Salih Nurettin Çevik
Köşe Yazarı
Salih Nurettin Çevik
 

İNSANIN ÖZÜNE DÖNÜŞÜ – 8 ''Modern Hayatta Kadının İş Hayatına Katılımı: Değişen Aile Dengesi''

Merhaba Kıymetli Dost; Sizlerle başladığımız gönül yolculuğumuz birbirimizin ruhuna dokunarak devam etmektedir. Umarım ki sohbetimizle sizleri sıkmıyor gönlünüzü daraltmıyorumdur. ‘’İnsan İnsanı Yurdudur’’ Bizde birbirimize yurdu olmaya, birbirimizin yaralarına merhem  olmaya çaba sarf etmeliyiz. Belki okuyacağınız   bu satırla hayatın bir çok safhasında karşılaştığımız tecrübe ettiğimiz hususlardır. Fakat yaşadığımız zamanın rüzgarı bizleri öyle sert savurdu ki ne kendimize ne de sevdiklerimize çare olduk. Bizi sessizce içine çekerek dipsiz bir kuyuya bıraktı. Soğuk ve karanlık bu  kuyudan bir Yusuf olarak çıkmak, hayata can ve anlam katmak için, muhabbet soframıza ellerimizi uzatalım. Gönül yorgunluğumuz bir nefes alsın.  Gelin, bu satırlarda birlikte nefes alalım. Modern Hayatta Kadının İş Hayatına Katılımı: Değişen Aile Dengesi Modern hayat, içinde yaşadığımız çağda kadına yüklenen misyon ve görevlerle, onun sosyal ve ekonomik hayatta daha aktif bir rol üstlenmesini sağlamıştır. Kadınlarımız, evlerin cenneti, güvenli limanı ve sevgiyi dokuyan ellerdir. Onlar, aile ocağının temel taşıdır. Ancak, modern zamanların talepleri ve değişimleri, aile içindeki dengeleri yeniden şekillendirmiştir. Evet, kadınlarımız baş tacımızdır. Ancak, yaşadığımız coğrafya ve kültür, bize kadını bir değer olarak, "evin sultanı, mahremi ve süsü" olarak tanımlamış; bu rolün manevi derinliğini nesiller boyunca aktarmıştır. Ancak hayat her zaman senin istediğini değil, kendi planını işlemektedir. Erkeğin ani ölümü, anlaşmazlık sonucu yaşanan ayrılıklar gibi mücbir sebepler, kadını çalışmak zorunda bırakmakta; Bu durumda kadın, kendi emeğiyle hayatını idame ettirmeye, çocuklarına güvenli bir gelecek hazırlamaya çalışmaktadır. Ancak ne yazık ki, iş dünyası bu durumu fırsata çevirmiştir. Kadın, erkeğin kazandığı maaştan daha düşük ücretlerle çalışmaya zorlanmış, iş dünyasında ekonomik eşitsizliğin kurbanı olmuştur. Bu durum, kadınların tercih edilme oranını artırmış ve erkekler için iş bulmanın daha da zorlaşmasına yol açmıştır. Erkeğin Geri Plana İtilmesi ve Ruhsal Çöküş Aile içinde erkeğin geleneksel "reis" rolü, kadının iş hayatındaki yükselişiyle birlikte zamanla geri plana itilmiştir. Bu değişim, erkeklerin ruhsal dünyasında derin çatlaklar oluşturmaktadır. İş bulma zorluğu, evin sorumluluğunu taşıyamama hissi, erkeği gece hayatına, umutsuzluğa ve hatta yasa dışı yollara sürüklemektedir. İç dünyasında fırtınalar kopan erkek, aile sıcaklığından uzaklaşıp huzuru sokakların soğuk karanlığında aramaktadır. Ancak bu arayış, ne huzur ne de mutluluk getirmektedir. Aksine, bu süreç, ailesinin dağılmasına ve tüm bağlarının kopmasına neden olmaktadır. Her ne kadar bu kopuş modern hayatın bir sonucu gibi görünse de, aslında öz benliğinden ve manevi değerlerinden uzaklaşmanın acı bir yansımasıdır. Modern Dünyanın Medya ve Reklamlarla Aile Yapısına Etkisi Modern çağın en güçlü araçlarından biri olan medya, ne yazık ki aile yapısı üzerinde derin yaralar açmıştır. Özellikle sosyal medyanın hayatımıza yaygın ve bilinçsiz bir şekilde girişi, aile içindeki ilişkileri zayıflatmış, eşleri, kardeşleri ve hatta çocukları anne-babalarına yabancılaştırmıştır. Bu yabancılaşma, ailede sevgi ve saygı bağlarının kopmasına, bireylerin birbirinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Sosyal medya, bilinçli kullanılmadığında, aile içindeki huzuru ve iletişimi yerle bir edebilir. Özellikle her hangi bir iş dünyasında uğraşı olmayan, aile düzeninin korunması hususunda evde bulunan kadın iç dünyasında yalnızlık psikolojisi yaşamakta. Aile kavramımın  güvenli limanı olan kadın, zamanla ekranın büyüsüne kapılarak, saatlerini elindeki telefonun ya da televizyonun başında geçirmeye başlamıştır. Bu dijital dünyaya sığınma, maalesef kadının zihninde ve ruhunda