Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

Kazanç Kültürü: Helalinden mi, Hızlısından mı?

Kazanç dediğimiz şey sadece cebimizi dolduran bir sayıdan ibaret değildir; aynı zamanda gönlümüzü, vicdanımızı ve toplumu ayakta tutan bir terbiye meselesidir. Bahis açmak icap ederse, çağımızın en derin çıkmazlarından biri de “ne pahasına olursa olsun kazan” anlayışının alenileşmesidir. Bir kahvehanede kulağıma çalınan bir söz hâlâ zihnimde yankılanır: “Oku oku adam olacaksın dediler, bakıyorum da iki kurnaz köşeyi dönmüş!” Bu cümle, tek başına modern çağın hız ve hile ekseninde dönen iktisadi ruh hâlini özetler. Bir araştırmacı gazetecinin ferasetiyle perde arkasına nüfuz ettiğimizde, görürüz ki mesele sadece bireysel hırs değil; toplumsal dokuyu sarsan, sabrı ve ahlâkı kemiren köklü bir zihniyet meselesidir. Helal Kazanç Mefhumu Kadimden bugüne helal kazanç, yalnızca alın teri dökerek değil; başkasının hakkına dokunmadan, hakkaniyet ve ahlâkla kazanmak demektir. Osmanlı’nın ahi teşkilatları ve vakıfları; yalnızca mal değil, aynı zamanda güven ve bereket üreten yapılar olmuştu. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Kanaat, en büyük servettir” sözü; sadece paranın çokluğunu değil, kazancın ruhu doyurmasını esas alır. Yusuf el-Karadâvî’nin helal rızık ve faizsiz ekonomi vurgusu da bu geleneği hatırlatır. Çünkü bereket, nicelikle değil; vicdanla ölçülür. İşte bu yüzden helal kazanç hem bireyin hem de bir milletin iktisadi ruhunu besleyen asıl damardır. Çarpık Kültürün Neşvüneması Ne var ki modern çağ, sabrı unutturdu; sabırsızlığı meziyet, hızlı kazancı ise maharet gibi göstermeye başladı. “Modern Çağın Musibeti: Sabırsızlık Ekonomisi” yazımızda da değindiğimiz gibi; hız tutkusu, etik ilkelerin önüne geçti. Ne pahasına olursa olsun kazanmak; spekülasyonu, kayıt dışı ekonomiyi, manipülasyonu meşrulaştırdı. “Görünmez Eller: Ekonomik Manipülasyonlar” yazımızda anlattığımız gibi; bu eller, kimi zaman hisse senetlerini köpürtür, kimi zaman da topluma “bir gecede zengin olma” rüyası sunar. Piyasada sık duyulan o dedikodu: “Filanca bir gecede köşeyi döndü, kimse nasıl olduğunu bilmiyor…” işte bu kültürün en açık tezahürüdür. Reklamlar ise “Reklamlar Konuşuyor, Akıl Susuyor” dediğimiz gibi, istekleri ihtiyaç gibi göstererek bu rüyayı besler. İhtiyaçla isteğin birbirine karıştığı bu dünyada, “İhtiyaç mı istek mi? Sorgulayalım…” demek, artık feraset işidir. Toplumsal Değerlerdeki Aşınma ve Güven Krizi Bu hızlı ve çoğu zaman etik dışı kazanç arayışı; sadece bireyi değil, toplumu da yaralar. Bir esnafın iç çekerek söylediği gibi: “Eskiden söz senetti, şimdi gözünün içine baka baka aldatıyorlar…” Haksız kazançlar, gelir uçurumunu büyüttü; toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi. “Ekonomik Adalet Neden Uzak Bir Rüya?” sorusunun bir cevabı da burada yatar: Dürüstlük yerine kurnazlığın ödüllendirildiği bir sistem. Gençlerin motivasyonu düştü; sözü söyleyenlerin sadece söylemde kalıp icraata dökmesi zorlaştı. Çünkü sabır, emeğin değerini bilen toplumlarda yeşerir; acelecilik ve hile, bu kökü kurutur. İktisadi Ahlakın Dirilişi ve Çözüm Yolları Çözüm; çocukluktan itibaren iktisadi ahlâkı öğretmek, helal kazancı bir erdem olarak topluma yerleştirmekten geçer. Helal hayat düsturunu hâkim kılmak; denetimi ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmek elzemdir. Faiz ve türevleriyle mücadele elzemdir; kalıcı refah, spekülasyonla değil, üretim ve alın teriyle mümkündür. Mustafa Özel’in dediği gibi: “İktisat, yalnız rakam değil, vicdan işidir.” Bankalarda, üniversitelerde ve ekonomik kuruluşlarda da dile getirilen budur: Gerçek kalkınma, helal kazancı yeniden merkeze almaktan geçer. Velhasıl kazancın niteliği, bir milletin kalitesini tayin eder. Hızlı ve etik dışı zenginleşme arzusu, sadece cüzdanı değil, toplumsal vicdanı da yaralar. Unutmayalım: Gerçek refah, sadece sayılarda değil; sabırda, adalette ve ahlâkta saklıdır. Ve ekonomiyi kurtaran görünmez güç, rakam değil; değerdir. Selam ve Dua ile…
Ekleme Tarihi: 11 Kasım 2025 -Salı
Yusuf Çelik

Kazanç Kültürü: Helalinden mi, Hızlısından mı?

