Tayfun Kaya
Köşe Yazarı
Tayfun Kaya
 

Paranın Zaman İle İmtihanı...

Para zamana yenilebilen bir varlıktır. Evet her şey zaman karşısında çaresizdir elbet… Ama paranın ki bir başka… Çünkü onun çaresizliği kendisinde değil. İnsanın kaygı ve korkularında. İnsan para keşfini, kâşifinin bulma amacından her saptırdığında, değerini de kendiliğinden kaybediyor. Paranın keşif amacı, insanların rahatça alışveriş yapabilmesini sağlamaktır. İnsanlar bu sayede bir parça altın almak için eşek yüküyle buğday taşımak zorunda kalmadı. Bu küçük dokunuş ile insanlar rahatça köylerden pazara gidebildi. Aynı zamanda para, insanın motivasyonunu yukarılara çıkaran da bir icatta olmuştu. Bu motivasyon sayesinde insan, tüm canlılara daha yoğun hizmet edebilecekti. Ama insanların bazıları bunu farklı kullandı. Canlılara zarar verdi. Para biriktirme arzusuna girdi. Biraz elinde çoğalınca da çalışmadan para kazanma imkânı buldu. Yani ailesini bakma, yeme içme arzusu için artık çalışmasına gerek kalmayacaktı. Halbuki malın takas aracı para kısmen biriktirildiğinde, kısa sürede üretim araçlarına dönüşmeliydi. Muhtemelen üretime dönüştürülmeyen birikimlerin yoğun felaketlere yol açabileceğini o gün kâşifi de fark edememiştir. Evet para, yaşamın ihtiyaçlarını ve yaşamsal ihtiyaçları anında karşılaması için tasarlandı. İhtiyaçların ertelenmesi, parada stoklanmış ekmek sendromu yarattı. Hızla küf başladı. Tazeliği azaldı. Değeri düştü. Uzun vadede küflenmemesi için kimyasallar devreye girdi. Biriktirilen her bir kuruş, bedeli nispetinde ve özünde üretilen iş yükününde biriktirilmesi anlamını taşır. O iş için ayrılan zamanın atıllaştırılmasıdır. Elbette zaman buna müsaade etmez. Paranın bir yerde birikmesi, başka bir yerden de çekilmesi anlamına gelir. Çekilmenin olduğu yerde üretilen hizmet ve malların satılamamasını, bu sebeple birçok ürünün bozulmasını ifade eder. Böylece o mal gibi o mal için ayrılan zamanda döngüden düşmüş olur. Ve israf doğar. Ama dedik ya zaman zapt edilemez, biriktirilemez. İşte aynı anda doğaya hizmet, varoluş zinciri kırılır. Zamansız kalan malın ederi ihtiyaca göre düşer ya da çıkar. Zamansız para ise mutlak düşer. Bunda politika üretenlerin politikaları kısmen belirleyici olabilir. Eğitimli politikacı farkı burada görülebilir. Para bu inip çıkmadan nasibini alırken, başka bir sebebe de gebe kalmıştır. Aynı anda paranın zaman değeri olan faiz pazara adımını atar. Yani faiz, bir kenarda faydasız bırakılmış emeğin rakama bürünmüş halidir. Sistem içinde boşa akmış zaman ve tüketilmeden çöpe dönmüş malın yükü, satışta olan her bir malın üzerine biner. Ve bu işlem, mucizevi sistem, enerji içinde kendiliğinden oluşur. İstediğiniz kadar biriktirme, eksiltme, çaldırma olsun, doğa, ekosistem buna göz yumanlara bedelini kısa sürede ödetir. Bu istenmeyecek durum, her daim yönetenlerin politikaları ile oluşturulmuştur. Toplumun biriktirme gayesi, kendini güvensiz hissettiği dönemlerde ortaya çıkar. Yarınını göremediğinde, insanlar yarın için alıştığı yaşam nispetinde biriktirme eğilimine girişir. Mesela döner bakar vatanın temeli, adaleti ne durumda diye… Sonra döner tekrar bakar namını, ‘ad’ını yücelten o ‘ad’alete… Toplumun, özgürce fikirlerini beyan edip edemediklerine bakar. Düşüncenin suç olup olmadığına bakar. Düşün, hayalin, harekete geçmenin, gelişimin suç olup olmadığına bakar. Düşünce fırtınalarıyla değerli fikirlerin çıkıp çıkmadığına bakar. Yeni buluş, patent, marka, hak, telif oranlarına bakar. Yeni kurulan üretim kaleleri, fabrikalara