derin hasarlar bırakmaktadır. Aile içinde daha agresif davranışlar sergileyen, iletişim kurmakta zorlanan bireyler haline gelmekte, bu da ilişkilerde onarılması güç yaralar açmaktadır. Medyanın Kadın Psikolojisi Üzerindeki Yıkıcı Etkileri Modern reklamcılık ve medya içeriklerinin merkezinde kadın figürünün sürekli olarak kullanılması, derin bir sosyal sorgulamayı beraberinde getirmektedir. Reklam kampanyalarının neredeyse tamamında kadınların teşhiri, kısa vadede onların özgüvenlerini besleyip, önemsenme hissini artırsa da uzun vadede ruhlarında derin tahribatlar oluşturmaktadır. Kadın, yalnızca bir reklam objesi değildir; insanlığın devamını sağlayan, çocuklara ilk kimliği kazandıran, onların ilk öğretmeni ve rehberi olan bir annedir. Ancak bu manevi rol, reklam ve medya dünyasının kadını sadece dış güzelliğiyle değerlendirip nesnelleştirmesi nedeniyle giderek gölgede kalmaktadır. Kadının kendi özünden, yaratılışındaki kıymetli kimliğinden uzaklaştırılması, nesillerin bozulmasına, kimlik ve karakter krizlerine yol açmaktadır. Kadınların sosyalleştirme ve yalnızlığına bir çözüm sunmak bahanesiyle projelendirilen sabah programları, maalesef evlerin en mahrem noktalarına kadar girerek aile içindeki uyumu bozmaktadır. Bu tür içerikler, yanlış algılar ve beklentiler oluşturarak kadınların hem ailelerine hem de kendilerine yabancılaşmasına neden olmaktadır. Oysa ki, evde geçirilen bu süre, ruhu besleyecek bir şekilde değerlendirilebilir; el becerilerini geliştirerek resim, ebru, hat gibi sanatsal alanlarda ortaya çok güzel eserler çıkarabilir. Kitap okuyarak bilgi dağarcığını zenginleştirerek hayatı daha anlamlı hale getirebilir. İbadet ve tefekkür ederek maneviyatını güçlendirerek evde, sokakta hayatın her safhasında huzur ve mutluluğunu perçinleştirebilir. Hasılı insan ailecek kendilerine kurulan tuzağa düşmemeli, özündeki hikmete yaslanarak kalbi ve zihni daima berrak ve diri olmalıdır. Kadının Özüne Dönüşü ve Ailedeki Rolü Kadın ruh, gönül ve akıl dünyasında özünden uzaklaşarak bir bozulma yaşarsa nesilde bozulmaya, toplumda bozulmaya başlar. Kadın, Allah’ın kıymetlendirdiği, Hz Peygamberin övgü ve hadislerine mazhar olmuş yaratılmışların en güzeli insandır. Kendi değerlerinin farkına vardığında hem aileleri hem de toplum için bir denge unsuru olabilmektedir. Hayatın onlara verdiği kutsal misyonu yeniden hatırlayarak, aileye ve topluma güvenli bir liman olma görevini yeniden üstlenmelidirler. Bu, sadece ailenin huzurunu değil, toplumun ve neslin de ahlaki ve manevi değerlerini koruma konusunda bir kalkan işlevi görecektir. Güçlü bir toplum oluşturmak için, annelerin yalnızca kendi evlatlarını değil, nesilleri de yetiştirdiklerinin bilincinde olmaları gerekir. Kadın ve anne, aileyi koruyup yücelttiğinde, ailede sevgi ile bağları ördüğünde toplum da sağlam bir temele oturur. Kadın, medya ve reklam dünyasının etkisiyle özünden uzaklaştığında, bu yalnızca bireysel değil, toplumsal bir bozulmaya da yol açmaktadır. Bunun yerine, yuvanın, ailenin ve sevdiklerinin etrafında bir anaç gibi toparlayıcı bir rol üstlenmek, aile bireylerine güven ve huzur dolu bir anayurt sunmak çok daha anlamlı ve değerlidir. Kadın, hem ailesini hem de toplumu koruyan bir değer olduğunu tekrar fark ettiğinde, hayatı ve nesilleri yeniden şekillendirecektir. Kıymetli dostlar; sizlerin sabır ve hoşgörüsüne sığınarak uzun bir zamandır sabır ve titizlikle yürüttüğüm ''İnsanın özü ve özünden kopuşu ve tekrar özüne dönüşü'' yazı buluşmamızda umuyorum ki okunan satırlar bizlerin gözleri önüne geçmişin kusurların, eksikliklerini ve gönül aynamızın ne kadar tozlarla kaplandığını gösterecektir. Yolculuğumuzda bana eşlik ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunar,  önümüzde ki sayımızda yine sizlerle olmanın heyecanıyla, kalemimi ruhuma  yaslayarak rahmetle gönle düşecek  satırların  sizlerle buluşacağı ana kadar hoşça bakın zatınıza.  
Ekleme Tarihi: 09 May 2025 - Friday
Salih Nurettin Çevik