Kazanç dediğimiz şey sadece cebimizi dolduran bir sayıdan ibaret değildir; aynı zamanda gönlümüzü, vicdanımızı ve toplumu ayakta tutan bir terbiye meselesidir. Bahis açmak icap ederse, çağımızın en derin çıkmazlarından biri de “ne pahasına olursa olsun kazan” anlayışının alenileşmesidir.

Bir kahvehanede kulağıma çalınan bir söz hâlâ zihnimde yankılanır: “Oku oku adam olacaksın dediler, bakıyorum da iki kurnaz köşeyi dönmüş!” Bu cümle, tek başına modern çağın hız ve hile ekseninde dönen iktisadi ruh hâlini özetler. Bir araştırmacı gazetecinin ferasetiyle perde arkasına nüfuz ettiğimizde, görürüz ki mesele sadece bireysel hırs değil; toplumsal dokuyu sarsan, sabrı ve ahlâkı kemiren köklü bir zihniyet meselesidir.

Helal Kazanç Mefhumu

Kadimden bugüne helal kazanç, yalnızca alın teri dökerek değil; başkasının hakkına dokunmadan, hakkaniyet ve ahlâkla kazanmak demektir. Osmanlı’nın ahi teşkilatları ve vakıfları; yalnızca mal değil, aynı zamanda güven ve bereket üreten yapılar olmuştu.

Bediüzzaman Said Nursî’nin “Kanaat, en büyük servettir” sözü; sadece paranın çokluğunu değil, kazancın ruhu doyurmasını esas alır. Yusuf el-Karadâvî’nin helal rızık ve faizsiz ekonomi vurgusu da bu geleneği hatırlatır. Çünkü bereket, nicelikle değil; vicdanla ölçülür. İşte bu yüzden helal kazanç hem bireyin hem de bir milletin iktisadi ruhunu besleyen asıl damardır.

Çarpık Kültürün Neşvüneması

Ne var ki modern çağ, sabrı unutturdu; sabırsızlığı meziyet, hızlı kazancı ise maharet gibi göstermeye başladı. “Modern Çağın Musibeti: Sabırsızlık Ekonomisi” yazımızda da değindiğimiz gibi; hız tutkusu, etik ilkelerin önüne geçti.

Ne pahasına olursa olsun kazanmak; spekülasyonu, kayıt dışı ekonomiyi, manipülasyonu meşrulaştırdı. “Görünmez Eller: Ekonomik Manipülasyonlar” yazımızda anlattığımız gibi; bu eller, kimi zaman hisse senetlerini köpürtür, kimi zaman da topluma “bir gecede zengin olma” rüyası sunar. Piyasada sık duyulan o dedikodu: “Filanca bir gecede köşeyi döndü, kimse nasıl olduğunu bilmiyor…” işte bu kültürün en açık tezahürüdür.

Reklamlar ise “Reklamlar Konuşuyor, Akıl Susuyor” dediğimiz gibi, istekleri ihtiyaç gibi göstererek bu rüyayı besler. İhtiyaçla isteğin birbirine karıştığı bu dünyada, “İhtiyaç mı istek mi? Sorgulayalım…” demek, artık feraset işidir.

Toplumsal Değerlerdeki Aşınma ve Güven Krizi

Bu hızlı ve çoğu zaman etik dışı kazanç arayışı; sadece bireyi değil, toplumu da yaralar. Bir esnafın iç çekerek söylediği gibi: “Eskiden söz senetti, şimdi gözünün içine baka baka aldatıyorlar…” Haksız kazançlar, gelir uçurumunu büyüttü; toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi.

“Ekonomik Adalet Neden Uzak Bir Rüya?” sorusunun bir cevabı da burada yatar: Dürüstlük yerine kurnazlığın ödüllendirildiği bir sistem. Gençlerin motivasyonu düştü; sözü söyleyenlerin sadece söylemde kalıp icraata dökmesi zorlaştı. Çünkü sabır, emeğin değerini bilen toplumlarda yeşerir; acelecilik ve hile, bu kökü kurutur.

İktisadi Ahlakın Dirilişi ve Çözüm Yolları

Çözüm; çocukluktan itibaren iktisadi ahlâkı öğretmek, helal kazancı bir erdem olarak topluma yerleştirmekten geçer. Helal hayat düsturunu hâkim kılmak; denetimi ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmek elzemdir.

Faiz ve türevleriyle mücadele elzemdir; kalıcı refah, spekülasyonla değil, üretim ve alın teriyle mümkündür. Mustafa Özel’in dediği gibi: “İktisat, yalnız rakam değil, vicdan işidir.” Bankalarda, üniversitelerde ve ekonomik kuruluşlarda da dile getirilen budur: Gerçek kalkınma, helal kazancı yeniden merkeze almaktan geçer.

Velhasıl kazancın niteliği, bir milletin kalitesini tayin eder. Hızlı ve etik dışı zenginleşme arzusu, sadece cüzdanı değil, toplumsal vicdanı da yaralar.

Unutmayalım: Gerçek refah, sadece sayılarda değil; sabırda, adalette ve ahlâkta saklıdır. Ve ekonomiyi kurtaran görünmez güç, rakam değil; değerdir.

Selam ve Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.