Ebru Demirci
Köşe Yazarı
Ebru Demirci
 

Yaşama Yolculuk -5 ''Köşelenmek ve Esnemenin Kökeni''

Köşeleri neler doğurur ya da hangi yaşantılar nasıl köşeler yaratır? Bazen canımızın yandığı yerden köşeleniriz, bazense aynı yerden esneriz. Köşeleniriz çünkü aynı yerden tekrar darbe almamak adına kendimizi korumaya alırız, esneriz çünkü o acıyı telafi etmek, anlamını dönüştürmek isteriz. Aynı durum kimisini katılaştırırken kimini yumuşatır, bir tek yaşantıdan, birden çok insan doğar. ‘Mutsuz bir evliliğe tanık olarak geçirilen çocukluk yaşantısı hayal edelim. Bu çocuk artık bir yetişkin olduğunda, aile kurmak onun kaçmak isteyeceği bir durum da olabilir; aksine, arzuladığı bir durum da olabilir. İlk senaryoda kişi aile olmanın tüm olumsuzluklarını içselleştirmiş onları kabullenmiş, o yaşantıdan uzak durma eğilime girmiştir. İkinci senaryoda ise kişi aynı yaşantılara karşın, çocukluğunda eksik kalan sıcaklığı kendi kuracağı aileyle telafi etmek istemiştir. Benzer şekilde, kimseye güvenmemek için sayısız nedeni olan bir kişinin yine de herkese hızlıca güven duyabiliyor olması, güvenmeye dair esnekliğin göstergesi olabilir. Kişi güven duymaya dair arzu içerisindedir ve güvensizliği telafi etmek istiyordur. Yine aynı kişi tam aksine aldığı ya da hissettiği en minik sinyalleri dahi tehlike uyarısı olarak algılayarak kaçabilir. Her iki durumda da köken aynıdır: canın yandığı yer. Ama yön farklıdır: biri korur(?), diğeri dönüştürür. Dönüşürken dikkat edilmesi gerekense şudur: gerçeklikten kopmamak; acının gerçeğini görmezden gelmeden, ondan öğrenebilmek. Gerçeklikten kopmamak, yaşananı olduğu gibi kabul edebilme cesaretidir. Çünkü kimi zaman dönüşüm sandığımız şey, aslında yalnızca bir kaçıştır; acının üzerini yeni bir anlamla değil, yeni bir hikâyeyle örteriz. Oysa gerçek dönüşüm, acının içinden geçmeyi göze aldığımızda başlar. Kırıldığımız yeri yok saymak değil, o yerden kendimizi yeniden şekillendirmektir mesele. Acı, inkâr edildiğinde kabuk bağlar ama iyileşmez; görülüp anlaşıldığında ise yavaşça form değiştirir. İşte o zaman köşelerimiz yumuşamaya, hatlarımız yeni bir denge bulmaya başlar. Gerçeklikten kopmadan dönüşebilmek, hem eski acıya hem yeni yaşama aynı anda yer açabilmektir. Köşeleri törpülerken onları yok etmemek gerekir. Çünkü form vermek varlığı korur, yok etmekse yavaş yavaş varlığı silikleştirir. Köşeler korur -korumak için çizilirler- ancak zamanla bizi kendimizden uzaklaştırır. Yaşamak istediklerimize set çeker. Reddetmek, tercihimiz gibi görünse de çizdiğimiz köşelere çarpıp içeri hapsolmamızın eseridir. Olduğumuz ve olmak istediğimiz kişi arasında görünmez mesafeler yaratır. Bir süre sonra sadece başkalarına değil, kendi duygularımıza da dokunamaz hale geliriz. Esneyebilmek, yaşamın bizi kırdığı yerle yeniden temas kurma cesaretidir. Bu, acının izine dokunmayı göze alarak mümkündür; kaçmayarak, ona bakarak. Çünkü hayat, yalnızca başımıza gelenlerden ibaret değildir; göremediğimiz, dokunamadığımız ama var olan başka olasılıklar da taşır içinde. Bazen bir yanımız “bir daha asla” derken, diğer yanımız “belki bu kez” diye fısıldar. Dönüşüm, tam da o iki sesin birbirine karıştığı yerde başlar.
Ekleme Tarihi: 14 Kasım 2025 -Cuma
Ebru Demirci

