İnsan olmak, olabilmek, aklı ve gönlü dengeli kullanabilmek bizlere verilmiş kıymetli bir ödül. İnsan, “İns” kökünden gelir, görülebilendir. “Zamanda görülebilen” anlamındadır. Görünebilmeyi devam ettirebilmeye de “görev” denmiştir. İnsan zaman akarken, adeta akan bir nehrin içinde yüzen balıklar gibi zamanın içinde yüzendir.
Ve “görülebilme” ödülü ile birlikte yaşam başlar.
Yaşam’ın içinde aşkları olur, gün gelir merhamet etme isteği ile dolar, yeri gelir nazik olabilmek ister, ince bir duruş sergilemek ister, başka bir gün güzel duygular beslemek ister, dış görünüşüyle örnek olmak ister, yeri gelir umudunu korumak ister, cesaretini göstermek ister, düşüncelere dalmak ister, bu düşünceleri ivmelendirecek bedensel beslenme ister, güzel beslenme güzel düşünceleri, kötü beslenme kötü düşüncelerinin artmasını sağlar, farklı düşünceleri inceleyip, araştırıp onlardan ilham almak ister, yaradılışı gereği o ilhamlarla gelişime katkı sunmak ister, gönüllere girmek ister, sinema, tiyatro ister, bir yemekte arkadaşlarla buluşmak, hoş sohbet etmek ister, dünya dönerken keşfedilmiş son gelişmeleri takip etmek ister, geride kalmamak ister, bu dünyada yaşadığını göstermek ister, iz bırakmak ister ve evet görünmek ister.
Çünkü adıdır o, ona verilmiş görünme, görünür kalma görevidir onun… Yaşamın, sosyalliğin ta kendisidir, insandır…
DİSK-AR’ın asgari ücret araştırmasına göre asgari ücret ve altında çalışan oranı %69,3 olarak tespit edilmiş. Kısa bir süreye kadar %50 ve civarı olduğu açıklanan oran bir hayli yükselmiş. İnsanlar, asgaride, zeminde, tabanda eşitlenmeye başlamıştı, artık bu iyice yayılmış. Çok ama çok zenginler sayıca azalırken, adeta oligarklık mertebesi devreye girerken, açlık oyunlarındakine benzer azınlıklar çoğalırken, diğer tarafta çoğunluk tabanda, asgari olanda birleşmiş. Muhtaç olan çoğalmış, muhtaç olma ile görünürlüğü, ‘İns’i buzlanmış. Asgaride, tabanda eşitlenme ile sanki komünist düzen hortlamış!
Yeni dönemde asgari ücret zammı %25 olarak konuşuluyor. Haliyle özel sektörde bu oranı takip etmek isteyecektir.
İyi ama son yedi yılda, her şeyin maliyetine etki eden benzin yedi kat artmış. Ev, ofis, mülk kiraları on kat artmış. Buna bağlı olarak da her ürün aynı miktarda zamlanmış. Elektrik, doğalgaz, trafik cezalarından, idari cezalara, tazminatlara, SGK tavanına, ÖTV’ye kadar her şey yaklaşık aynı oranda artmış. İnsanın görülebilirliğinin, değerinin önüne perde olmuş. Yıllık ortalama erime minimum %100 olmuş.
Ama düşünülen zam %25 deniyor. Bu da demek ki halkın birikimlerinden, emeğinden, mirasından, malından %75 daha eriyecek. Bu %75, mesela 2026 yılı bütçesinde açıklanan 2,7 trilyona yükselmiş faize akıtılacak.
İnsan, yani görülebilen, göz önünde olan, görülmek istenen, değer verilen toplum olma ise yine başka bahara ertelenecek…
Alperen Şengün gibi görülebilmeyi başarmış çok sevilen, esprili bulunan bir NBI yıldızımız bunun ertelenmesine direndi. Dış turizmi arttıracak, gelirlerimizi yükseltecek bir klip hazırladı. Toplum görünürlüğüne bir ışık tuttu. Ama hemen Türk kültüründen bihaberlerce hızlıca karalanıp, karanlık için direnenler çıktı.
İnsan yani görünen olmak ertelenince; görünmeyen, görünemeyen, görünemeyecek, yaşadığına dair iz bırakamayacak olmak zıvanadan çıkartır. Zıvana aslında düzeni temsil eder. Sistemli bir hayatı anlatır. “Zıvanadan çıkma” ifadesini düzenin bozulmasıdır.
