Köşelerimizi ilişkilere de yansıtır, onlarla aramıza duvarlar öreriz.
İlişkilerimize esneklik ve yumuşak hatlar girdiğinde, kendimizi kaygılı hissederiz; bir
şeylerin yolunda gitmediği konusunda endişe ederiz. Bazı keskin sınırlarımız vardır —
kimse geçmesin diye değil, aslında biz incinmeyelim diye çizilmiş. Ama zamanla bu
sınırlar bizi korumaktan çok, içimize hapseder. Oysa yakınlık, güvenin olduğu kadar
esnekliğin de alanıdır. İlişki, iki köşenin birbirine değmesiyle değil; iki varlığın kıvrımlarının
birbirine uyum sağlamasıyla büyür. Bir köşe, diğerine uymaz; ama iki kıvrım birbirini
sarabilir. Sevgi, bu yumuşaklıktan doğar. Birine yaklaşmak, kendi keskinliğini fark
etmekle başlar. Çünkü her köşe, temas ettiğinde can yakar. İlişkilerde yaşadığımız
çatışmaların çoğu, “haklı” olmaya değil, “korunmaya” çalışmaktan doğar. Ama korunmak,
bazen bağ kurmayı unutmaktır. Ve bağ, doğadaki her şey gibi, akışla yaşar: Ne çok sıkı
tutulduğunda kalır ne de tamamen bırakıldığında. Belki de ilişkilerde olgunlaşmak, kendi
köşelerimizin farkına varıp onları törpülemeyi öğrenmektir. Yumuşamak, güçsüzleşmek
değil; sevginin doğal formuna dönmektir.
Bahsettiğim "köşeler" ve "duvarlar," psikolojideki temel savunma mekanizmalarımızın ve
erken yaşta oluşan bağlanma stillerimizin ilişkilere yansımasından başka bir şey değildir.
Her birimiz, özellikle ebeveynlerimizle yaşadığımız erken deneyimler sonucunda,
yakınlığa karşı geliştirdiğimiz belirli bir stratejiye sahibiz.
İlişkilerde esneklik ve yumuşaklık girdiğinde yaşadığınız o "kaygılı his," genellikle kaygılı
bağlanma stilini yansıtır. Bu stildeki bireyler yakınlığı çok ister, ancak aynı zamanda
sürekli terk edilmekten korkar. İlişki yumuşak ve akışkan hale geldiğinde, kontrol edilebilir
"keskin sınırlar" ortadan kalkar ve bu durum, terk edilme korkusunu tetiklediği için endişe
yaratır.
Öte yandan, "kimse geçmesin diye değil, aslında biz incinmeyelim diye çizilen" sınırlar,
genellikle kaçıngan bağlanma stilinin ana özelliğidir. Bu bireyler, duygusal yakınlığı tehdit
edici bulur ve incinmekten korunmak için kendilerini mesafe koymaya programlarlar.
Sınırları, kendilerini güvende hissetmelerini sağlayan kalın bir zırh gibidir. Bu zırh, zamanla
sizi dış dünyadan korurken, aynı zamanda sağlıklı bir bağ kurma yeteneğinizi de kısıtlar.
Yumuşaklığa hasretken yakınlığı bulduğunda korkup geri çekilen ve köşeleri
keskinleşen kişilerin bağlanma stili Düzensiz (Korkulu-Kaçıngan) olarak adlandırılır. Bu
stil, Kaygılı ve Kaçıngan stillerin zıt dinamiklerini aynı anda bünyesinde barındırır. Bu kişiler
ne tamamen yakın olabilir ne de tamamen uzak durabilir. İlişkinin eşiğinde sürekli olarak
yaklaşma ve kaçma döngüsünü yaşarlar. Onlar için köşeleri törpülemek, dışarıdaki
partnerle ilgili değil; kendi içlerindeki korku ve arzu arasındaki çatışmayı çözmekle
mümkündür.
İlişkilerde olgunlaşmak ve "köşeleri törpülemek," psikolojik olarak güvenli bağlanma
stiline doğru hareket etmeyi içerir. Bu, otomatik olarak yumuşak ve hatasız olmak
anlamına gelmez; tam tersine, iç dünyamızın ve savunmalarımızın farkındalığını
artırmaktır. Bir çatışma anında, beynimizdeki savaş/kaç tepkisi devreye girdiğinde,
otomatik savunma (köşe) oluşmadan durabilmek ve kendine şunu sorabilmektir: "Şu an
inciniyor muyum, yoksa korunmaya mı çalışıyorum?". Yumuşamak, duygusal
düzenleme becerisini geliştirmektir. Bu, karşı tarafın yoğunluğuna kendi yoğunluğumuzla
karşılık vermek yerine, kendi kaygı ve öfke dalgamızı yatıştırabilme yeteneğidir. Bağ
kurmak, kendi kırılganlığımızı ortaya koyma riskini almaktır. Bu, zırhı indirip, "Evet,
incinebilirim ve bu normal" diyebilmektir. Yumuşak kıvrımlar, bu kırılganlığın kabulünden
doğar ve aslında en güçlü bağ bu kabullenmeyle kurulur. Yumuşamak, güçsüzleşmek
değil; sağlıklı bir yakınlığa ulaşmak için en güçlü savunmayı (zırhı) bile çıkarıp atacak
kadar kendine güvenmektir.
Yaşama Yolculuk -4 ''Köşeli İlişkiler''
Köşelerimizi ilişkilere de yansıtır, onlarla aramıza duvarlar öreriz.
