Ebru Demirci
Köşe Yazarı
Ebru Demirci
 

Yaşama Yolculuk - 3 ''Köşeli İnsanlar''

Geçmiş bir yankıdır, gelecek bir ihtimal; ama yaşamın sesi yalnızca şimdide duyulur. Kimi zaman geçmişten gelen yankılar bize keskin köşeler çizer. Doğanın kendisinde keskin köşeli hiçbir varlık yoktur. Her şey tüm kusurlu kusursuzluğuyla yuvarlanır, biçim değiştirir, akışa uyar. Kareler, dikdörtgenler, mükemmel açılı ve orantılı şekiller… Tamamı insan üretimidir. Doğada “kare” ya da “dikdörtgen” gibi tam geometrik, köşeli şekiller nadirdir; çünkü doğa, enerjinin akışına göre şekil alır, ölçüye göre değil. Köşe, sınırın; Kıvrım, yaşamın ifadesidir. Mikro ölçekte bile doğa fraktal desenlerle işler (örneğin kar taneleri, damarlar, ağaç dalları). Yani simetri vardır ama mükemmel köşe yoktur. Enerjinin, suyun, rüzgârın ve zamanın etkisi, her şeyi yumuşatır. İnsan kendisine keskin köşeler çizdikçe kendi özünden uzaklaşır, yapaylaşır. Bunun sonucunda ise mutsuzlaşır. Oysa doğa, direnmez. Yağmur yağar, toprak emer. Rüzgâr eser, yaprak salınır. Deniz kabarır, sonra yeniden durulur. Her şey olur ve geçer. Doğa, var olmak için savaşmaz; varlığın kendisidir. Bizler de onun bir parçasıyız, ayrı değiliz. Ama insan, çoğu zaman kendini doğadan değil, düşüncelerinden türetir. Zihin bir köşe çizdiğinde, kalp o köşede sıkışır. Akışa geri dönmek, aslında doğaya dönmektir. Direnmeyi bırakıp fark etmeye başladığımızda, başımıza gelenlerle bir ritim tutturup kendimizi ritme kaptırır, melodiye yön veririz. Çünkü yaşamak, mücadele etmekten çok, uyumlanmayı bilmektir. Belki de insanın en büyük görevi, yeniden kıvrımlı hale gelmektir — doğa gibi, yumuşak ama güçlü. Kırılmadan bükülmek, şekil değiştirmeden özünü koruyabilmek… Gerçek olgunluk, keskin köşelerini yumuşatabilen varlıkta gizlidir. Yaşamı anlamaya çalışırken, onunla akmak zor ama bir o kadar özgürleştiricidir. Çünkü yaşam, akışın kendisidir; bizse o akışta şekil almaya çalışan su damlalarıyız. Ne kadar direnirsek, o kadar sertleşiriz. Ne kadar fark edersek, o kadar çözülürüz. Ve çözülmek zayıflamak değil, doğaya yeniden karışmaktır. Belki de insanın bütün yolculuğu, yeniden yuvarlaklaşmaktır — keskinliğini kaybetmeden, keskinliğin zarar vermesini durdurmak. Doğa bize bunu her gün fısıldar. Rüzgârın savurduğu yaprak bile, düşerken zarafetini korur.  
Ekleme Tarihi: 28 Ekim 2025 -Salı
Ebru Demirci

Yaşama Yolculuk - 3 ''Köşeli İnsanlar''

Geçmiş bir yankıdır, gelecek bir ihtimal; ama yaşamın sesi yalnızca şimdide duyulur. Kimi
zaman geçmişten gelen yankılar bize keskin köşeler çizer. Doğanın kendisinde keskin
köşeli hiçbir varlık yoktur. Her şey tüm kusurlu kusursuzluğuyla yuvarlanır, biçim değiştirir,
akışa uyar. Kareler, dikdörtgenler, mükemmel açılı ve orantılı şekiller… Tamamı insan
üretimidir. Doğada “kare” ya da “dikdörtgen” gibi tam geometrik, köşeli şekiller nadirdir;
çünkü doğa, enerjinin akışına göre şekil alır, ölçüye göre değil. Köşe, sınırın;
Kıvrım, yaşamın ifadesidir.

Mikro ölçekte bile doğa fraktal desenlerle işler (örneğin kar taneleri, damarlar, ağaç
dalları). Yani simetri vardır ama mükemmel köşe yoktur. Enerjinin, suyun, rüzgârın ve
zamanın etkisi, her şeyi yumuşatır. İnsan kendisine keskin köşeler çizdikçe kendi özünden
uzaklaşır, yapaylaşır. Bunun sonucunda ise mutsuzlaşır.

Oysa doğa, direnmez. Yağmur yağar, toprak emer. Rüzgâr eser, yaprak salınır. Deniz
kabarır, sonra yeniden durulur. Her şey olur ve geçer. Doğa, var olmak için savaşmaz;
varlığın kendisidir. Bizler de onun bir parçasıyız, ayrı değiliz. Ama insan, çoğu zaman
kendini doğadan değil, düşüncelerinden türetir. Zihin bir köşe çizdiğinde, kalp o köşede
sıkışır.

Akışa geri dönmek, aslında doğaya dönmektir. Direnmeyi bırakıp fark etmeye
başladığımızda, başımıza gelenlerle bir ritim tutturup kendimizi ritme kaptırır, melodiye
yön veririz. Çünkü yaşamak, mücadele etmekten çok, uyumlanmayı bilmektir. Belki
de insanın en büyük görevi, yeniden kıvrımlı hale gelmektir — doğa gibi, yumuşak ama
güçlü.

Kırılmadan bükülmek, şekil değiştirmeden özünü koruyabilmek…
Gerçek olgunluk, keskin köşelerini yumuşatabilen varlıkta gizlidir. Yaşamı anlamaya
çalışırken, onunla akmak zor ama bir o kadar özgürleştiricidir.
Çünkü yaşam, akışın kendisidir; bizse o akışta şekil almaya çalışan su damlalarıyız.
Ne kadar direnirsek, o kadar sertleşiriz. Ne kadar fark edersek, o kadar çözülürüz.
Ve çözülmek zayıflamak değil, doğaya yeniden karışmaktır. Belki de insanın bütün
yolculuğu, yeniden yuvarlaklaşmaktır — keskinliğini kaybetmeden, keskinliğin zarar
vermesini durdurmak. Doğa bize bunu her gün fısıldar. Rüzgârın savurduğu yaprak bile,
düşerken zarafetini korur.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.