Giriş bölümünde Muhibbi yani Kanuni hakkında Farsça etkisinden kurtularak özgün bir sanat mertebesine varmış olduğunu belirtir. Onun zaferleriyle hiçbir zaman gurura kapılmadığını amacının ila-yı kelimetullah olduğunu, “Gayret-i İslam içindir kıldığın azm-i sefer, Hak bilir kim etmedim ben anı milk ü ad için.” beytinden anlaşılır. Çelebioğlu, Muhibbi’nin şiirlerini üç maddede değerlendirir:
- Hükümdarlığını sultan şahsiyetini ve havasını yansıtan veya hamasi yönü olan şiirler,
- Hikemi, fikri, talimi mahiyetteki ve öğüt verici veya dini-tasavvufi türden şiirler
- Aşıkane, rindane mahiyetteki şiirler olmak üzere üç gruba ayrılır.
Muhibbi’nin şiir anlayışı bölümünde her şair gibi Muhibbi kendi şiirini övmüş, Arap ve İran şairleriyle mukayese etmiştir. “Olmayan ‘ışka haberdar okumasun şi’rimi, Şi’r-pür suzum okurken korkaram yaneler.” Yani Aşktan haberi olmayan bu şiirimi okumasın, çok yakıcı şiirimi okurken yanmalarından korkarım, demektedir.
Aşk bölümünde Muhibbi yani Kanuni Hürrem’in kendisine yazdığı mektuplardaki şiirlere verdiği manzum cevaplarla aşk konusunda sadece geleneğe bağlı kalmamış, eşine karşı beslediği aşkı mısralarla dile getirmekten de geri kalmamıştır. “Kim ki öğrenmek diler ‘ışkın rümuzın ser-te-ser, Okusun görsün Muhibbi defter-i divanımuz.” Yani, ey Muhibbi aşkın remizlerini baştanbaşa öğrenmek isteyen bizim defterimize divanımıza baksın, der. Aşkın Ciğer Yakıcı Hali kısmında Kanuni, “O zaman ki bezm-i canda bölüşüldü kale-i kam, Bize hisse-i mahabbet dil-i pare pare düştü.” Yani, elest meclisinde murat kumaşı bölüşülürken bize aşk payı olarak paramparça bir gönül düştü, der. Aşk Derdinin Devası kısmında, “Dün deva sordum tabibe ‘ışk içün, didi ölmekdür ana ancak ‘ilac.” Yani, dün hekime aşk için ilaç sordum, dedi onun ilacı sadece ölümdür, demektedir.
Aşık bölümünde aşk, aşık, canan, rakib üçgeninde süregelen bir mücadele, çekişme ve rekabet meydanıdır. Sevgiliyi, esmasının tecellileri ile donatarak gül güzelliğinde yaratan ezeli ressam, aşığa da bülbül gibi inlemeyi uygun görmüştür: “Nakkaş-ı cihan nakşını çün sen güle yazdı, ah ile figan itmegi ben bülbüle yazdı.” Yani, cihan nakkaşı nakışlarını güle yazınca ah ve figan etmeyi de bülbüle yazdı, der. Padişah-şair aşıklığını efsanevi aşk öyküsü kahramanları ile kıyaslayarak ortaya koyar. Şair kendisini Mecnun, Varaka, Vis gibi aşıklara benzetir, kendini onlardan üstün görür. Şah ile geda ile arasında ayrım yapılmaz. “’ışkum fesanesine göre husreva benim, Ferhat u Kays kıssaları bir risaledür.” Yani, ey padişah benim aşkımın efsanesine göre Ferhad ve Kays kıssaları bir risaledir, der. Sürekli sarhoşluk kısmında, mest kelime anlamı olarak sarhoşluk ifade edilir. Zahiri ve batıni kayıtları bir yana bırakıp Hakk’a yönelmek, kuvvetli bir varid ile kendinden geçip ruhi bir haz ve zevke ermek, sekr vecd ehline hastır; kul cemal tecellisini temaşa edince sekr haline gelir, ruh haz alır. Gönülde Yanan Ateş kısmında bir beyitte, “Ey Muhibbi tan mı görinse çarhun yüzi kebud, dem-be-dem iden ‘uruc ana duhanumdur benüm.” Yani, ey Muhibbi dumanım sürekli yükseldiğinden gökyüzü mavi görünse şaşılır mı, der. Sürekli Ah Çekmek kısmında aşığın inlemelerini duyurmasını saba rüzgarından rica eder. Haberi götürürken sevgilinin hatırına toz kondurmasın, der. “Ey saba lutf eyleyüp bu hakümi yâre ilet, lik yarun hatırına konmasun hergiz gubar.” Yani, ey saba, lütfet bu toprağımı sevgiliye ilet, fakat dikkat et sevgilinin hatırına asla toz konmasın, der. Aşık rüyalarda dahi olsa sevgili ile kavuşmaya razıdır. “Kani’ idüm düşde görsem dirdüm ey dilber seni, didi ‘ışk ehli olan hiç gözine ister mi hab” Yani, ey güzel seni rüyada görmekle yetinirdim dedim, dedi aşık olan hiç gözüne uyku girmesini ister mi, der.
