en bariz örneği ise arkalojik kazılar ve araştırmalardır.
Yapıalan araştırmalar neticesinde geçmişte yaşamaış insan toplulukları, yaşadığı zaman diliminden kendisinden sonraki gelecek ve yaşanacak zaman dilimlerinde, insan neslinin önüne bir değer koymak ve bu değeri Kalıcı kılmak için büyük çaba sarf etmiştir. Bunun gümüze ışık tuatan örneği, mağra duvarlarındaki, çeşitli resimlerle anlatılan yaşama dair görsel bilgilerdir. Çeşitli arkeolojik kazılarda elde edilen kaynaklardır.
Şehirlerin hakkı
Şehirlerinde tıpkı insanlar gibi canlı bir organizmalardır. Nefes alır nefes verir, kuşatır, korur, doyurur. Şehirlerinde tıpkı insan gibi, ilişkiler içerisinde insanın insanda oluşan hakkı olabileceği doğrultuda üzerimizde hakkı vardır. Bize sunduğu imkan ve olanaklarla hayatımızı idame etmemizde büyük katkı sağlamaktadır. Şehirler, bize kucak açarak, bizi koruyarak, bizi gözeterek, bize bereketli iş olanakları sunarak yaşamımızı kolaylaştırmıştır.
Gelecek Nesillere Miras
Tarihteki insan toplulukları gibi bizler de yaşadığımız şehirlerde, gelecek nesillere aktarılmak üzere sosyal, kültürel ve sanatsal yaşam örnekleri bırakmalıyız. Şehirlerimizi, bir yâri, anayı, evladı sever gibi sevmeli ve korumalıyız. Günümüzde şehirlerimiz bir çok tehditle karşı karşıya olsa da, sevgi dayanışma ve bilinçli haraket ederek onları koruyabilir, gelecek nesillere yaşanabilir şehirler bırakabiliriz.
Birlikte Güçlü Olmak
Atalarımızın dediği gibi, "Bir elin nesi var, iki elin sesi var." Birlikte güçlü, birlikte koruyucu olmalıyız. Şair Nazım Hikmet'in mısralarında dile getirdiği gibi, karanlıkları aydınlığa çıkarmak için yanmalı, olumsuzluklara, kötülüklere, birlikte kalkan olmalı, tüm insanlığa, doğaya, çevreye ve yaşadığımız şehirlere saygı ve sevgi ile yaklaşımlarımızı sürdürmeliyiz. Yarınlarımıza, bizden sonra bu şehirlerde yaşam sürecek nesillere, yaşanabilir şehirler bırakmalı insan.