bakar. İflas erteleme istemiş ya da yabancıların eline geçmiş üretim kalelerine, fabrikalara bakar. İnsanlar arasında cinsiyet, çoluk çocuk, renk ayrımı olup olmadığına bakar. Toplum içindeki insanların tamamının üretip üretemediğine bakar. İş bulma devir hızına bakar. İş bulabilmeye bakar. İşsiz kalmış, tembel bırakılmışların oranına bakar. Muhtaç kalmış, yardımsız yaşayamayacak hale getirilmiş, yaradılış amacından çıkartılmış, kula kul edilmiş insan oranına bakar. Şirketlerin, çalışanlarına aile yaklaşımı ile mi yoksa her an kovabilecekleri, gönüllerinden uzakta tutup tutmadıklarına bakar. Patronların, çalışanları ile birlikte başarıyı paylaştığına ya da “ben tek başına yaptım, yaradan hep beraber kazandığımız kazancın sadece bana gelmesini istedi” deyip demediğine bakar. Paranın hareketsizleştirilerek duran varlıklarda, türev fonlarda kalmasını sağlayarak değersizleştirilip değersizleştirmediğine bakar. İşte o toplumun bireyleri bu analizler çerçevesinde kendi de pozisyon alır. Duruma göre gerekiyorsa ailesini korumak için bu politikaların peşinden sürüklenecektir. Ama bu zaman israfı başladığında hiç kimseyi orta vadede hiçbir önlem koruyamaz. Erimenin, faydasızlığın, faizin durması topyekûn bir anlayış gerektirir. Diğer taraftan paradan para kazanmak için biriktiren, parayı satma peşine de düşer. Finansal pazarlar kurulur. Para süslenir. Allanır pullanır. Değişik enstrümanlar haline getirilir. Ve pazara çıkartılır. Bu ürünlerin bireysel alıcılara kattığı değeri ölçmek zordur. Çoğu zaman yetkinliğine bakmadan kredi, borç almış alıcısını şaşırtıp sapkınlığa da düşürebilir. Bu fondan kazanma alışkanlığı kumara dönüşebilir. Böylece toplumsal değersizlik bir daha artar. Sonuçta para maddeseldir. Acıma, sevme duygusu yoktur. Bu sebeple hareketsiz bırakılışını, zamanın fayda için doğru kullanılmamasının bedelini ödedir. Feryatlar acılar yükselirken, eli bir an için bile titremez. Burada da eli, vicdanı titreyecek olanlar yine politika üretenler olabilir. Para sadece görevini yapar. O toplumun, diğer toplumlar nezdinde ne denli faydasız olduğunu avaz avaz haykırmaya başlar. Faiz insanları boğar. Rant dokuzuncu kattan el sallar. Enflasyon koyu bir karanlık gibi doğar. Güçsüzlük, halsizlik, isteksizlik toprağa siner. Rant, çoğunlukla hareket etmeyen varlıkların oluşumudur. Randımansız bırakan demektir. Amaçsızca bir sağa bir sola koşuşturmaktır. Bu da belirsizliği yanında getirir. Bu sebeple rantın olduğu bir yerde, piyasalar risk içerir. Rant dediğin durur. Ve rastlamayı bekler. Rastlarsa faydaya dönüşeceğinden gelecek risk altındadır. Bu durum günde iki kez doğruyu gösteren, sadece günde iki kez fayda veren duran bir saat ile örneklenebilir. Hızla insanı değersizleştirirken, insana hizmet için keşfedilmiş malı değerlendirir. Bir toplum, ihtiyaçlarını ertelemek durumda kalıyorsa mutlaka bir sebep vardır. İhtiyaçları ertelemek zorunda bırakan neyse, değersizleşmeni sağlayan sebepte tam oradadır. İşte para budur. Para yönetimi de hayatı erteletmeme sanatıdır. Hayatın ertelendiği bir yerde yönetme yoktur. Acilen yönetme pratiklerini, süreçlerini değerlendirmek ister. Finansal araçlar için biriktirmeden, harcanabilen para asla zaman değerini kaybetmez. Böylece para dolaşımı hızlanır. Para her bir hücreye uğrar. Faydasızlık, faiz olmaz. Alım zorluğu kalmaz. Üretmeyen kalmaz. Dolaşım tam olduğundan oksijensiz, enerjisiz hücre olmaz. O beden kanser riski taşınmaz.      
Ekleme Tarihi: 15 May 2025 - Thursday
Tayfun Kaya

Paranın Zaman İle İmtihanı...

