Recep Garip
Köşe Yazarı
Recep Garip
 

DEVLET VE KIZILELMA

Milletler yalnızca coğrafya üzerinde değil; şuur, kültür, iman ve ülkü üzerinde yükselir. Tarih sahnesinde uzun süre var olabilen milletlerin, köklü bir devlet geleneğiyle birlikte güçlü bir ruh dünyası da vardır. Bu ruhun en önemli taşıyıcısı ise “millî devlet” anlayışıdır. Millî devlet; sadece sınırlarını koruyan ve kanunlarını uygulayan bir yapı değil, bir milletin inançlarını, dilini, kültürünü, tarihini, sanatını ve ahlakını yaşatan bir medeniyet organizmasıdır. Aynı zamanda sınırsız topraklarda atan nabızlardan haberi olandır. Devlet dediğimiz bu yüksek yapı, ruhunu milletten alır, yönünü ise vahiyden. Bu ruhun en belirgin simgelerinden biri Kızıl Elma’dır. Asırlar boyunca Türk milletinin yürüyüşünü yönlendiren bu ülkü, bir hayal değil; hedeflerin hedefi, davaların davetçisidir. Malazgirt’te Sultan Alparslan’a, İstanbul’da Fatih Sultan Mehmed’e, Çanakkale’de Mehmetçiğe, 15 Temmuz’da sokağa dökülen aziz millete rehberlik eden mana tam da budur. Millî devlet, sadece bürokratik bir mekanizma değil; bir iman sistemidir. Bu sistemin harcı, Kur’an’la yoğrulmuş bir millet şuurudur. İmam Gazali’den Necmettin Erbakan’a, Necip Fazıl’dan Arif Nihat Asya’ya, Cengiz Aytmatov’dan Sezai Karakoç’a kadar pek çok mütefekkirimiz bu düşüncenin hem teorisini hem de pratiğini ortaya koymuştur. Kültür, bu sistemin can damarıdır. Çünkü kültür, bir milletin duyuş ve düşünüş biçimidir. Musikisiyle, şiiriyle, edebiyatıyla, ilmiyle, irfanıyla milletin karakterini mayalar. Kültürel çözülme başladığında düşünce, siyaset, savunma ve ekonomi de zayıflar. Bu yüzden millî devlet, öncelikle kültürel bağımsızlığını korumalıdır. Bugün yaşadığımız çağ, millî ile gayrimillî olanın çarpıştığı bir zamandır. 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bu çarpışmanın en açık tezahürüdür. Millet, imanıyla, cesaretiyle, ezanıyla, salâsıyla, dışarıdan yönetilen yapay devlet hayallerini toprağa gömmüştür. Millî devlet düşüncesi aynı zamanda bir medeniyet tasavvurudur. Sadece bugünü değil, 2053’ü, 2071’i hedefleyen bir perspektifi temsil eder. Bu yürüyüşte yerli ve millî olmak yalnızca siyasî bir tercih değil, varoluşsal bir sorumluluktur. Ve bu büyük yürüyüşte her bireyin bir Kızıl Elması olmalıdır: Kimi için özgür Filistin, özgür Gazze; kimi için Doğu Türkistan, Kırım, Kerkük; kimi için Afrika, Irak, Halep ve Şam; kimi için güçlü Türkiye; kimi için sınırsız coğrafya ülküsü; kimi için ilimde zirve; kimi için ahlaklı nesillerin yetiştirilmesidir. Hedefi olan yolda kalmaz. İnancı olan zaafa uğramaz. Duruşu olan diz çökmez. “Devlet ve Kızılelma” eserimizle okuyucularımıza yeniden ulaşmanın sevincini yaşıyoruz elhamdülillah. Nasıl ki her insanın ve milletin bir kaderi varsa, kitapların da bir kaderi vardır. Vakti gelmeden gün yüzüne çıkmaz, gönülden gönüle ulaşmaz. Bu eserimiz, yıllar önce okuyucularımıza ulaştırmaya gayret ettiğimiz “Medeniyet” dizisinin bir devamı niteliğindedir. “Şehir ve Medeniyet”, “Şiir ve Medeniyet” ve “Edebiyat ve Medeniyet” eserlerimizi hatırlayanlar olacaktır. “Devlet ve Kızılelma” bu minvalde; köklerimize, ümmetin birlik ve dirliğine, millet şuuru ve kültürel devamlılığa işaret eden bir çağrıdır. Tefekküre açılan her kapı, ruhun inkişafını sağlar. Kitap; millî kültürün, ahlaki değerlerin, sanatın, edebiyatın, fikrin ve devletin ayrılmaz birlikteliğini vurguluyor. Millî devlet anlayışının