Yeni bir konuya, yeni bir yolculuğa adım atmanın heyecanı, tefekkürü ve şükrü içindeyim. Her yeni yolculuk, insanın içindeki suyun yeniden akmasıdır; durduğu yerde bulanır, aktığı yerde berraklaşır. Ümit ediyorum ki bu yolculukta da bana eşlik eder, gönlünüzü bu kelimelerin akışına bırakır ve birlikte aynı kaynaktan içmenin huzurunu yaşarız.
Bu yeryüzünde insan olmanın, insanca kalmanın ve insan gibi yaşayabilmenin duasıyla yeni bir güne başlarken, Rabbimizin heybemize ikram ettiği hikmet damlalarını birlikte toplamaya niyet ediyorum.
Hazırsan, yasla gönlünü kelimelerin muhabbet dağına; oradan süzülen bir damlanın peşine düşüp âlemi birlikte seyredelim.
Her şey bir damla su ile başladı…
Dünya bir damla su ile kainat, tabiat ve insan bir damla su ile can buldu. Su, yalnızca bir yaşam unsuru değildi; aynı zamanda varlıkların oluşumunda temel bir bileşendi. Kur’an’da suya dair birçok ayette, suyun yaratılışın ana maddesi, hayatın başlangıcı ve tüm canlıların ilk kaynağı olduğuna dikkat çekilir. Bu ilahî hakikat bize gösterir ki; su olmadan doğanın dengesi bozulur, hayat zinciri kopar, yeryüzü ve insan nefessiz kalır.
Suyun Yaratılıştaki Rolü
Kur’an-ı Kerim’de su, hayatın başlangıcı ve devamı için vazgeçilmez bir lütuf olarak anlatılır. Her canlı, su ile hayat bulur; su hem ruhun hem bedenin can evidir. İnsan bedeninin büyük kısmını oluşturan su, aynı zamanda insan ruhunun huzurla temas eden en kadim sırlarından biridir.
Gökyüzünün kederli bulutlarından toprağın hasretle beklediği bir damla su toprağın bağrına düşer; toprak onu kana kana emer. Su kimi zaman sessizce kaybolur, kimi zaman coşkun bir nehrin yolcusu olur. Kaynağında saf, berrak, temizdir. Ama yol aldıkça dağları aşar, taşlara çarpar, vadilerden süzülür; hırçınlaşır, kirlenir, sonra yeniden arınır. Tıpkı insan gibi…
Bir damlanın yolculuğu bize şunu fısıldar:
“Her damla, okyanusun haberini taşır.”
Geçtiği her yerde iz bırakır; dere olur, nehir olur, sel olur… Ama tek bir derdi vardır: Özüne kavuşmak. Okyanusa varmak. Sonsuzluğun içinde kaybolarak yeniden var olmak.
Necip Fazıl da sudaki hikmetleri şöyle dile getirir:
Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.
İnsanlar habersizken yolların verâsından,
Gökle toprak arası su şaşmaz mecrâsından.
Su kesiksiz hareket, zikir, âhenk, şırıltı;
Akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı.
Kâh susar, kâh çırpınır, kâh ürperir, kâh çağlar;
Hayat Bir Damla Sudur; İnsan da Öyle…
İnsan da bir damla sudan yaratılmıştır. O damla toprağa düşer, şekillenir, can bulur; sonra dünyaya gelir ve kendi yolculuğuna başlar. Bazen sessiz bir göl gibi dinginleşir, bazen yağmur gibi coşar, bazen sele döner içindeki yüklerle… bazen gelgitler, çalkantılar, dalgalanmalar yaşar içinde. Kimse onu tutamaz, durduramaz; İnsan da öyle tıpkı su gibi yürümek, akmak, özüne doğru ilerlemek için yol almak ister.
Su yerinde durmaz; setler aşar, bentleri yıkar, taşları deler, yol bulur. Kirlenir ama yeniden arınır. Buhar olur, yükseklere çıkar; yağmur olur, yeniden yere döner.
İnsan da böyledir: Öfkelenir, hırçınlaşır, kırar, yıkar ve kirlenir. Ama tövbe ile temizlenir; düşer ama yeniden doğrulur; kaybolur ama hakikatin çağrısıyla yolunu yeniden bulur.
Yüce Allah, bütün canlıları sudan yaratmıştır. Bu ilahî hakikat, yaşamın devamının suya bağlı olduğunu açıkça gösterir. Gökyüzünden içinde nice sırlar taşıyan yağmurun tatlı olması, yeryüzünün tüm canlıları için bir rahmettir.
Denizlerin tuzlu olması ise içindeki canlılar için ilahî bir denge ve korumadır.
Her yağmur damlası bir rahmet mesajı taşır yeryüzüne ve insana. Her akarsu, hayatın yürüyüşünü anlatır. Her okyanus, insanın içindeki sınırsızlığı hatırlatır.
Kıymetli dost,
Bir sonraki yolculuğumda tekrar buluşmak ümit ve duasıyla
Su gibi aziz olun.
Su gibi temiz, Su gibi temizleyin.
Su gibi mütevazı olun; yukarıda durmayın, toprağa değin. Hayat verin, yaşatın.
Yerde kalmayın, ağırlıklarınızdan kurtulun, semaya yükselin.
Rabbim su gibi aziz kılsın bizi.