Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

İşsizliğe Kader Demek Kolay, Peki Ya Çözüm Üretmek?

Türkiye’de işsizlik, zannedildiği gibi son yıllara ait bir mesele değil; memleketin yüz yıllık iktisadi seyrinde kök salmış, kalıcı bir sancıdır. Bugün yeni nesle “güncel bir kriz” gibi görünse de bu sorunun aslında tarihî, sosyolojik ve yapısal bir zemini vardır. Bahis açmak gerekirse, mesele sadece rakamlarla değil; milletin ekonomik hafızasında yer etmiş kırılmalarla izah edilmelidir. İşsizliğin Mahiyeti: Sadece Boşta Kalmak Değil Gündelik hayatta, boş işlerle uğraşan birine “işsiz misin?” deriz. Oysa işsizlik, üretkenliğin yokluğu; insanın bir işe, bir maksada aidiyet duyamamasıdır. Bu yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda kişisel kimliğin aşınmasıdır. Geçenlerde Üsküdar’daki Sahaflar Kahvesi’nde yaşlı bir amca, yanındaki gence şöyle seslendi: “Evladım, işsizlik eskiden ayıptı; şimdi kadermiş gibi sineye çekiliyor.” Bu söz, meselenin yalnızca cebimize değil, ruhumuza da temas ettiğini veciz şekilde ifade ediyordu. Tarihî Bir Serüven: Almanya Yolu ve Göçün Bedeli 1960’lı yıllarda Almanya ile yapılan iş gücü anlaşmaları, aslında memleketin işsizlikle başa çıkamadığının resmî bir itirafı gibiydi. O dönemde Anadolu’nun dört bir yanından insanlar, ekmek parasının peşine düşüp gurbet yollarına revan oldu. 80 yaşlarında olan sınıf arkadaşım (Celal Amca) anlatmıştı: “Almanya’da iş çoktu ama dilimiz yoktu; burada dilimiz vardı ama iş yoktu.” İşte bu söz, işsizliğin insanı yalnız yoksul değil, yurtsuz da bırakabileceğini gösteriyor. Plansız göçlerle büyüyen şehirler, çarpık sanayileşmeyle beraber gecekondu kültürünü doğurdu. İstihdam sahaları oluşturulmadan yapılan kalkınma hamleleri hem ekonomik hem sosyal yapıyı yıprattı. Kısacası, kısa vadeli çözümlerle mesele ötelenmiş ama kökünden çözülmemiştir. Genç İşsizliği: Sessiz Bir Kriz TÜİK’in 2024 verilerine göre genç işsizlik %14,5 düzeyine gerilemiş olsa da hâlâ ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor. Temaşa ettiğimiz üzere, üniversite mezunu birçok genç ya iş arıyor ya da geçici, niteliksiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu sadece rakamsal bir durum değil; gelecek kuşakların umudunu törpüleyen bir toplumsal kırılmadır. Genç nüfusunu istihdam edemeyen bir ülkenin, uzun vadede ne ekonomik kalkınmadan ne de sosyal huzurdan bahsetmesi mümkün değildir. Üretim: İstihdamın ve Kalkınmanın Anahtarı İşsizliğe merhem olacak gerçek reçete üretimdir. Ancak bu, yalnızca fabrika bacası tütsün demek değildir. Bilgiyle yoğrulmuş, teknolojiyle desteklenmiş, toprağı yeniden keşfe çıkan bir üretim anlayışına ihtiyaç vardır. Bediüzzaman “İktisat eden, zenginleşir” derken yalnız tasarrufu değil; üretimin de iktisadî ferasetle yapılması gerektiğini hatırlatır. Tarımda kendi kendine yetebilen bir ülke konumundayken, bugün bu avantajı büyük ölçüde yitirmiş durumdayız. Oysa Hollanda örneği ortada: Yüz ölçümü Konya kadar olan bu ülke, tarım ve teknolojiyi harmanlayarak dünyada söz sahibi hâle gelmiştir. Bizim de tekrar dirilmemiz, bu istikamette olacaktır. Velhasıl Türkiye'nin iktisadi tarihinde işsizlik hep bir gölge gibi arkamızda dolaşmıştır. Genç işsizliğin oranı düşse bile mesele henüz kökten çözülmüş değildir. Yatırım, istihdam ve üretim aynı denklemde buluşmadıkça bu kronik mesele varlığını sürdürecektir. Çözüm bellidir: Üretime döneceğiz. Toprağı, bilgiyi, teknolojiyi ve girişimciliği harmanlayarak hem iş sahaları oluşturacağız hem de ekonomik bağımsızlığımıza bir adım daha yaklaşacağız. Unutulmamalıdır ki işsizliğin panzehiri yatırımdan önce üretimdir; üretimin mayası ise alın teriyle karılmış ümitle yoğrulur. Selam ve Dua ile...
Ekleme Tarihi: 26 May 2025 - Monday
Yusuf Çelik

İşsizliğe Kader Demek Kolay, Peki Ya Çözüm Üretmek?