Para zamana yenilebilen bir varlıktır.

Evet her şey zaman karşısında çaresizdir elbet… Ama paranın ki bir başka… Çünkü onun çaresizliği kendisinde değil. İnsanın kaygı ve korkularında. İnsan para keşfini, kâşifinin bulma amacından her saptırdığında, değerini de kendiliğinden kaybediyor. Paranın keşif amacı, insanların rahatça alışveriş yapabilmesini sağlamaktır. İnsanlar bu sayede bir parça altın almak için eşek yüküyle buğday taşımak zorunda kalmadı. Bu küçük dokunuş ile insanlar rahatça köylerden pazara gidebildi. Aynı zamanda para, insanın motivasyonunu yukarılara çıkaran da bir icatta olmuştu. Bu motivasyon sayesinde insan, tüm canlılara daha yoğun hizmet edebilecekti.

Ama insanların bazıları bunu farklı kullandı. Canlılara zarar verdi. Para biriktirme arzusuna girdi. Biraz elinde çoğalınca da çalışmadan para kazanma imkânı buldu. Yani ailesini bakma, yeme içme arzusu için artık çalışmasına gerek kalmayacaktı. Halbuki malın takas aracı para kısmen biriktirildiğinde, kısa sürede üretim araçlarına dönüşmeliydi. Muhtemelen üretime dönüştürülmeyen birikimlerin yoğun felaketlere yol açabileceğini o gün kâşifi de fark edememiştir.

Evet para, yaşamın ihtiyaçlarını ve yaşamsal ihtiyaçları anında karşılaması için tasarlandı.

İhtiyaçların ertelenmesi, parada stoklanmış ekmek sendromu yarattı. Hızla küf başladı. Tazeliği azaldı. Değeri düştü. Uzun vadede küflenmemesi için kimyasallar devreye girdi.

Biriktirilen her bir kuruş, bedeli nispetinde ve özünde üretilen iş yükününde biriktirilmesi anlamını taşır. O iş için ayrılan zamanın atıllaştırılmasıdır. Elbette zaman buna müsaade etmez. Paranın bir yerde birikmesi, başka bir yerden de çekilmesi anlamına gelir. Çekilmenin olduğu yerde üretilen hizmet ve malların satılamamasını, bu sebeple birçok ürünün bozulmasını ifade eder. Böylece o mal gibi o mal için ayrılan zamanda döngüden düşmüş olur. Ve israf doğar. Ama dedik ya zaman zapt edilemez, biriktirilemez. İşte aynı anda doğaya hizmet, varoluş zinciri kırılır. Zamansız kalan malın ederi ihtiyaca göre düşer ya da çıkar. Zamansız para ise mutlak düşer. Bunda politika üretenlerin politikaları kısmen belirleyici olabilir. Eğitimli politikacı farkı burada görülebilir.

Para bu inip çıkmadan nasibini alırken, başka bir sebebe de gebe kalmıştır. Aynı anda paranın zaman değeri olan faiz pazara adımını atar. Yani faiz, bir kenarda faydasız bırakılmış emeğin rakama bürünmüş halidir. Sistem içinde boşa akmış zaman ve tüketilmeden çöpe dönmüş malın yükü, satışta olan her bir malın üzerine biner. Ve bu işlem, mucizevi sistem, enerji içinde kendiliğinden oluşur. İstediğiniz kadar biriktirme, eksiltme, çaldırma olsun, doğa, ekosistem buna göz yumanlara bedelini kısa sürede ödetir.

Bu istenmeyecek durum, her daim yönetenlerin politikaları ile oluşturulmuştur.

Toplumun biriktirme gayesi, kendini güvensiz hissettiği dönemlerde ortaya çıkar. Yarınını göremediğinde, insanlar yarın için alıştığı yaşam nispetinde biriktirme eğilimine girişir.