İşte bu düzensizliğe sosyal patlama denir. Orada ilk olarak; gelişim, ilerleme durur. Gerileşim ivmelenir. Hem manevi hem bedensel beslenme sonlanır. Maneviyatlar erir, düşmanlıklar, ayrışmalar artar.
İnsan yani görünen olmak ertelenince; görmezden gelinenlerden olununca, değersiz kalınca, gözden çıkarılmak kolaylaşır. Ve bu “görmezden gelinecek” hali ölçebilmek çok mümkün! Mesela bakarsın o toplumdaki şehit sayılarına, kadın cinayetlerine, yine mesela hırsızların o derin boşluğu dolmuyorsa, mahpuslar doluysa, okumadan, düşük bedellerle diploma dağıtılıyor ve öğrenmeden, mesleği bilmemesine rağmen bir etiketi olabiliyorsa, liyakatsizlik sardıysa, hurafeler, sapkınlıklar arttıysa, sanki orada yokmuşsun gibi, sen umursanmadan topraklarına göz koymaya çalışılıyorsa, değersiz, görünmez olmuşsun demektir.
Tabi diğer taraftan görünmez kalmayı perdelemek isteyen bazı yeni oligarklar buna ‘kader’ diyebilir. Aç kalanların, peygamber efendimizin yanında yerinin hazır olduğu anlatılmaya çalışılabilir. Açlığın, çocuklarına insan onuruna yakışır bir yaşam sunamamanın onlar için iyi olduğu anlatılabilir.
Daha önce kaç defa görünmez olduk. İns, insan olarak görülmediğimiz dönemler ne yazık ki çok oldu. Evet en son 19 uncu yüzyılın başlarında değersiz bırakılmıştık. Biz o gün görülmeyince; topraklarımız parçalanmak ona buna dağıtılmak istenmişti. Asıp kestiler, yakıp yıktılar. Görmek istemedikleri bir haşere gibi davrandılar! Lâkin onca değersiz bırakılmamıza rağmen genlerle içimize yerleşmiş öyle bir tecrübe, cevher var ki! En karanlık anlarda dahi parıldamayı biliyor. Sadrın, yüreğin, sabrın dayanamayacağı o anda cevher her defasında ışıldamayı biliyor. Adeta mucizevi bir şekilde yurdunu kurtarabiliyor. Milletini yükseltebiliyor.
Ve bunların hiçbiri öyle alelade bir kurtarış, yükseliş olmamıştı. Tıpkı İlteriş beyin kurt, aslan, keçi, koyun figürleri ile dolu anıtında ifade edilen gibi Kutluktu, yaratanın sevgili çocuklarına kutsal bir dokunuşuydu.
O gün; düşmanın, asırlık kininin bir bir yıkıldığı, yakıp kül eylendiği, can çekiştirildiği, vicdan ve akılla süslenmiş bir kurtuluş daha gerçekleştirebildik. İşte o başkumandan da 87 yıldır ölümü için ağlanan, hep hayır dualar ve minnetle anılan Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Onun öğretileri, hatırlatmaları ile cevherimizin tozunu almıştık, tekrar görünür olmuştuk. Karanlık günlerden hızla silkelenmiştik. Ve aynı hızla ışığımız dünyaya yayıldı. Zirveye çıktık. Petrol çıkardık. Bio enerji ürettik. Çiftçimiz o enerji ile tarlalarını sürdü. Uçak yaptık, denizaltı yaptık. Milletler cemiyetine davet edilen ilk ve son ülke olduk. Ve daha neler neler yaptık.
Sosyal adalet sağlanmış, gelir denkliği kurulmuş, alım sorunu yaşamayan bir millet olmuştuk.
Bizler yaradılışı anlamış, çözmüş ve buna uygun yaşayabilmiş bir ırkın devamıyız. Hepimiz genetik olarak bizden öncekilere verdiğimiz namus sözüyle doğduk. O koyu karanlık tekrar gelecek olursa, ışıldama görevi ile donatıldık.
Yüksek tedarik zammı, düşük maaş zammı ile haneler karanlıkta kalır doğru…
Ama o tarih ki! “Türk’ün hayat hakkı inkâr edildiğinde” neler olduğunu tekrar tekrar yazmış. Kürşadla, Attilayla, Oğuzla, Cengizle, Alparslanla, Kılıçarslanla, Timurla, Fatihle, Mustafa Kemalle yazmış.
“Günün en teknolojik ürünlerini üretmek, medeniyetle, adaletle, ilimle, bilimle görünebilmek bizim işimiz” demiş.