İnsan bu su misali… diye başlayan mısralar ne zaman dile düşse, insan kendini geçmişinin ve hatıralarının filminde buluyor.
Bazen durup düşünüyor; bazen de düşünmeye vakti olmayanlar bile kendi hikâyesini tamamlamaya gayret ediyor. Öyle ya, hayat dediğimiz şey herkesin kendi hikâyesiyle, yaşadıklarıyla, yaşayacaklarıyla ve hayalleriyle var oluyor.
İnsan çoğu zaman istek ve arzularını hep sonun başlangıcında arıyor: ya yürekler yandıktan sonra ya da ömürler bitip tükendikten sonra…
Velhasıl, insan aslında her hikâyede özünü arıyor.
Bu satırları kaleme alırken aklımla kalbimin ittifak hâlinde bana fısıldadığı bir cümle var: “İnsanın bir davası olmalı, bir kavgası olmalı.” İşte bu cümle, yolculuğumuzun özetine dönüşüyor. Aylar, yıllar akıp gidiyor; her şey bir yerde bir film şeridine dönüşüyor. Bazen insan mana dünyasının derinliklerinde kayboluyor.
Bu hafta gençlerimizle birlikte vakit geçirme imkânım oldu. Her birinde ayrı bir hayal, umut ve tertemiz heyecan vardı. Hatta bazılarında kendimi görmek bile nasip oldu. Yüreğimin nasıl çarpıp durduğunu tarif etmek, bir dağ eteğinde haykırmayı gerektirirdi.
İnsan, her zaman özüne muhtaç; hayallerine ise zaman zaman mahkûm oluyor. Sonra bir “ah” çekiyor; belki gurbete, belki fıtrata… bilinmez.
Ama her insan, yaşadıklarının imtihanını ve hesabını merak ediyor.
Hani sorarlar ya: “Çok zengin olsan ne yaparsın?”
On kişiden sekizi “köye bir ev yaptırmak” der.
Aslında gülüp geçtiğimiz bu soru ve cevap, belki bu satırları okuyanların bile gizli hayali.
Her hayal elbette kıymetlidir.
Fakat bizler, bu hayallere sığmayacak kadar büyük idealleri olan bir ecdadın torunları olduğumuz gerçeğiyle yüzleşince, omuzlarımızdaki yükün ağırlığını daha keskin hissediyoruz. İnsanız ya; hepimizin bir çıkmazı var. Bazen vurdumduymaz, bazen de fazla gamsız olabiliyoruz.
En büyük hayaller bile bazen bükülüp kırılıyor. Ön gördüğümüz her engelde “Ben yaşadım ama o yaşamasın” derken, aslında adına hayal kurduklarımızın imtihanlarına mani olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Mana dünyasında koordinat vermek olmuş bazılarımızın tek işi…
Oysa bu koordinatlar tecrübeyle alınmaz mı?
Dava sahibi olmak mı?
Dert sahibi olmak mı?
Hayaller kurmak mı?
Gönüllere uzanan yollar yapmak mı?
Yoksa o yolları yapıp menzile ulaşanlardan olmak mı?
Nedir bizi memnun edecek şey?
Kıymetli dostlar;
Özümüzü ararken bile ne çok soru soruyoruz kendimize, değil mi?
Ama unutmamız gereken bir hakikat var: Hayatın tekrarı yok. Bu yolculuk bir kez başlıyor ve bir kez bitiyor. Bu yüzden başkalarının alkışı için, görünmek veya beğenilmek için yaşanacak kadar değersiz değil ömür dediğimiz şey.
Asıl olan; gürültüye kapılmadan, günübirlik heveslerin peşinden sürüklenmeden, kalıcı değerlerin izini sürebilmektir. Gençlerimizin bugün karşılarında duran fırsatları heba etmeden, doğru ideallerle buluşması bu yüzden önemli. Çünkü bir gün dönüp ardımıza baktığımızda bize sorulacak olan tek cümle şudur:
“İnandığın değerler uğruna yaşadın mı?”
Ve o gün geldiğinde “Evet, ben değerlerim için yaşadım” diyebilmek, dünyanın bütün başarılarından daha kıymetlidir.
Belki de bütün mesele, hayatın bir gün biteceğini bilerek; fakat her günü sonsuza yazılıyormuş gibi yaşamaktır.
Satırların sonu gelmez ama o niyetle, gönlümde hep diri duran bir menkıbeyi hatırlatmak isterim:
Bir gün Hz. Ali’ye (r.a.) sorarlar:
“Ya Ali, insanın değeri nedir?”
Hz. Ali şöyle cevap verir:
“İnsanın değeri, peşinden koştuğu davanın değeridir.”
Ardından şu cümleyi ekler:
“Kim neyin peşindeyse, aslında odur.”
Bu söz, aslında bütün hayatımızı özetler niteliktedir.
Gençlik de böyledir, ömür de böyledir, hayaller de böyledir.
Eğer insan, geçici heveslerin peşinde koşarsa, ömrü hevesi kadar sürer.
Ama değerlerin peşinde koşarsa; hayatı, ardında bıraktığı iz kadar derinleşir.
Bu yüzden hepimizin üzerine düşen asli vazife şudur bence; hayatı birilerinin görmesi, beğenmesi, alkışlaması için değil; Hak’kın rızasını kazanmak için, inandığı değerleri diri tutmak için, inancın ve ideallerin uğruna yaşamaktır.
Çünkü gün sonunda geriye kalan tek hakikat, Hz. Ali (r.a.)’nın da dediği gibi:
“İnsanın değeri, peşinden koştuğu davanın değeridir.”
Ve insan, kendi davasının büyüklüğü kadar büyür.
Paslı zincirleri kırdı, kırıyor;
Bu millet yeniden şaha kalkacak.
Göğsünde tarihin nabzı vuruyor;
Bu millet yeniden şaha kalkacak.
Bizim de hayalimiz; ecdadımızdan miras aldığımız o şanlı tarihin emanetini omuzlarımızda taşıyarak yarınlara ulaştırmaktır. Çünkü biliyoruz ki bu toprakların mayasında iman vardır, cesaret vardır, adalet vardır.
Yeni bir dünya kurulacak,
Yeniden Büyük Türkiye olacak,
İyilik yeryüzünde egemen olacak.