Muhammed Cihad Çiğdem
Köşe Yazarı
Muhammed Cihad Çiğdem
 

ZAMANIN KIYMETİNİ BİLMEK

Zaman zaman hepimiz durup düşünürüz; bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçer yaşadıklarımız, hayatımız, işlerimiz… Tıpkı su misali, zaman da akıp gider. İnsanın asıl hayatı, zamanın değerini idrak etmesiyle başlar aslında. Bunu şöyle bir misalle anlatmak isterim: Liseli olduğumuz yıllarda vakıf çalışmalarımız veya Kur’an kursumuz için köylere gider, patates, sebze, meyve ya da tahıl toplardık. Eğer tarlada çiftçi abilerle karşılaşmışsak, normalde bir çuval verecekken üç çuval verirdi. Anadolu irfanına sahip bu insanların gönülleri zaten genişti; fakat varken daha da cömert olduklarına defalarca şahit olduk. İnsan; varlığın, zamanın, mekânın ve imkânların kıymetini varken bilmeli. Bu satırları kaleme almama sebep olan asıl hikâye ise geçtiğimiz günlerde yaşandı. Kıymetli bir ilim adamı, adeta bir mücahit gibi gecesini gündüzüne katan bir hocamızla kısa bir toplantıda sohbet etme fırsatı bulduk. Hocamız, üzerinde uzun uzun çalıştığı, kalplerde iz bırakmayı hedefleyen yeni bir eserinden bahsetti. Dayanamadım, sordum: — Hocam, bunca yoğunluk arasında böyle bir eseri nasıl hazırladınız? Bunun sırrı nedir? Cevap beklerken, hocamızın bana yönelttiği bir soruyla irkildim: — Muhammed Cihad, akşam tüm işlerini bitirip eve gittikten sonra ne yapıyorsun? Aslında bu sorunun bende birçok cevabı vardı: Dinleniyorum, televizyon izliyorum, çocuklarla ilgileniyorum, kitap okuyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum, bazen STK çalışmalarına katılıyorum… Ama hocamın gözlerinin içine bakıp sadece “dinleniyorum hocam” diyebildim. Hocamın cevabıysa her şeyi özetliyordu: — Ben televizyon izlemem, erken de uyumam. Tüm işlerim bittikten sonra geceyi bir çalışma fırsatı olarak görürüm. Rabbimiz de gündüzün bereketini, gecenin ilminin zekâtını verebilmeyi nasip ediyor, elhamdülillah, dedi. O an durdum, düşündüm… Hocam haklıydı. Okumak bir gereklilikti. Hayatın şükrünü eda edebilme mücadelesi, yaratılış gayemizdi. Peki biz bu şükrün neresindeydik? Ne işlere tam yetişebiliyoruz ne ailemize ne ömrümüze dokunabiliyoruz… Hayatımız sürekli bir koşturmacanın pençesinde akıp gidiyor. Çocuklarımızı sanki kendi gelenek ve göreneklerimiz değil de televizyonlarda dönen filmler, internet sayfalarındaki reklamlar, telefon uygulamalarındaki oyunlar yetiştiriyor. Tehlike sadece çocuklarımız için değil… Kardeşliklerimiz, dostluklarımız, komşuluklarımız da yavaş yavaş tükeniyor. Her şeyi bir şeylere feda ediyoruz. Zaman hakikatini, hilkatimize ve dikkatimize çoğu zaman alamıyoruz. İlim adamı ilmini yaymazsa, işçi işini yapmazsa, çiftçi toprağını ekmezse, hâkim adalet dağıtmazsa, doktor hastasına koşmazsa toplum ayakta kalabilir mi? İnsan, zamanın hakikatine ister istemez şahitlik ediyor. Çünkü zaman; durmaksızın, akıp akıp gidiyor ve her gidişte hayatımızdan bir şeyler eksiliyor. Oysaki; Zaman, Rabbimizin bize emanet ettiği en kıymetli sermayedir. Kaybedildiğinde geri gelmeyen, satın alınamayan tek nimettir. Her nefeste bizi bir adım daha yaklaştırır sonsuzluğa… Zaman, aslında bir imtihanın ölçüsüdür. Nasıl harcadığımız; kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi ve kim için yaşadığımızı gösterir. Boşa geçen her dakika, fırsatını yitirdiğimiz bir iyilik, gecikmiş bir dua, söylenmemiş bir teşekkür olabilir. O hâlde vakit, yeniden farkına varma vakti değil midir? Bir tebessümle gönül kazanma, bir sayfayla ilim artırma, bir secdeyle ömrü bereketlendirme vaktidir. Zamanı kıymetlendiren, içini doldurabilen insandır. Zamanın değerini bilen, hayatın da hakkını verir. Çünkü zamanı iyi kullanan, aslında ömrünü iyi yaşayan insandır. Allah’ım, Bize vakti bereketiyle yaşamayı, Her anı senin rızana uygun değerlendirebilmeyi nasip eyle. Boşa geçen vakitlerin pişmanlığını değil, dolu geçen ömrün huzurunu tattır, Kalbimizi gafletten, dilimizi boş sözden, ömrümüzü israftan muhafaza eyle. Bizi, zamanını iyi kullanan, hayra vesile olan, vaktin kıymetini bilen kullarından eyle. Evvelimiz hayır, Akıbetimiz hayır olsun ….  
Ekleme Tarihi: 14 Ekim 2025 -Salı
Muhammed Cihad Çiğdem