temellerini; kadim medeniyet tecrübemiz, vahiy rehberliğimiz ve Türk-İslam coğrafyasının derinliğiyle harmanlayarak anlatıyor. Elbette tarihî bir anlatı değildir; bugünün meselelerine ışık tutan, geleceğe dair güçlü bir manifesto niteliğindedir. “Devlet ve Kızılelma” sadece fikir ehline değil; medeniyet düşüncesiyle ilgilenen, millî ve manevî değerlerine sahip çıkan herkese hitap ediyor. Türk-İslam düşüncesinin derinliklerine açılan kapıları bu eserimizde ele almaya gayret ettik. Kimi zaman şiirlerin nağmeleri arasında dolaşan okuyucu, kimi zaman da düşüncenin zirvelerinde seyahat ederek devletin anlamını yeniden keşfediyor. Bugünün karmaşık ve zor zamanlarında; millî duruşun, kültürün, maneviyatın ne kadar önemli olduğunu hatırlatan bir eserdir “Devlet ve Kızılelma.” Yeni bir nefes, yeni bir kelâm olarak okuyucularını bekliyor. Tarihî bir bilinçle geleceğe yürümenin yollarını gösteriyor; millî ruhu diri tutmanın gerekliliğini yeniden hatırlatıyor. Okuyucu, kitabın sayfalarında kültürün temel prensiplerini yeniden hatırlayacaktır. Ferdin şahsiyet meselesinin ne kadar kıymetli ve vazgeçilmez olduğu görülecektir. Çünkü kökü sağlam olmayan hiçbir ağaç göğe uzanamaz. Şiir ve tasavvuf, kelimelerin kalbe dokunduğu, mananın ete kemiğe büründüğü iki büyük menbâ olarak yazının derinliklerinde yerini alıyor. Şiirle düşünce arasında zarif bir köprü kuruyoruz; çünkü biliyoruz ki, düşünceye kalp değmeden ruh inşa edilmez. “Kudüs”, bu yazının satır aralarında bir fikir değil, bir iman durağı olarak büyüyor. Her vicdan sahibi için hâlâ yitik bir emanettir o. Kızıl bir sabah gibi doğar her bahiste; çünkü Kızıl Elma, Kudüs’ün kalbinde atar. Dedem Korkut Kitabı'ndan Kızıl Elma’ya uzanan çizgide, sözü söz yapan irfana selam duruyoruz. Her kıssa, her beyit, bize millet olmanın izini gösteriyor. Aile, bu yolculukta ilk mektep, ilk sığınaktır. Bir milletin yıkılışı da dirilişi de orada başlar. Onu korumak, geleceği korumaktır. “Oku” emriyle başlayan çağrının sadece ilahî bir hitap değil; tüm insanlık için bir medeniyet inşası çağrısı olduğunu unutmuyoruz. Kitapla kurulan bağ, insanın iç yolculuğudur. Kitap ve bahar, bu yazıda birbirine akraba iki kelime gibi duruyor. Biri gönlü diriltir, diğeri toprağı. Bahar çiçek açar, kitap ruhu açar. Şiir ve iktidar bahsinde, kelimenin kılıçtan keskin olduğu devirleri hatırlatıyoruz. Hakikati söyleyen bir şairin, suskun bir hükümdardan daha tesirli olabileceğini bir kez daha anımsıyoruz. Sanata bakış, bizim medeniyet tasavvurumuzun aynasıdır. Sanat sadece estetik değil; aynı zamanda ahlaktır, vicdandır, zamanın ruhuna tutulmuş bir aynadır. Ve bütün bu yazılar, güzeli aramanın, hakikati arzulamanın iz düşümüdür. Çünkü hakiki arayış, her zaman güzel olanı bulma çabasıdır. Bu sayfalarla düşünceye bir soluk, gönle bir nefes, ruha bir kıvılcım sunmak istiyoruz. Bu topraklarda yeniden bir diriliş mümkünse, bu ancak imanla yoğrulmuş bir millî devlet fikriyle mümkündür. Ve eğer bir gün gerçekten cihana yeniden hükmedeceksek, bu ancak önce kendimize, tarihimize, milletimize ve inancımıza tam bir teslimiyet içinde sarılmakla mümkündür. “Devlet ve Kızılelma” bir düş değil, bir diriliş istikametidir. Çünkü biz, hayali değil, hikmeti hedef bilen bir medeniyetin çocuklarıyız. Ve Kızıl Elma, sadece ufukta bir hedef değil; kalpte atan bir iman çağrısıdır. 26 Haziran 2025 – İstanbul
Ekleme Tarihi: 26 June 2025 - Thursday
Recep Garip