İNSANIN ÖZÜNE DÖNÜŞÜ – 8 ''Modern Hayatta Kadının İş Hayatına Katılımı: Değişen Aile Dengesi''

Merhaba Kıymetli Dost; Sizlerle başladığımız gönül yolculuğumuz birbirimizin ruhuna dokunarak devam etmektedir. Umarım ki sohbetimizle sizleri sıkmıyor gönlünüzü daraltmıyorumdur. ‘’İnsan İnsanı Yurdudur’’ Bizde birbirimize yurdu olmaya, birbirimizin yaralarına merhem  olmaya çaba sarf etmeliyiz. Belki okuyacağınız   bu satırla hayatın bir çok safhasında karşılaştığımız tecrübe ettiğimiz hususlardır. Fakat yaşadığımız zamanın rüzgarı bizleri öyle sert savurdu ki ne kendimize ne de sevdiklerimize çare olduk. Bizi sessizce içine çekerek dipsiz bir kuyuya bıraktı. Soğuk ve karanlık bu  kuyudan bir Yusuf olarak çıkmak, hayata can ve anlam katmak için, muhabbet soframıza ellerimizi uzatalım. Gönül yorgunluğumuz bir nefes alsınGelin, bu satırlarda birlikte nefes alalım.

Modern Hayatta Kadının İş Hayatına Katılımı: Değişen Aile Dengesi

Modern hayat, içinde yaşadığımız çağda kadına yüklenen misyon ve görevlerle, onun sosyal ve ekonomik hayatta daha aktif bir rol üstlenmesini sağlamıştır. Kadınlarımız, evlerin cenneti, güvenli limanı ve sevgiyi dokuyan ellerdir. Onlar, aile ocağının temel taşıdır. Ancak, modern zamanların talepleri ve değişimleri, aile içindeki dengeleri yeniden şekillendirmiştir.