Yaşama Yolculuk -5 ''Köşelenmek ve Esnemenin Kökeni''

Köşeleri neler doğurur ya da hangi yaşantılar nasıl köşeler yaratır? Bazen canımızın yandığı yerden köşeleniriz, bazense aynı yerden esneriz. Köşeleniriz çünkü aynı yerden tekrar darbe almamak adına kendimizi korumaya alırız, esneriz çünkü o acıyı telafi etmek, anlamını dönüştürmek isteriz. Aynı durum kimisini katılaştırırken kimini yumuşatır, bir tek yaşantıdan, birden çok insan doğar.

‘Mutsuz bir evliliğe tanık olarak geçirilen çocukluk yaşantısı hayal edelim. Bu çocuk artık bir yetişkin olduğunda, aile kurmak onun kaçmak isteyeceği bir durum da olabilir; aksine, arzuladığı bir durum da olabilir.

İlk senaryoda kişi aile olmanın tüm olumsuzluklarını içselleştirmiş onları kabullenmiş, o yaşantıdan uzak durma eğilime girmiştir. İkinci senaryoda ise kişi aynı yaşantılara karşın, çocukluğunda eksik kalan sıcaklığı kendi kuracağı aileyle telafi etmek istemiştir.

Benzer şekilde, kimseye güvenmemek için sayısız nedeni olan bir kişinin yine de herkese hızlıca güven duyabiliyor olması, güvenmeye dair esnekliğin göstergesi olabilir. Kişi güven duymaya dair arzu içerisindedir ve güvensizliği telafi etmek istiyordur. Yine aynı kişi tam aksine aldığı ya da hissettiği en minik sinyalleri dahi tehlike uyarısı olarak algılayarak kaçabilir.

Her iki durumda da köken aynıdır: canın yandığı yer.

Ama yön farklıdır: biri korur(?), diğeri dönüştürür.

Dönüşürken dikkat edilmesi gerekense şudur: gerçeklikten kopmamak; acının gerçeğini görmezden gelmeden, ondan öğrenebilmek. Gerçeklikten kopmamak, yaşananı olduğu gibi kabul edebilme cesaretidir. Çünkü kimi zaman dönüşüm sandığımız şey, aslında yalnızca bir kaçıştır; acının üzerini yeni bir anlamla değil, yeni bir hikâyeyle örteriz. Oysa gerçek dönüşüm, acının içinden geçmeyi göze aldığımızda başlar. Kırıldığımız yeri yok saymak değil, o yerden kendimizi yeniden şekillendirmektir mesele. Acı, inkâr edildiğinde kabuk bağlar ama iyileşmez; görülüp anlaşıldığında ise yavaşça form değiştirir. İşte o zaman köşelerimiz yumuşamaya, hatlarımız yeni bir denge bulmaya başlar. Gerçeklikten kopmadan dönüşebilmek, hem eski acıya hem yeni yaşama aynı anda yer açabilmektir.

Köşeleri törpülerken onları yok etmemek gerekir. Çünkü form vermek varlığı korur, yok etmekse yavaş yavaş varlığı silikleştirir.

Köşeler korur -korumak için çizilirler- ancak zamanla bizi kendimizden uzaklaştırır. Yaşamak istediklerimize set çeker. Reddetmek, tercihimiz gibi görünse de çizdiğimiz köşelere çarpıp içeri hapsolmamızın eseridir. Olduğumuz ve olmak istediğimiz kişi arasında görünmez mesafeler yaratır. Bir süre sonra sadece başkalarına değil, kendi duygularımıza da dokunamaz hale geliriz.

Esneyebilmek, yaşamın bizi kırdığı yerle yeniden temas kurma cesaretidir. Bu, acının izine dokunmayı göze alarak mümkündür; kaçmayarak, ona bakarak. Çünkü hayat, yalnızca başımıza gelenlerden ibaret değildir; göremediğimiz, dokunamadığımız ama var olan başka olasılıklar da taşır içinde. Bazen bir yanımız “bir daha asla” derken, diğer yanımız “belki bu kez” diye fısıldar. Dönüşüm, tam da o iki sesin birbirine karıştığı yerde başlar.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.