Kıymetli Dost,
Aşık Veysel'in yüreğinden dökülen şu dizelerle yola çıkarak sizi de yolculuğumuza eşlik etmeye davet ediyorum.
Uzun ince bir yoldayım, Gidiyorum gündüz gece, Bilmiyorum ne hâldeyim, Gidiyorum gündüz gece...
Evet, hepimiz uzun ve ince bir yoldayız. Hayat ile ölüm arasına serilmiş bu yolculukta; yaşadıklarımızla, yaşayamadıklarımızla; sevinçlerimizle, acılarımızla yürümeye devam ediyoruz.
İnsan kalbinde yaslandığında iç sesiyle konuşmaya başlar. Kendine sormaktadır. Hayat ve ölüm arasında uzun ince bir yolun neresindeyim?
Acaba dünyaya gelişimizin gerçek sebebini hiç düşündük mü?
Peşinden sürüklendiğimiz arzular, hırslar, alışkanlıklar bize ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
İnsan bazen durmalı, derin bir nefes almalı. Kalbini dinlemeli, içindeki sesi duymalıdır.
Çünkü en gerçek yolculuk, insanın kendi içine yaptığıdır.
Gelin, kısa bir an için bile olsa kalbimize kulak verelim. Ruhumuzun kanayan yerine bir merhamet dokunuşu yapalım.
Bu yazıda, bizi yeniden kendi özümüze yaklaştıracak bir rehbere kulak vereceğiz: Hazreti Muhammed (s.a.v). Hz. Peygamberimizin aile hayatına.
Onun insanla kurduğu sıcak bağı, merhametle ördüğü yuvayı, hikmetle yönettiği aile ilişkilerini birlikte hissedeceğiz. Çünkü onun yaşama biçimi, yalnızca bir tarih sayfası değil; bugün yitirdiğimiz huzurun anahtarıdır. Kaybettiğimiz Muhammedi ahlak ve Allah’a kulluktur.
Yüreğinize dokunması dileği, duasıyla…
En Hayırlınız Ailesine Hayırlı Olandır
İnsan, yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. Doğduğu andan itibaren bir aidiyet arayışıyla, en küçük toplumsal yapı olan ailede kimliğini bulur. Ancak bugün, modernleşmenin hızlı ve sorgusuz dayatmaları karşısında aile yapımız sarsılmakta, bireyin hem manevi hem ahlaki kimliği zedelenmektedir. İşte bu sebeple, özümüze dönmek, yani dini, kültürel ve geleneksel değerlerimizi yeniden hatırlamak bir zaruret haline gelmiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s), sadece bir lider, bir muallim değil, aynı zamanda ailesine karşı merhametli, anlayışlı ve adaletli bir eş ve babaydı. O, ailede sevgi, saygı ve dayanışma temelli bir iletişim kurarak, bize yalnızca sözleriyle değil davranışlarıyla da örnek oldu. Onun şu mübarek sözü, aile hayatının ne denli değerli olduğunu ortaya koyar:
“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.”
(Tirmizî, Menâkıb, 63)
Hz. Peygamber’in aile içindeki tutumu, ev işlerine katkı sunması, eşlerine danışması, çocuklarıyla oyun oynaması, onların ihtiyaçlarıyla birebir ilgilenmesi; bugünün yabancılaştığı ama aslında insan fıtratına en uygun hayat modelidir. Çünkü aile, insanın şahsiyetini yoğuran ilk ve en güçlü mekteptir.
Efendimiz’in örnek aile yaşantısında sadece bireysel huzur değil, toplumsal dirlik ve düzen de gizlidir. Bugün mutsuz bireyler, sevgisiz eşler, kopuk ilişkiler, güven bunalımı ve adaletsizlikle dolu bir toplum inşa ediyorsak, bunun temel nedeni özümüzden, Peygamberî ölçülerden ve hikmetli değerlerimizden uzaklaşmış olmamızdır.