Evet, kadınlarımız baş tacımızdır. Ancak, yaşadığımız coğrafya ve kültür, bize kadını bir değer olarak, "evin sultanı, mahremi ve süsü" olarak tanımlamış; bu rolün manevi derinliğini nesiller boyunca aktarmıştır. Ancak hayat her zaman senin istediğini değil, kendi planını işlemektedir. Erkeğin ani ölümü, anlaşmazlık sonucu yaşanan ayrılıklar gibi mücbir sebepler, kadını çalışmak zorunda bırakmakta; Bu durumda kadın, kendi emeğiyle hayatını idame ettirmeye, çocuklarına güvenli bir gelecek hazırlamaya çalışmaktadır.

Ancak ne yazık ki, iş dünyası bu durumu fırsata çevirmiştir. Kadın, erkeğin kazandığı maaştan daha düşük ücretlerle çalışmaya zorlanmış, iş dünyasında ekonomik eşitsizliğin kurbanı olmuştur. Bu durum, kadınların tercih edilme oranını artırmış ve erkekler için iş bulmanın daha da zorlaşmasına yol açmıştır.

Erkeğin Geri Plana İtilmesi ve Ruhsal Çöküş

Aile içinde erkeğin geleneksel "reis" rolü, kadının iş hayatındaki yükselişiyle birlikte zamanla geri plana itilmiştir. Bu değişim, erkeklerin ruhsal dünyasında derin çatlaklar oluşturmaktadır. İş bulma zorluğu, evin sorumluluğunu taşıyamama hissi, erkeği gece hayatına, umutsuzluğa ve hatta yasa dışı yollara sürüklemektedir.

İç dünyasında fırtınalar kopan erkek, aile sıcaklığından uzaklaşıp huzuru sokakların soğuk karanlığında aramaktadır. Ancak bu arayış, ne huzur ne de mutluluk getirmektedir. Aksine, bu süreç, ailesinin dağılmasına ve tüm bağlarının kopmasına neden olmaktadır. Her ne kadar bu kopuş modern hayatın bir sonucu gibi görünse de, aslında öz benliğinden ve manevi değerlerinden uzaklaşmanın acı bir yansımasıdır.

Modern Dünyanın Medya ve Reklamlarla Aile Yapısına Etkisi

Modern çağın en güçlü araçlarından biri olan medya, ne yazık ki aile yapısı üzerinde derin yaralar açmıştır. Özellikle sosyal medyanın hayatımıza yaygın ve bilinçsiz bir şekilde girişi, aile içindeki ilişkileri zayıflatmış, eşleri, kardeşleri ve hatta çocukları anne-babalarına yabancılaştırmıştır. Bu yabancılaşma, ailede sevgi ve saygı bağlarının kopmasına, bireylerin birbirinden uzaklaşmasına neden olmaktadır.

Sosyal medya, bilinçli kullanılmadığında, aile içindeki huzuru ve iletişimi yerle bir edebilir. Özellikle her hangi bir iş dünyasında uğraşı olmayan, aile düzeninin korunması hususunda evde bulunan kadın iç dünyasında yalnızlık psikolojisi yaşamakta. Aile kavramımın  güvenli limanı olan kadın, zamanla ekranın büyüsüne kapılarak, saatlerini elindeki telefonun ya da televizyonun başında geçirmeye başlamıştır. Bu dijital dünyaya sığınma, maalesef kadının zihninde ve ruhunda derin hasarlar bırakmaktadır. Aile içinde daha agresif davranışlar sergileyen, iletişim kurmakta zorlanan bireyler haline gelmekte, bu da ilişkilerde onarılması güç yaralar açmaktadır.

Medyanın Kadın Psikolojisi Üzerindeki Yıkıcı Etkileri

Modern reklamcılık ve medya içeriklerinin merkezinde kadın figürünün sürekli olarak kullanılması, derin bir sosyal sorgulamayı beraberinde getirmektedir. Reklam kampanyalarının neredeyse tamamında kadınların teşhiri, kısa vadede onların özgüvenlerini besleyip, önemsenme hissini artırsa da uzun vadede ruhlarında derin tahribatlar oluşturmaktadır.