Mesela döner bakar vatanın temeli, adaleti ne durumda diye… Sonra döner tekrar bakar namını, ‘ad’ını yücelten o ‘ad’alete… Toplumun, özgürce fikirlerini beyan edip edemediklerine bakar. Düşüncenin suç olup olmadığına bakar. Düşün, hayalin, harekete geçmenin, gelişimin suç olup olmadığına bakar. Düşünce fırtınalarıyla değerli fikirlerin çıkıp çıkmadığına bakar. Yeni buluş, patent, marka, hak, telif oranlarına bakar. Yeni kurulan üretim kaleleri, fabrikalara bakar. İflas erteleme istemiş ya da yabancıların eline geçmiş üretim kalelerine, fabrikalara bakar. İnsanlar arasında cinsiyet, çoluk çocuk, renk ayrımı olup olmadığına bakar. Toplum içindeki insanların tamamının üretip üretemediğine bakar. İş bulma devir hızına bakar. İş bulabilmeye bakar. İşsiz kalmış, tembel bırakılmışların oranına bakar. Muhtaç kalmış, yardımsız yaşayamayacak hale getirilmiş, yaradılış amacından çıkartılmış, kula kul edilmiş insan oranına bakar. Şirketlerin, çalışanlarına aile yaklaşımı ile mi yoksa her an kovabilecekleri, gönüllerinden uzakta tutup tutmadıklarına bakar. Patronların, çalışanları ile birlikte başarıyı paylaştığına ya da “ben tek başına yaptım, yaradan hep beraber kazandığımız kazancın sadece bana gelmesini istedi” deyip demediğine bakar. Paranın hareketsizleştirilerek duran varlıklarda, türev fonlarda kalmasını sağlayarak değersizleştirilip değersizleştirmediğine bakar.

İşte o toplumun bireyleri bu analizler çerçevesinde kendi de pozisyon alır. Duruma göre gerekiyorsa ailesini korumak için bu politikaların peşinden sürüklenecektir. Ama bu zaman israfı başladığında hiç kimseyi orta vadede hiçbir önlem koruyamaz. Erimenin, faydasızlığın, faizin durması topyekûn bir anlayış gerektirir.

Diğer taraftan paradan para kazanmak için biriktiren, parayı satma peşine de düşer. Finansal pazarlar kurulur. Para süslenir. Allanır pullanır. Değişik enstrümanlar haline getirilir. Ve pazara çıkartılır. Bu ürünlerin bireysel alıcılara kattığı değeri ölçmek zordur. Çoğu zaman yetkinliğine bakmadan kredi, borç almış alıcısını şaşırtıp sapkınlığa da düşürebilir. Bu fondan kazanma alışkanlığı kumara dönüşebilir. Böylece toplumsal değersizlik bir daha artar.

Sonuçta para maddeseldir. Acıma, sevme duygusu yoktur. Bu sebeple hareketsiz bırakılışını, zamanın fayda için doğru kullanılmamasının bedelini ödedir. Feryatlar acılar yükselirken, eli bir an için bile titremez. Burada da eli, vicdanı titreyecek olanlar yine politika üretenler olabilir.

Para sadece görevini yapar. O toplumun, diğer toplumlar nezdinde ne denli faydasız olduğunu avaz avaz haykırmaya başlar. Faiz insanları boğar. Rant dokuzuncu kattan el sallar. Enflasyon koyu bir karanlık gibi doğar. Güçsüzlük, halsizlik, isteksizlik toprağa siner.

Rant, çoğunlukla hareket etmeyen varlıkların oluşumudur. Randımansız bırakan demektir. Amaçsızca bir sağa bir sola koşuşturmaktır. Bu da belirsizliği yanında getirir. Bu sebeple rantın olduğu bir yerde, piyasalar risk içerir. Rant dediğin durur. Ve rastlamayı bekler. Rastlarsa faydaya dönüşeceğinden gelecek risk altındadır. Bu durum günde iki kez doğruyu gösteren, sadece günde iki kez fayda veren duran bir saat ile örneklenebilir. Hızla insanı değersizleştirirken, insana hizmet için keşfedilmiş malı değerlendirir.

Bir toplum, ihtiyaçlarını ertelemek durumda kalıyorsa mutlaka bir sebep vardır. İhtiyaçları ertelemek zorunda bırakan neyse, değersizleşmeni sağlayan sebepte tam oradadır.

İşte para budur.

Para yönetimi de hayatı erteletmeme sanatıdır. Hayatın ertelendiği bir yerde yönetme yoktur. Acilen yönetme pratiklerini, süreçlerini değerlendirmek ister.

Finansal araçlar için biriktirmeden, harcanabilen para asla zaman değerini kaybetmez. Böylece para dolaşımı hızlanır. Para her bir hücreye uğrar. Faydasızlık, faiz olmaz. Alım zorluğu kalmaz. Üretmeyen kalmaz.

Dolaşım tam olduğundan oksijensiz, enerjisiz hücre olmaz. O beden kanser riski taşınmaz.

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.