Türkiye’de işsizlik, zannedildiği gibi son yıllara ait bir mesele değil; memleketin yüz yıllık iktisadi seyrinde kök salmış, kalıcı bir sancıdır. Bugün yeni nesle “güncel bir kriz” gibi görünse de bu sorunun aslında tarihî, sosyolojik ve yapısal bir zemini vardır. Bahis açmak gerekirse, mesele sadece rakamlarla değil; milletin ekonomik hafızasında yer etmiş kırılmalarla izah edilmelidir.

İşsizliğin Mahiyeti: Sadece Boşta Kalmak Değil

Gündelik hayatta, boş işlerle uğraşan birine “işsiz misin?” deriz. Oysa işsizlik, üretkenliğin yokluğu; insanın bir işe, bir maksada aidiyet duyamamasıdır. Bu yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda kişisel kimliğin aşınmasıdır. Geçenlerde Üsküdar’daki Sahaflar Kahvesi’nde yaşlı bir amca, yanındaki gence şöyle seslendi: “Evladım, işsizlik eskiden ayıptı; şimdi kadermiş gibi sineye çekiliyor.” Bu söz, meselenin yalnızca cebimize değil, ruhumuza da temas ettiğini veciz şekilde ifade ediyordu.

Tarihî Bir Serüven: Almanya Yolu ve Göçün Bedeli

1960’lı yıllarda Almanya ile yapılan iş gücü anlaşmaları, aslında memleketin işsizlikle başa çıkamadığının resmî bir itirafı gibiydi. O dönemde Anadolu’nun dört bir yanından insanlar, ekmek parasının peşine düşüp gurbet yollarına revan oldu. 80 yaşlarında olan sınıf arkadaşım (Celal Amca) anlatmıştı: “Almanya’da iş çoktu ama dilimiz yoktu; burada dilimiz vardı ama iş yoktu.” İşte bu söz, işsizliğin insanı yalnız yoksul değil, yurtsuz da bırakabileceğini gösteriyor.

Plansız göçlerle büyüyen şehirler, çarpık sanayileşmeyle beraber gecekondu kültürünü doğurdu. İstihdam sahaları oluşturulmadan yapılan kalkınma hamleleri hem ekonomik hem sosyal yapıyı yıprattı. Kısacası, kısa vadeli çözümlerle mesele ötelenmiş ama kökünden çözülmemiştir.

Genç İşsizliği: Sessiz Bir Kriz

TÜİK’in 2024 verilerine göre genç işsizlik %14,5 düzeyine gerilemiş olsa da hâlâ ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor. Temaşa ettiğimiz üzere, üniversite mezunu birçok genç ya iş arıyor ya da geçici, niteliksiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu sadece rakamsal bir durum değil; gelecek kuşakların umudunu törpüleyen bir toplumsal kırılmadır. Genç nüfusunu istihdam edemeyen bir ülkenin, uzun vadede ne ekonomik kalkınmadan ne de sosyal huzurdan bahsetmesi mümkün değildir.

Üretim: İstihdamın ve Kalkınmanın Anahtarı

İşsizliğe merhem olacak gerçek reçete üretimdir. Ancak bu, yalnızca fabrika bacası tütsün demek değildir. Bilgiyle yoğrulmuş, teknolojiyle desteklenmiş, toprağı yeniden keşfe çıkan bir üretim anlayışına ihtiyaç vardır. Bediüzzaman “İktisat eden, zenginleşir” derken yalnız tasarrufu değil; üretimin de iktisadî ferasetle yapılması gerektiğini hatırlatır.

Tarımda kendi kendine yetebilen bir ülke konumundayken, bugün bu avantajı büyük ölçüde yitirmiş durumdayız. Oysa Hollanda örneği ortada: Yüz ölçümü Konya kadar olan bu ülke, tarım ve teknolojiyi harmanlayarak dünyada söz sahibi hâle gelmiştir. Bizim de tekrar dirilmemiz, bu istikamette olacaktır.

Velhasıl Türkiye'nin iktisadi tarihinde işsizlik hep bir gölge gibi arkamızda dolaşmıştır. Genç işsizliğin oranı düşse bile mesele henüz kökten çözülmüş değildir. Yatırım, istihdam ve üretim aynı denklemde buluşmadıkça bu kronik mesele varlığını sürdürecektir.

Çözüm bellidir: Üretime döneceğiz. Toprağı, bilgiyi, teknolojiyi ve girişimciliği harmanlayarak hem iş sahaları oluşturacağız hem de ekonomik bağımsızlığımıza bir adım daha yaklaşacağız. Unutulmamalıdır ki işsizliğin panzehiri yatırımdan önce üretimdir; üretimin mayası ise alın teriyle karılmış ümitle yoğrulur.

Selam ve Dua ile...

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.