Kadın, yalnızca bir reklam objesi değildir; insanlığın devamını sağlayan, çocuklara ilk kimliği kazandıran, onların ilk öğretmeni ve rehberi olan bir annedir. Ancak bu manevi rol, reklam ve medya dünyasının kadını sadece dış güzelliğiyle değerlendirip nesnelleştirmesi nedeniyle giderek gölgede kalmaktadır. Kadının kendi özünden, yaratılışındaki kıymetli kimliğinden uzaklaştırılması, nesillerin bozulmasına, kimlik ve karakter krizlerine yol açmaktadır.

Kadınların sosyalleştirme ve yalnızlığına bir çözüm sunmak bahanesiyle projelendirilen sabah programları, maalesef evlerin en mahrem noktalarına kadar girerek aile içindeki uyumu bozmaktadır. Bu tür içerikler, yanlış algılar ve beklentiler oluşturarak kadınların hem ailelerine hem de kendilerine yabancılaşmasına neden olmaktadır. Oysa ki, evde geçirilen bu süre, ruhu besleyecek bir şekilde değerlendirilebilir; el becerilerini geliştirerek resim, ebru, hat gibi sanatsal alanlarda ortaya çok güzel eserler çıkarabilir. Kitap okuyarak bilgi dağarcığını zenginleştirerek hayatı daha anlamlı hale getirebilir. İbadet ve tefekkür ederek maneviyatını güçlendirerek evde, sokakta hayatın her safhasında huzur ve mutluluğunu perçinleştirebilir. Hasılı insan ailecek kendilerine kurulan tuzağa düşmemeli, özündeki hikmete yaslanarak kalbi ve zihni daima berrak ve diri olmalıdır.

Kadının Özüne Dönüşü ve Ailedeki Rolü

Kadın ruh, gönül ve akıl dünyasında özünden uzaklaşarak bir bozulma yaşarsa nesilde bozulmaya, toplumda bozulmaya başlar. Kadın, Allah’ın kıymetlendirdiği, Hz Peygamberin övgü ve hadislerine mazhar olmuş yaratılmışların en güzeli insandır. Kendi değerlerinin farkına vardığında hem aileleri hem de toplum için bir denge unsuru olabilmektedir. Hayatın onlara verdiği kutsal misyonu yeniden hatırlayarak, aileye ve topluma güvenli bir liman olma görevini yeniden üstlenmelidirler. Bu, sadece ailenin huzurunu değil, toplumun ve neslin de ahlaki ve manevi değerlerini koruma konusunda bir kalkan işlevi görecektir.

Güçlü bir toplum oluşturmak için, annelerin yalnızca kendi evlatlarını değil, nesilleri de yetiştirdiklerinin bilincinde olmaları gerekir. Kadın ve anne, aileyi koruyup yücelttiğinde, ailede sevgi ile bağları ördüğünde toplum da sağlam bir temele oturur.

Kadın, medya ve reklam dünyasının etkisiyle özünden uzaklaştığında, bu yalnızca bireysel değil, toplumsal bir bozulmaya da yol açmaktadır. Bunun yerine, yuvanın, ailenin ve sevdiklerinin etrafında bir anaç gibi toparlayıcı bir rol üstlenmek, aile bireylerine güven ve huzur dolu bir anayurt sunmak çok daha anlamlı ve değerlidir. Kadın, hem ailesini hem de toplumu koruyan bir değer olduğunu tekrar fark ettiğinde, hayatı ve nesilleri yeniden şekillendirecektir.

Kıymetli dostlar; sizlerin sabır ve hoşgörüsüne sığınarak uzun bir zamandır sabır ve titizlikle yürüttüğüm ''İnsanın özü ve özünden kopuşu ve tekrar özüne dönüşü'' yazı buluşmamızda umuyorum ki okunan satırlar bizlerin gözleri önüne geçmişin kusurların, eksikliklerini ve gönül aynamızın ne kadar tozlarla kaplandığını gösterecektir. Yolculuğumuzda bana eşlik ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunar,  önümüzde ki sayımızda yine sizlerle olmanın heyecanıyla, kalemimi ruhuma  yaslayarak rahmetle gönle düşecek  satırların  sizlerle buluşacağı ana kadar hoşça bakın zatınıza.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.