DEVLET VE KIZILELMA

Milletler yalnızca coğrafya üzerinde değil; şuur, kültür, iman ve ülkü üzerinde yükselir. Tarih sahnesinde uzun süre var olabilen milletlerin, köklü bir devlet geleneğiyle birlikte güçlü bir ruh dünyası da vardır. Bu ruhun en önemli taşıyıcısı ise “millî devlet” anlayışıdır.
Millî devlet; sadece sınırlarını koruyan ve kanunlarını uygulayan bir yapı değil, bir milletin inançlarını, dilini, kültürünü, tarihini, sanatını ve ahlakını yaşatan bir medeniyet organizmasıdır. Aynı zamanda sınırsız topraklarda atan nabızlardan haberi olandır. Devlet dediğimiz bu yüksek yapı, ruhunu milletten alır, yönünü ise vahiyden.

Bu ruhun en belirgin simgelerinden biri Kızıl Elma’dır. Asırlar boyunca Türk milletinin yürüyüşünü yönlendiren bu ülkü, bir hayal değil; hedeflerin hedefi, davaların davetçisidir. Malazgirt’te Sultan Alparslan’a, İstanbul’da Fatih Sultan Mehmed’e, Çanakkale’de Mehmetçiğe, 15 Temmuz’da sokağa dökülen aziz millete rehberlik eden mana tam da budur.

Millî devlet, sadece bürokratik bir mekanizma değil; bir iman sistemidir. Bu sistemin harcı, Kur’an’la yoğrulmuş bir millet şuurudur. İmam Gazali’den Necmettin Erbakan’a, Necip Fazıl’dan Arif Nihat Asya’ya, Cengiz Aytmatov’dan Sezai Karakoç’a kadar pek çok mütefekkirimiz bu düşüncenin hem teorisini hem de pratiğini ortaya koymuştur.

Kültür, bu sistemin can damarıdır. Çünkü kültür, bir milletin duyuş ve düşünüş biçimidir. Musikisiyle, şiiriyle, edebiyatıyla, ilmiyle, irfanıyla milletin karakterini mayalar. Kültürel çözülme başladığında düşünce, siyaset, savunma ve ekonomi de zayıflar. Bu yüzden millî devlet, öncelikle kültürel bağımsızlığını korumalıdır. Bugün yaşadığımız çağ, millî ile gayrimillî olanın çarpıştığı bir zamandır. 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bu çarpışmanın en açık tezahürüdür. Millet, imanıyla, cesaretiyle, ezanıyla, salâsıyla, dışarıdan yönetilen yapay devlet hayallerini toprağa gömmüştür.

Millî devlet düşüncesi aynı zamanda bir medeniyet tasavvurudur. Sadece bugünü değil, 2053’ü, 2071’i hedefleyen bir perspektifi temsil eder. Bu yürüyüşte yerli ve millî olmak yalnızca siyasî bir tercih değil, varoluşsal bir sorumluluktur. Ve bu büyük yürüyüşte her bireyin bir Kızıl Elması olmalıdır: Kimi için özgür Filistin, özgür Gazze; kimi için Doğu Türkistan, Kırım, Kerkük; kimi için Afrika, Irak, Halep ve Şam; kimi için güçlü Türkiye; kimi için sınırsız coğrafya ülküsü; kimi için ilimde zirve; kimi için ahlaklı nesillerin yetiştirilmesidir. Hedefi olan yolda kalmaz. İnancı olan zaafa uğramaz. Duruşu olan diz çökmez.

Devlet ve Kızılelma” eserimizle okuyucularımıza yeniden ulaşmanın sevincini yaşıyoruz elhamdülillah. Nasıl ki her insanın ve milletin bir kaderi varsa, kitapların da bir kaderi vardır. Vakti gelmeden gün yüzüne çıkmaz, gönülden gönüle ulaşmaz. Bu eserimiz, yıllar önce okuyucularımıza ulaştırmaya gayret ettiğimiz “Medeniyet” dizisinin bir devamı niteliğindedir. “Şehir ve Medeniyet”, “Şiir ve Medeniyet” ve “Edebiyat ve Medeniyet” eserlerimizi hatırlayanlar olacaktır. “Devlet ve Kızılelma” bu minvalde; köklerimizeümmetin birlik ve dirliğinemillet şuuru ve kültürel devamlılığa işaret eden bir çağrıdır.

