Kıymetli Dost,
İnsan, zamanın akrep ve yelkovan arasında öğüttüğü gecenin en karanlık anını bekler. O anı anlayacak tek şey sessizliktir; tek dostu ise yalnızlık. Kendisiyle baş başa kalmak için kaçar herkesten. Âlemden âleme, gönülden gönüle, kalpten kalbe uzanan bir yolculuğun vagonundadır artık. Her yola çıkışında, insanı içine çeken tarihin, kültürün, inancın ve ruhun coğrafyasında kendini arar: Kimliğini, özünü, ruhunu…
Bu yolculukta insan, kendine en yakın olana tutunur; dirliğe çıkaracak ipe sarılır, selamete ulaşmak için çırpınır. Oysa yolunu aydınlatacak ışık, aslında hep içindedir. Kalbine yaslanıp içine dönse, karanlıklar aydınlığa kavuşacaktır. İnsan, hayatta hep mutlu olmak ister. Fakat mutluluk hep kaçar ve ardından kovalamaca başlar. Oysa göz ardı ettiğimiz bir hakikat var: Aile içinde yaşanan güvenli yuvalar. O yuvada birlikte yaşadıklarımız mutluysa biz de mutluyuz; onlar mutsuzsa biz de mutsuzuz.
İşte o mutluluğun formülünü insanlığa örnek, rehber ve önder olan Hz. Muhammed (s.a.v.), asırlar önce yaşayarak, anlatarak, izah ederek bize sunmuştur. Bu yazımızda, O’nun çocuklara olan sevgi ve ilgisini birlikte anlamaya çalışacağız.
Keyif ve muhabbetle, iyi okumalar dilerim.
Sevgide ve İlgide Eşsiz Bir Örnek
Bir çocuğun bakışında saklıdır sevgiye duyulan ihtiyaç… Küçük bir yüreğin acısını fark etmek, ona merhametle dokunmak; işte gerçek bir rehberin farkıdır bu. Asırlar öncesinden gelen bir tebessüm, hâlâ kalpleri ısıtıyorsa, o tebessümde Peygamber’in sevgisi ve ruhu vardır…
O, bir merhamet peygamberiydi…
Aynı zamanda bir baba,
bir dede,
bir rehberdi.
Mübarek yüzü hiçbir zaman çocuklara karşı asılmazdı; onları kınamaz, kırmaz, azarlamaz, zorlamazdı.
Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) yanında uzun yıllar hizmet eden Hz. Enes (r.a) şöyle anlatır:
“Allah Rasûlü’ne on yıl hizmet ettim. Bana bir kere bile ‘öf’ demedi. Yaptığım bir iş hakkında hiçbir zaman ‘Niçin böyle yaptın?’ ya da ‘Şöyle yapsaydın’ dediğini duymadım. Bir işi güzel yapamadığımda bana kızmaz, beni kınamazdı. Ben Allah Rasûlü’nün yüzünün asıldığını bile görmedim.”
Allah Rasûlü, çocukların şahsiyetine saygı gösterir, onlara iltifatta bulunurdu. Kimi zaman giydikleri kıyafetleri över, hasta olduklarında ziyaretlerine giderdi. Onlarla sadece ilgilenmekle kalmaz, birlikte güler, oynar, kucaklar, şakalaşır, sevgi dolu bir baba gibi davranırdı. Sevgisini göstermekten asla çekinmezdi. Bir gün torunları sırtındayken onları düşürmemek için secdesini uzattı. Çünkü bilirdi ki, sevgi bir eğitimdir; şefkat bir kişilik inşasıdır. Kimi zaman çocuklarla yarışır, kimi zaman onların dertlerini dinlerdi.
Ya Eba Umeyr, ne oldu Umeyr’e?”
Medine’nin tozlu sokaklarında bir sessizlik vardı o sabah. Güneş henüz yükselmemişti ama küçük Ebu Umeyr’in gözleri çoktan uyanmıştı. Ellerinde tuttuğu minik kuşun birkaç tüyüne kilitlenmiş bakışları, yüreğine çöken hüznü tarif etmeye yetiyordu. Umeyr artık ötmezdi…
Tam o sırada, sokak başında tanıdık bir siluet belirdi. Gülümsemesiyle kalpleri yumuşatan, bakışıyla dertleri unutturan biriydi bu. Hz. Peygamber, Ebu Umeyr’in yanına eğildi, göz hizasına indi. Çocuğun gözlerindeki hüznü gördü, ama onu ağlatan kuşun adını da unutmadı.
“Ya Eba Umeyr, ne oldu Umeyr’e?” Küçük kuşa ne oldu. dedi tebessümle. Zeyd’i güldürdü.
Bu söz, bir başsağlığı cümlesinden çok daha fazlasıydı. Bir çocuğun dünyasına inmenin, onun acısını paylaşmanın, onu ciddiye almanın en zarif haliydi. Ebu Umeyr’in gözleri parladı, dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. Çünkü onu anlayan biri vardı. Çünkü onun kuşu, bir peygamberin dilinde isim bulmuştu. Hz Peygamber Zeyd’i kucağına aldı, saçını okşadı ve öptü. Küçük bir yüreği onarmıştı, bir çocuğun acısına ortak olmuştu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kimin çocuğu varsa, onunla çocuklaşsın.”
(İbn Asakir, Tarihu Dımeşk)
Bu söz, çocuğun seviyesine inerek onu anlamanın ve rehberlik etmenin en temel ilkelerindendir. O, çocukları ciddiye alır, onları anlamaya ve doğru yönlendirmeye büyük önem verirdi. Bu anlayış, onun terbiyesinde yetişen sahabilere de yansımıştı. Bir gün Halife Hz. Ömer (r.a.), bir valisini kabul etti. Vali adayı, evrakları teslim ederken odaya küçük bir çocuk girdi ve doğruca Hz. Ömer’in kucağına oturdu. Halife, çocuğu sevdi, okşadı ve öptü.
Vali adayı bu durumu yadırgamış olacak ki şöyle dedi:
“Ey Emîru’l-Mü’minîn! Siz çocukları sever ve öper misiniz? Benim dokuz çocuğum var; hiçbirini şimdiye kadar kucağıma almadım.”
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) şöyle karşılık verdi:
“Ver bakayım elindeki valilik evrakını.”
Vali adayından evrakı alır, oracıkta yırtar ve şöyle der:
“Kendi öz evlâdına merhamet etmeyen biri, halkımıza nasıl merhamet eder? Seni valilik görevinden azlediyorum.” insanlara merhametli davranmak, müslümanlığın temel prensiplerindendir.
Çocuklara gösterilen sevgi, yalnızca bir duygu değil; aynı zamanda bir eğitimdir, bir kişilik inşasıdır. Efendimizin çocuklara olan yaklaşımı, bugünün pedagojik ilkelerine ışık tutacak kadar özlü ve etkileyicidir.
Kıymetli dost, vakit ayırıp benimle bu yolculuğa eşlik ettiğin için şükranlarımı sunarım. Bir sonraki yolculuğumuzda tekrar buluşuncaya kadar Allah’a emanet olun.