ZAMANIN KIYMETİNİ BİLMEK

Zaman zaman hepimiz durup düşünürüz; bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçer yaşadıklarımız, hayatımız, işlerimiz…

Tıpkı su misali, zaman da akıp gider.
İnsanın asıl hayatı, zamanın değerini idrak etmesiyle başlar aslında. Bunu şöyle bir misalle anlatmak isterim:
Liseli olduğumuz yıllarda vakıf çalışmalarımız veya Kur’an kursumuz için köylere gider, patates, sebze, meyve ya da tahıl toplardık. Eğer tarlada çiftçi abilerle karşılaşmışsak, normalde bir çuval verecekken üç çuval verirdi. Anadolu irfanına sahip bu insanların gönülleri zaten genişti; fakat varken daha da cömert olduklarına defalarca şahit olduk.
İnsan; varlığın, zamanın, mekânın ve imkânların kıymetini varken bilmeli.

Bu satırları kaleme almama sebep olan asıl hikâye ise geçtiğimiz günlerde yaşandı. Kıymetli bir ilim adamı, adeta bir mücahit gibi gecesini gündüzüne katan bir hocamızla kısa bir toplantıda sohbet etme fırsatı bulduk.

Hocamız, üzerinde uzun uzun çalıştığı, kalplerde iz bırakmayı hedefleyen yeni bir eserinden bahsetti.
Dayanamadım, sordum:
— Hocam, bunca yoğunluk arasında böyle bir eseri nasıl hazırladınız?

Bunun sırrı nedir?

Cevap beklerken, hocamızın bana yönelttiği bir soruyla irkildim:
— Muhammed Cihad, akşam tüm işlerini bitirip eve gittikten sonra ne yapıyorsun?

Aslında bu sorunun bende birçok cevabı vardı:
Dinleniyorum, televizyon izliyorum, çocuklarla ilgileniyorum, kitap okuyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum, bazen STK çalışmalarına katılıyorum…
Ama hocamın gözlerinin içine bakıp sadece “dinleniyorum hocam” diyebildim.

Hocamın cevabıysa her şeyi özetliyordu:
— Ben televizyon izlemem, erken de uyumam. Tüm işlerim bittikten sonra geceyi bir çalışma fırsatı olarak görürüm. Rabbimiz de gündüzün bereketini, gecenin ilminin zekâtını verebilmeyi nasip ediyor, elhamdülillah, dedi.

O an durdum, düşündüm…

Hocam haklıydı.

Okumak bir gereklilikti.

Hayatın şükrünü eda edebilme mücadelesi, yaratılış gayemizdi.

Peki biz bu şükrün neresindeydik?
Ne işlere tam yetişebiliyoruz ne ailemize ne ömrümüze dokunabiliyoruz…

Hayatımız sürekli bir koşturmacanın pençesinde akıp gidiyor. Çocuklarımızı sanki kendi gelenek ve göreneklerimiz değil de televizyonlarda dönen filmler, internet sayfalarındaki reklamlar, telefon uygulamalarındaki oyunlar yetiştiriyor.

Tehlike sadece çocuklarımız için değil…

Kardeşliklerimiz, dostluklarımız, komşuluklarımız da yavaş yavaş tükeniyor.

Her şeyi bir şeylere feda ediyoruz. Zaman hakikatini, hilkatimize ve dikkatimize çoğu zaman alamıyoruz.
İlim adamı ilmini yaymazsa, işçi işini yapmazsa, çiftçi toprağını ekmezse, hâkim adalet dağıtmazsa, doktor hastasına koşmazsa toplum ayakta kalabilir mi?

İnsan, zamanın hakikatine ister istemez şahitlik ediyor. Çünkü zaman; durmaksızın, akıp akıp gidiyor ve her gidişte hayatımızdan bir şeyler eksiliyor.

Oysaki;

Zaman, Rabbimizin bize emanet ettiği en kıymetli sermayedir.
Kaybedildiğinde geri gelmeyen, satın alınamayan tek nimettir.
Her nefeste bizi bir adım daha yaklaştırır sonsuzluğa…

Zaman, aslında bir imtihanın ölçüsüdür.
Nasıl harcadığımız; kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi ve kim için yaşadığımızı gösterir.
Boşa geçen her dakika, fırsatını yitirdiğimiz bir iyilik, gecikmiş bir dua, söylenmemiş bir teşekkür olabilir.

O hâlde vakit, yeniden farkına varma vakti değil midir?
Bir tebessümle gönül kazanma, bir sayfayla ilim artırma, bir secdeyle ömrü bereketlendirme vaktidir.
Zamanı kıymetlendiren, içini doldurabilen insandır.

Zamanın değerini bilen, hayatın da hakkını verir.
Çünkü zamanı iyi kullanan, aslında ömrünü iyi yaşayan insandır.

Allah’ım,
Bize vakti bereketiyle yaşamayı,
Her anı senin rızana uygun değerlendirebilmeyi nasip eyle.
Boşa geçen vakitlerin pişmanlığını değil, dolu geçen ömrün huzurunu tattır,
Kalbimizi gafletten, dilimizi boş sözden, ömrümüzü israftan muhafaza eyle.
Bizi, zamanını iyi kullanan, hayra vesile olan, vaktin kıymetini bilen kullarından eyle.
Evvelimiz hayır, Akıbetimiz hayır olsun ….

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.