Canan kısmında, hüsn güzellik anlamında kelime olmakla beraber tasavvufi terimdir. Cananın yani sevgilinin yüzü mektup, bir padişah tuğrasıdır. “Padişah-ı hüsn olasın hiç reva mıdur sana, yüz haraba duta dil mülki kamu viran ola.” Yani, sen güzellik padişahı olasın da gönül ülkesi baştan başa harap olmaya yüz tutsun reva mı, demektedir.
Zülüf yani sevgilinin saçları hakkında rengi, kokusu, şekli sümbüle benzetilir. “Ey saçı sünbül yüzi gül la’li mül etvarı hub, anun içün oldun ehl-i ‘ışka mahbub’ul kulub.” Yani, ey saçı sümbül, yüzü gül, dudağı kırmızı şarap, tavırları güzel sen bu özelliklerinden dolayı aşıların kalplerinin sevgilisi oldum, der.
Ağız kısmında “Vaslın umar ol perinün bu gönül divanedür, bakmaga takat getürmez dide-i insan ana” Yani, bu gönül sevgiliye kavuşmayı dilediğinden divanedir, insanın gözü ona bakmaya dayanamaz, buna gücü yetmez, demektedir.
Sevenle sevilen arasında bir karaçalı: Rakib kısmında edebiyatımızda engel, düşman, ağyar, hasud, yabancı gibi manalara kullanmışlardır. “Gülşen-i hüsnünde neyler kov rakibi dostum, bülbül-i güya tururken layık olmaz anda zağ” Yani, dostum güzelliğinin gül bahçesinde rakibin işi ne, kov onu şakıyan bülbül dururken orada karga yakışmaz, der.
Şekilperest Bir Yasakçı: Zahid kısmında zahid hakkında riyakar demektedir. “Vecd-i zibadan niçün men’ idesin sufi bizi, ahsen-i takvime inkar eylemek takva mı ki” Yani, ey zahid güzel yüze bakmaktan bizi niçin men edersin, ahsen-i takvimi inkar etmek takva mı ki, demektedir.
Bilge Bir Padişahın Dünyaya Bakışı kısmında hikmet konusuna değinir. Şairin beslendiği kaynaklar arasında Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler, Bostan, Gülistan, Pendname, Kabusname gibi eserler vardır. “Nev ‘arus-ı hüsnüne bakup Muhibbi virme dil, anı bilenler dimiş dünya ‘acuze bir karı” Yani, güzelliğinin yeni gelinine bakıp gönül verme, onu bilenler dünya bir ihtiyar kadındır demiş diye söylenmektedir.
“Nükte-i ‘irfan bulur talan gönül deryasına, gevhere talip olan bahre girüp arar sadef” Yani, gönül deryasına dalan irfan nüktesini bulur, inciyi isteyen denize dalıp sadef arar, demektedir.
Muhibbi’de Tevhid, Marifetullah ve Muhabbetullah kısmında insan güzelliğine dikkat çekerek kainat nakkaşının benzersiz yaratma gücünü hatırlatır. İnsanda ilk bakışta dikkat çeken yüz güzelliğidir.
“Şöyle yazmış ruhları nakşını Nakkaş-ı Ezel, yazmaya bir harfini ‘aciz kala nakkaşlar.” Yani, Ezel Nakkaşı yanaklarının yazısını başkalarının bir harfini yazmaktan aciz kalacakları biçimde yazmış, demektedir.