Tefekküre açılan her kapı, ruhun inkişafını sağlar. Kitap; millî kültürün, ahlaki değerlerin, sanatın, edebiyatın, fikrin ve devletin ayrılmaz birlikteliğini vurguluyor. Millî devlet anlayışının temellerini; kadim medeniyet tecrübemiz, vahiy rehberliğimiz ve Türk-İslam coğrafyasının derinliğiyle harmanlayarak anlatıyor.
Elbette tarihî bir anlatı değildir; bugünün meselelerine ışık tutan, geleceğe dair güçlü bir manifesto niteliğindedir.

“Devlet ve Kızılelma” sadece fikir ehline değil; medeniyet düşüncesiyle ilgilenenmillî ve manevî değerlerine sahip çıkan herkese hitap ediyor. Türk-İslam düşüncesinin derinliklerine açılan kapıları bu eserimizde ele almaya gayret ettik.
Kimi zaman şiirlerin nağmeleri arasında dolaşan okuyucu, kimi zaman da düşüncenin zirvelerinde seyahat ederek devletin anlamını yeniden keşfediyor.
Bugünün karmaşık ve zor zamanlarında; millî duruşun, kültürün, maneviyatın ne kadar önemli olduğunu hatırlatan bir eserdir “Devlet ve Kızılelma.” Yeni bir nefes, yeni bir kelâm olarak okuyucularını bekliyor. Tarihî bir bilinçle geleceğe yürümenin yollarını gösteriyor; millî ruhu diri tutmanın gerekliliğini yeniden hatırlatıyor.

Okuyucu, kitabın sayfalarında kültürün temel prensiplerini yeniden hatırlayacaktır. Ferdin şahsiyet meselesinin ne kadar kıymetli ve vazgeçilmez olduğu görülecektir. Çünkü kökü sağlam olmayan hiçbir ağaç göğe uzanamaz. Şiir ve tasavvuf, kelimelerin kalbe dokunduğu, mananın ete kemiğe büründüğü iki büyük menbâ olarak yazının derinliklerinde yerini alıyor. Şiirle düşünce arasında zarif bir köprü kuruyoruz; çünkü biliyoruz ki, düşünceye kalp değmeden ruh inşa edilmez.

“Kudüs”, bu yazının satır aralarında bir fikir değil, bir iman durağı olarak büyüyor. Her vicdan sahibi için hâlâ yitik bir emanettir o. Kızıl bir sabah gibi doğar her bahiste; çünkü Kızıl Elma, Kudüs’ün kalbinde atar. Dedem Korkut Kitabı'ndan Kızıl Elma’ya uzanan çizgide, sözü söz yapan irfana selam duruyoruz. Her kıssa, her beyit, bize millet olmanın izini gösteriyor. Aile, bu yolculukta ilk mektep, ilk sığınaktır. Bir milletin yıkılışı da dirilişi de orada başlar. Onu korumak, geleceği korumaktır. “Oku” emriyle başlayan çağrının sadece ilahî bir hitap değil; tüm insanlık için bir medeniyet inşası çağrısı olduğunu unutmuyoruz. Kitapla kurulan bağ, insanın iç yolculuğudur. Kitap ve bahar, bu yazıda birbirine akraba iki kelime gibi duruyor. Biri gönlü diriltir, diğeri toprağı. Bahar çiçek açar, kitap ruhu açar. Şiir ve iktidar bahsinde, kelimenin kılıçtan keskin olduğu devirleri hatırlatıyoruz. Hakikati söyleyen bir şairin, suskun bir hükümdardan daha tesirli olabileceğini bir kez daha anımsıyoruz. Sanata bakış, bizim medeniyet tasavvurumuzun aynasıdır. Sanat sadece estetik değil; aynı zamanda ahlaktır, vicdandır, zamanın ruhuna tutulmuş bir aynadır.

Ve bütün bu yazılar, güzeli aramanın, hakikati arzulamanın iz düşümüdür. Çünkü hakiki arayış, her zaman güzel olanı bulma çabasıdır. Bu sayfalarla düşünceye bir soluk, gönle bir nefes, ruha bir kıvılcım sunmak istiyoruz. Bu topraklarda yeniden bir diriliş mümkünse, bu ancak imanla yoğrulmuş bir millî devlet fikriyle mümkündür. Ve eğer bir gün gerçekten cihana yeniden hükmedeceksek, bu ancak önce kendimize, tarihimize, milletimize ve inancımıza tam bir teslimiyet içinde sarılmakla mümkündür.

“Devlet ve Kızılelma” bir düş değil, bir diriliş istikametidir.
Çünkü biz, hayali değil, hikmeti hedef bilen bir medeniyetin çocuklarıyız.
Ve Kızıl Elma, sadece ufukta bir hedef değil; kalpte atan bir iman çağrısıdır.

26 Haziran 2025 – İstanbul

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.