İlişkilerimize esneklik ve yumuşak hatlar girdiğinde, kendimizi kaygılı hissederiz; bir
şeylerin yolunda gitmediği konusunda endişe ederiz. Bazı keskin sınırlarımız vardır —
kimse geçmesin diye değil, aslında biz incinmeyelim diye çizilmiş. Ama zamanla bu
sınırlar bizi korumaktan çok, içimize hapseder. Oysa yakınlık, güvenin olduğu kadar
esnekliğin de alanıdır. İlişki, iki köşenin birbirine değmesiyle değil; iki varlığın kıvrımlarının
birbirine uyum sağlamasıyla büyür. Bir köşe, diğerine uymaz; ama iki kıvrım birbirini
sarabilir. Sevgi, bu yumuşaklıktan doğar. Birine yaklaşmak, kendi keskinliğini fark
etmekle başlar. Çünkü her köşe, temas ettiğinde can yakar. İlişkilerde yaşadığımız
çatışmaların çoğu, “haklı” olmaya değil, “korunmaya” çalışmaktan doğar. Ama korunmak,
bazen bağ kurmayı unutmaktır. Ve bağ, doğadaki her şey gibi, akışla yaşar: Ne çok sıkı
tutulduğunda kalır ne de tamamen bırakıldığında. Belki de ilişkilerde olgunlaşmak, kendi
köşelerimizin farkına varıp onları törpülemeyi öğrenmektir. Yumuşamak, güçsüzleşmek
değil; sevginin doğal formuna dönmektir.
Bahsettiğim "köşeler" ve "duvarlar," psikolojideki temel savunma mekanizmalarımızın ve
erken yaşta oluşan bağlanma stillerimizin ilişkilere yansımasından başka bir şey değildir.
Her birimiz, özellikle ebeveynlerimizle yaşadığımız erken deneyimler sonucunda,
yakınlığa karşı geliştirdiğimiz belirli bir stratejiye sahibiz.
İlişkilerde esneklik ve yumuşaklık girdiğinde yaşadığınız o "kaygılı his," genellikle kaygılı
bağlanma stilini yansıtır. Bu stildeki bireyler yakınlığı çok ister, ancak aynı zamanda
sürekli terk edilmekten korkar. İlişki yumuşak ve akışkan hale geldiğinde, kontrol edilebilir
"keskin sınırlar" ortadan kalkar ve bu durum, terk edilme korkusunu tetiklediği için endişe
yaratır.
Öte yandan, "kimse geçmesin diye değil, aslında biz incinmeyelim diye çizilen" sınırlar,
genellikle kaçıngan bağlanma stilinin ana özelliğidir. Bu bireyler, duygusal yakınlığı tehdit
edici bulur ve incinmekten korunmak için kendilerini mesafe koymaya programlarlar.
Sınırları, kendilerini güvende hissetmelerini sağlayan kalın bir zırh gibidir. Bu zırh, zamanla
sizi dış dünyadan korurken, aynı zamanda sağlıklı bir bağ kurma yeteneğinizi de kısıtlar.
Yumuşaklığa hasretken yakınlığı bulduğunda korkup geri çekilen ve köşeleri
keskinleşen kişilerin bağlanma stili Düzensiz (Korkulu-Kaçıngan) olarak adlandırılır. Bu
stil, Kaygılı ve Kaçıngan stillerin zıt dinamiklerini aynı anda bünyesinde barındırır. Bu kişiler
ne tamamen yakın olabilir ne de tamamen uzak durabilir. İlişkinin eşiğinde sürekli olarak
yaklaşma ve kaçma döngüsünü yaşarlar. Onlar için köşeleri törpülemek, dışarıdaki
partnerle ilgili değil; kendi içlerindeki korku ve arzu arasındaki çatışmayı çözmekle
mümkündür.
İlişkilerde olgunlaşmak ve "köşeleri törpülemek," psikolojik olarak güvenli bağlanma
stiline doğru hareket etmeyi içerir. Bu, otomatik olarak yumuşak ve hatasız olmak
anlamına gelmez; tam tersine, iç dünyamızın ve savunmalarımızın farkındalığını
artırmaktır. Bir çatışma anında, beynimizdeki savaş/kaç tepkisi devreye girdiğinde,
otomatik savunma (köşe) oluşmadan durabilmek ve kendine şunu sorabilmektir: "Şu an
inciniyor muyum, yoksa korunmaya mı çalışıyorum?". Yumuşamak, duygusal
düzenleme becerisini geliştirmektir. Bu, karşı tarafın yoğunluğuna kendi yoğunluğumuzla
karşılık vermek yerine, kendi kaygı ve öfke dalgamızı yatıştırabilme yeteneğidir. Bağ
kurmak, kendi kırılganlığımızı ortaya koyma riskini almaktır. Bu, zırhı indirip, "Evet,
incinebilirim ve bu normal" diyebilmektir. Yumuşak kıvrımlar, bu kırılganlığın kabulünden
doğar ve aslında en güçlü bağ bu kabullenmeyle kurulur. Yumuşamak, güçsüzleşmek
değil; sağlıklı bir yakınlığa ulaşmak için en güçlü savunmayı (zırhı) bile çıkarıp atacak
kadar kendine güvenmektir.
Ekleme
Tarihi: 03 Kasım 2025 -Pazartesi
Yaşama Yolculuk -4 ''Köşeli İlişkiler''
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.