Muhibbi’nin Gönülden Yakarışı kısmında münacatlarda Allah sevgisi, nasıl bir kulca tevazu taşıdığını görebiliyoruz. “Hidayet ister isen sen iki ‘alemde ey miskin, dilünden gitmesün hergiz senün evrad ü ya Hadi” Yani, ey zavallı, dünya ve ahirette doğru yola girmeyi Allah’tan iste, dilinden evrad ve Ya Hadi zikri gitmesin, denmektedir.
“Nalişlerini dert ile biçare bülbülün, bad-ı saba eliyle gülistane yazmışam.” Yani, zavallı bülbülün dertli inleyişlerini, saba yeli eliyle gül bahçesine yaymışım, demektedir.
Muhibbi’de Peygamber Sevgisi kısmında Hz. Muhammed Klasik edebiyatta en önemli temaların başındadır. “Hak habibi olmasa olur mıdı mi’rac ana, olmasa sultan-ı alem kim virürdi tac ana.” Yani, Allah’ın sevgili elçisi olmasa ona mitaç verilir miydi, kainatın sultanı olmasa ona kim taç verirdi, demektedir.
Dönemin şairlerine göre Muhibbi kısmında Muhteşem Süleyman, İslam uğruna ila-yı kelimatullah uğruna savaşan kahraman, kılıcı din düşmanlarına karşı yokluk, yani ölüm diyarını gösteren parlak bir yoldur. Baki beyitlerinde şöyle demektedir: “Tigun ‘adem diyarına ruşen tarikdur, ada-yı dini turma kılıçdan geçür heman.”
Baki şöyle demektedir: “O güftar-ı mevzun u reftar-ı dil-keş, o sima-yı matbu’ u bala-yı hoş-ter” Yani, o düzgün, vezinli şiirler, o gönül çekici salınış, o güzel yüz ve daha hoş uzun boy…
Zati, “Sen ol sultan-ı ‘adilsün Hüdanun buyrugı karun, sözün cümle kelam-ı Hak umurun şer’-i Peygamber” Yani sen bütün Allah’ın buyrukları, peygamberin şeriatı, bütün sözleri Allah’ın sözlerinden olan adil hükümdarsın, demektedir.
Fuzuli, kasidelerde halifelik yönüne değinerek övgülerde bulunmuştur: “ol bağ-ı hilafet kim bahar-ı devleti, alem-efruz olalı görmez cefa-yı har gül” Yani, onun adalet bahçesinin baharı sancağını kaldırdığından beri gül diken cefası görmez, demektedir.
Taşlıcalı Yahya, “ Gülüp açılmada ‘alem bahar-ı ‘adli ile, deminde ağlayan ancak güruh-ı sıbyandur” Yani, dünya onun adaleti zamanında gülüp açılmada, onun zamanında ağlayanlar sadece çocuklardır, demektedir.
Hayali Bey, “Rezm hengamında görmiş tig-i ateş rengini, benzi sararmış dahi ol korkudan titrer güneş.” Yani, düşman yüceltmek istese başını ucu göklere yükselen mızrağına diksin, demektedir.
Rahimi, Usuli, Şemsi Ahmed Paşa, Aşki, Aşık Çelebi, Sehabi, Behişti’nin yorumlarına yer vermektedir.
Sonraki kısımda Muhibbi Divanı’ndan seçilmiş beyitler yer almakta, Sonsöz kısmında şairin şiir, şair, güzellik, aşk, aşık, canan, rakib, zahid hakkındaki yazdıklarına değindiğini belirtmektedir. Üç kıtaya hükmeden bir sultan olmasına rağmen sade bir derviş, inanmış bir mümin, gerçek bir aşık ve sevgili kimliği söz konusudur. Bazen Hüsrev, Selman, Kemal, Cami gibi şairlerle boy ölçüşmüştür. Aşık bir hükümdardır. Kırk altı yıl süren saltanatıyla Türk edebiyatının en hacimli eserini oluşturan Kanuni’nin eserlerini okuyarak incelemek bizi daha doğru sonuçlara ulaştıracaktır ki bu cihangir hükümdarın söz ülkesinde şehsüvar olduğunu görelim.