İşte bu nedenle, “en hayırlı insan” olma vasfı, sadece bireysel başarılarla değil, aile içinde ahlakı, merhameti ve hakkaniyeti yaşatmakla mümkündür. Çünkü aile huzuru, birey huzurunu; birey huzuru ise toplumun dirliğini besler.
Bugün yeniden huzura ulaşmak istiyorsak, ilk adımı kendi evimizin kapısından atmalıyız. Hz. Peygamber’in modelinde saklı olan bu ilahi dengeyi yeniden keşfetmeli; sevgiyle, adaletle ve hikmetle yoğrulmuş bir aile anlayışını hayatımıza taşımalıyız.
Peygamberî Miras: Ailede Eğitim ve Terbiye
Aile, sadece bir barınak değil; şahsiyetin inşa edildiği, ahlakın köklendiği ve maneviyatın yeşerdiği ilk okuldur. Bu okulun en mükemmel rehberi ise, hiç kuşkusuz Hz. Muhammed’dir (s.a.v). Onun aile hayatı, kuru bir otorite ya da sadece duygusal bir bağlılık üzerine değil; eğitim, hikmet ve terbiye ekseninde şekillenmiş sahih bir medeniyet modelidir.
Hz. Peygamber’in evi bir ilim ve irfan mektebiydi. O sadece ailesini değil, tüm ümmeti eğiten bir muallimdi. Söyledikleriyle olduğu kadar, yaşadıklarıyla da ders verirdi. Onun her hali, insanın özündeki iyiliği, ahlâkı ve merhameti ortaya çıkarmaya yönelik bir çağrıydı. Eşlerine karşı son derece anlayışlı, sabırlı ve müşfikti. Hiçbir zaman kaba davranmaz, gönül incitmezdi. Fikirlerine danışır, onlarla istişare eder, görüşlerini dikkate alırdı. Böylece aile içi ilişkide saygı, iletişim ve karşılıklı değer verme kültürünü tesis etmişti.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Andolsun, sizin için; Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Elçisi’nde güzel bir örnek vardır.”
(Ahzab, 33/21)
İşte bu örnekliğin en güzel tezahürlerinden biri de, Hz. Peygamber’in hanımlarına ilmi öğretmesi ve onların bu ilmi toplumla paylaşmalarına zemin hazırlamasıdır. En dikkat çekici örnek Hz. Aişe (r.a)'dir. Sahabe arasında dinî, fıkhî, edebî ve hatta tıbbî bilgisiyle temayüz etmiş, birçok sahabe onun bilgisinden istifade etmiştir. Onun aktarımları, sadece Peygamberimizin ev içi hayatına dair ipuçları sunmakla kalmamış, kadının eğitimdeki yeri konusuna da ışık olmuştur.
Hz. Peygamber’in eğitime verdiği bu önem, yalnızca bireysel gelişimle sınırlı değildi. O, ümmetin geleceğini inşa edecek sağlam bir aile ve toplum yapısı için ilimle, hikmetle ve ahlakla donanmış bireyler yetiştirilmesini şart koşmuştur. Kadın-erkek ayrımı yapmadan, her bireyin bilgiye ulaşmasını teşvik etmiş; bir hanımın talebi üzerine kadınlara özel ilim meclisleri kurmuştur. Bu da, onun ne kadar kuşatıcı ve ileri görüşlü bir eğitim anlayışına sahip olduğunu göstermektedir.
Bugün, yaşadığımız manevi boşluklar, kopuk ilişkiler ve değersizleşen insan algısı, bize bir hakikati tekrar hatırlatıyor: Ahlaklı, merhametli, şuurlu nesiller; ancak Peygamberî bir eğitimle ve metotla yetişir. İnsanın özüne dönüşü, sadece bireysel bir maneviyat arayışı değil, aynı zamanda ailede yeniden "terbiye" kavramını inşa etmekle mümkündür.
Kıymetli dost, yolculuğumuz, Hz. Peygamber'in yolunun bizleri buluşturacağı duraklarda ve öze yaklaştıracak hayat ışığıyla devam edecek. Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere…
Esen kalın.