Bir kere daha gösterdi ki İstanbul, olası bir depreme maalesef ne halkı, ne hükümeti ne de devletiyle hazır değildir. İstanbul'un çarpık yapılaşması, sokakların darlığı, güvenlik tedbirlerinin yetersiz olması, kaçış yollarının yetmemesi ve topluma bu kültürün hala yerleşmemiş olması; toplanma alanlarının yeterince donanımlı olmaması nedeniyle İstanbul'un bir kez daha hazır olmadığını göstermektedir. 17 Ağustos 1999 depreminden bu yana, geçen 25 yıl dönümüne rağmen kentsel dönüşüm çalışmaları yerinde dönüşüm değil; daha çok ada bazında dönüşümlerin olması gerektiğini göstermektedir.
Ekonomiyi canlı tutma adına, geleceğimizi tehlikeye atarak yapılan yerinde dönüşümler hiçbir şekilde fayda sağlamamaktadır. Bununla birlikte altyapının yetersiz olması ve otopark alanlarının eksikliği, İstanbul'da olası bir depremin çok ciddi krizlere, hatta maalesef facialara neden olabileceğini ortaya koymaktadır. Allah'tan diliyoruz ki böyle bir felaket, böyle bir deprem İstanbul'da yaşanmasın.
16 milyonluk bir İstanbul nüfusundan bahsedilse de, gayri resmi işleyiş saatleri göz önüne alındığında, İstanbul'da yaklaşık 30 milyonluk bir nüfusun hareket halinde olduğu görülmektedir. İstanbul trafiğine hala bir çözüm bulunamamışken çarpık yapılaşma, yüksek binalar, yetersiz otoparklar, azalan yeşil alanlar ve altyapı eksiklikleri; İstanbul'da olası bir depremde ulaşımı ciddi anlamda aksatmaktadır.
Bugün yaşadığımız 6.2 büyüklüğündeki deprem, sabahın erken saatlerinde önce Marmara açıklarında, ardından 12:13’te Silivri bölgesinde meydana gelmiş ve İstanbul’un birçok ilçesinde ciddi anlamda hissedilmiştir. Ara sıra yaşanan artçı depremler, sabah 7’den akşam 7’ye kadar 3.9 ile başlayıp 4.5 büyüklüğe kadar devam ederek halkı sokağa dökmüştür. Bu durum halkı tedirgin etmiştir. Ancak, yaşanan otopark kavgaları veya yer tartışmaları haricinde başka bir gerginlik yaşanmamıştır.
Kültür olarak millet olarak deprem olgusuyla ilgili algılarımızı, davranışlarımızı ve hazırlıklarımızı maalesef ruhsal, fiziksel veya zihinsel olarak toplumsal anlamda yeterince geliştirememişizdir. Bunun için zaman zaman depremle ilgili denetimler, tatbikatlar, bilinçlendirici kısa filmler, spot haberler ve tanıtıcı materyaller ile toplumun daha bilinçli hale getirilmesi sağlanabilir. Meselenin sosyolojik, kültürel ve psikolojik etkenlerinin nedenleri topluma iyi anlatılarak bu doğrultuda hazırlıkların ve çalışmaların sürekli olarak devam etmesi gerekmektedir.
İstanbul, Türkiye'nin sosyal ve ekonomik anlamda en önemli ve en büyük yaşam merkezi olup, metropol bir şehirdir. Türkiye’nin kalbi olan İstanbul, dünyanın da merkezi ve yörüngesi konumundadır. İstanbul merkezli olası bir depremde ülkenin ekonomik anlamda sıkıntıya girmesine neden olabilir. Bu nedenle bakanlıkların koordineli bir şekilde deprem konusunda sürekli çalışmalar yapmaları; sadece deprem olduğu zaman değil, öncesi ve sonrası için koordinasyonu sağlayacak bilimsel faaliyetleri yürütecek ve tedbirleri alacak şekilde hareket etmeleri gerekmektedir.
Gerek AFAD, gerek Kızılay, gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, gerek Ulaştırma Bakanlığı, gerek Enerji Bakanlığı ve gerek Sağlık Bakanlığı gibi tüm bakanlıkların bu konuda ortak bir refleks oluşturması gerekmektedir. İnsanları aslında öldüren deprem değil, yapılan çürük, zayıf, çarpık, plansız yapılaşma ve binalardır. Bu nedenle şehir planlamacılarının yapacağı imar planlarının 50 yıllık veya 100 yıllık nüfus artışı, ulaşım ve altyapı taleplerini düşünerek, gelişimi göz önünde bulundurması ve ona göre bir şehir planlaması yapması gerekmektedir.
Yerinde dönüşüm değil; daha çok Adapazarı’nda altyapısı olan, çevre düzenlemesi yapılmış, sosyal alanları ve otoparkları olan yaşanabilir mekanlar ve şehirler planlanarak toplumun geleceğe daha umutla bakması sağlanabilir. Geç kalınmış olsa bile, 6 Şubat depremi de hesaba katılarak, 17 Ağustos 1999’dan bu yana geçen 23 Nisan 2025 tarihi itibarıyla maalesef yapılan çalışmalar, İstanbul için olası bir depreme yeterince hazır olmadığımızı göstermektedir. Bugünden itibaren master planlar yapılarak, İstanbul’un imar planları yeniden düzenlenip çarpık yapıların tespit edilmesi ve mevcut yapıların yıkılarak Adapazarı tarzında projelerle Türkiye genelindeki büyük şehirlerde kentsel dönüşüm çalışmalarının hızlandırılması gerekmektedir.
Umarız ki bu son deprem bizleri kendimize getirir. Tüm yetkililer bu konuda daha fazla enerji harcayarak ülkemizin, insanımızın ve milletimizin refahı, geleceği ve güvenliği için gereken tedbirleri alır ve yaşanabilir bir İstanbul’u depreme hazırlar. Bizler, umudumuzu yitirmeden gerekenin yapılacağına inanıyoruz. Tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletirken; devletin zirvesinde bu konunun ele alınıp değerlendirileceğini umuyor, okurlarımıza sevgilerimizi ve saygılarımızı sunuyoruz. Geçmiş olsun İstanbul.
Saygılarımızla.