Firâz-ı Üsküdârın buʿdı vardır gerçi kim ammâ
Yine inkâr olunmaz Hak bu kim onun da seyrânı
Firaz: yokuş
buʿd: uzaklık
seyrân: gezip dolaşma
(Üsküdar’ın yokuşunun uzaklığı vardır ama onun gezip dolaşması inkar olunamaz.)
Üsküdar uzaktır. Ancak gezip dolaşma yerleri o kadar güzeldir ki inkar olunamaz.
Türâb-ı kabrine merhûmenin ikrâm içün yapdı
Reh-i Hakda diyâr-ı Üsküdâra çeşme-i pür-âb
Türâb: toprak
Reh: yol
pür-âb: su dolu
(Hak yolunda Üsküdar diyarına su dolu çeşmeyi kabrinin toprağına merhumenin cömertlik için yaptı.)
Çeşmeyi merhumenin hatırı olsun diye ikram ve cömertlik için yapmıştır.
Üsküdârı eyledi iğnâ sehâb-ı re'feti
Eyleyüp icrâ onun her sûyuna cûy-ı cedîd
İğnâ: zengin olmak
re'fet: esirgeme
sehâb: bulut
icrâ: akmak
sûy: taraf
cûy:ırmak
cedîd: yeni
(Üsküdar’ı esirgeme bulutu akıttı. onun her tarafına yeni ırmak akarsu eyledi.)
Fâtih-i İran şeh-i devran ki cûd u re'feti
Üsküdârı âb-ı şîrîn ile iğnâ eyledi
Devran: dünya
re'fet: esirgeme
cûd: cömertlik
iğnâ: zengin olmak
(İran fatihi dünyanın şahı ki esirgeme ve cömertliği Üsküdar’ı şirin suyu ile zengin eyledi.)
Şeref-âbâd içündür aslı ammâ kim bu maksemden
Bu şehr-i Üsküdâra dahı küllî hisse peydadır
Âbâd: bayındır
Maksem: kısımlar
Peyda: açık
(Şeref bayındır için bu kısımlardan aslı ama, bu Üsküdar’a bile tüm hisseler açıktır.)
Üsküdârı edüp ihyâ lutfu
Âb-ı şîrîn ile kıldı reyyân
İhyâ: canlandırma
Reyyân: suya kanmış
(Üsküdar’ı canlandırma lütfu edip şirin suyunu suya kanmış eyledi.)4
Firâvân olmağ ile âb-ı lutf-ı şehriyârîden
Ricâl-i devlet etdi Üsküdârı sû-be-sû irvâ
Şehriyârî: padişah
Ricâl: erkekler
sû-be-sû: taraftan tarafa
irvâ: suya kanma
(Padişahın lütuf suyu ile kıral olmak ile devletin erkeklerini Üsküdar’ı taraftan tarafa suya kanmış eyledi.)
Olmuşdu çokdan Üsküdar leb-teşnelikle bî-karâr
Ol şeh bulup bir cûy-bâr yapdı ona râh-ı medîd
leb-teşne: susamış ağız
bî-karâr: kararsız
cûy-bâr: akarsu
medîd: uzun
râh: yol
(Üsküdar çoktan dudağı susamışlıkta kararsız olmuştu. Bir padişah bulup ona uzun yol olarak bir akarsu yaptırdı.