Salih Nurettin Çevik
Köşe Yazarı
Salih Nurettin Çevik
 

İNSANIN ÖZÜNE DÖNÜŞÜ –21 Gerçek, senin özünde saklıdır

Kıymetli Dost, Yalnızlık insana ağır bir yüktür. İnsan, gönlüne yakın bir dost, bir yoldaş arar. Nazım Hikmet ne güzel anlatır bu hâli: "O gider, bu gider, şu gider. Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın." Ey dost, her yola revan oluşumda çağrıma kulak verdin; gözlerinin feriyle, gönlünün sesiyle yoldaşlık ettin. Mekânlar uzak olsa da, gözler birbirini görmese de, gönüller satırların içinde, kelimelerin dilinde buluştu. Uzun zamandır kalemin ışığında, gönlün muhabbetinde birlikte seyrediyoruz. Zaman her gün önümüze engeller çıkarıyor ama biz yine yol arıyor, yol yürüyor, yol gidiyoruz. Ve işte yine bir yolculuk sabahındayız. Gönül treni kalbinin kapısında durdu. Aç kapılarını, uzat elini; gel, birlikte âlemden âleme seyre çıkalım. Gönülleri bir, omuzları bir olana yol; can olur, canan olur. Güzel kalplerin sıcaklığında, gözlerin ışığında, avuçların duasında, umudun kanatlarında bir yolculuk daha başlıyor. Hazırsan çıkalım. Uzaklaşalım kalbimizi yoran arzulardan, kulaklarımızı tırmalayan gürültülerden. Huzur iklimine, can bulmaya gidelim. Hayatın Yolculuğu Hayatın yolculuğunda zaman, su gibi akıp gider; geride ise derin izler bırakır. Her geçen gün, pişmanlıklar ve keşkelerle yeni bir hikâye yazar bize. İnsan, bu zaman tünelinde durmaksızın bir hakikatin izini sürer. Dünya önüne nice tatlar, lezzetler, eğlenceler serse de kalp bunlarla tatmin olmaz. İçten bir ses fısıldar: "Ararsan bulacaksın." Ve biliriz ki bulanlar, hep arayanlar olmuştur. İnsanlık bir yolculukla başladı: Ruh yaratıldı, bedene giydirildi ve dünya hayatı başladı. Bu yolculuk hâlâ devam ediyor. Yol, ayakların altında sürekli akıyor; insanı bir yerden başka bir yere ulaştırıyor. Fakat insan, her ulaştığı yerde yeni bir menzil arıyor. Çünkü gönlünde, bulmak istediği bir yer, varmak istediği bir huzur diyarı var. İnsan için kabullenmek çetin bir yokuştur. Her kes çıkamaz o yokuştan. Kimi içinde bulunduğu hali kabullenemez, kimi bulunmadığı hali, kimi olduğunu kabullenmek kimi olmadığını, kimi yaşadığını kabullenmez kimi yaşamadığını. hasılı insan nerede değilse en çok orada olmayı diler. Bu karmaşa insanı hep yormuş ve bir arayışa itmiştir. Zamanla dışarıda bulamadığı aradığını kendi iç âleminde aramaya başlar. Kulaklarında çınlayan o kutsi sese erişmek, kalbindeki özlemin sahibini bulmak ister. Ruhunu kuşatan güzelliği arar. Bu yüzden nerede bir güzellik görse, nerede hoş bir ses duysa, gönlünde yankılar oluşur; farkında olmadan ona yönelir. İç âlemine doğru yolculuğa çıkma hissi bedenini sarar, kalbi titrer ve yolculuk başlar. Bu, insanın kendi varoluşunu anlama ve özünü keşfetme çabasıdır. Zaman zaman dünyanın gürültüsünden uzaklaşıp içine dönen insan. Ruhunu saran sarmaşıkları, nefsin ve dünyevî arzuların kalpte kurduğu putları kırmak ister. İbrahim gibi, o putları paramparça etmeyi diler. Dünyanın geçici zevklerinden arınmayı, benliğin kalın perdelerini yırtmayı ister. Bu çaba, onu yavaş yavaş özüyle, fıtratıyla ve yaratılış gayesiyle buluşturur. Bu içsel yolculuk, insanı kendiyle yüzleşmeye ve varoluşunun sırlarına dokunmaya davet eder. Bu yolun erleri, sabırla, sevgiyle ve teslimiyetle yürür. Çünkü insan, ancak içindeki engelleri aştığında hakikate ulaşabilir. Yolculuk tamamlandığında kemale erer. Mevlânâ ne güzel söyler: "Kendi içine dön ve orada hakikati ara. Çünkü gerçek, senin özünde saklıdır." İnsan gözlerindeki perdeyi kaldırarak. Ruhunun aynasına bakmalıdır. Kendini görmeli, kendini tanımalı ve kendini anlamalıdır. Gecenin en sessiz anında yola revan olmalıdır. Çünkü yol, arayana görünür; yolculuk, arayanı alır götürür aradığına. Her şeyden arınarak huzura vardığında yüzde bir tebessüm gönlü huzur sarar, eller gecenin en sessiz anında dua için açılır: "Rabbim, ben geldim. Huzuruna geldim kalbimi saran sarmaşıklardan, putlardan, kibirden arınmak, beni kulluğuna kabul etmen için geldim. Rabbim Beni huzuruna kabul ettiğin için, benimle hemhal olduğun, ellerimi sana açma fırsatını verdiğin için, dillerimin bağını çözerek sana yakarma fırsatını verdiğin için, sana sonsuz hamd ve şükrederim. Rabbim bizlere içimize dönmeyi, orada saklı olan hakikati görebilmeyi nasip eyle. Bizi nefsimizin sarmaşıklarından, zamanın girdabından, dünya sevdasının karanlıklarından kurtarıp özümüzle buluştur. Bizi Sana kul, ailelerimize emanetçi, hayata karşı sorumlu kıl…" İçsel Yolculuğun Zirvesi: Kulluğu Hatırlamak İnsan ne zaman içine dönse, aslında Rabbine yaklaşmaya başlar. Fıtratın merkezine yerleştirilmiş olan kulluk bilinci, bu yolculuğun nihai menzilidir. Çünkü kul, özünü ararken Yaratan’ını bulur. Arayış, en nihayetinde Allah’a dönüş demektir. "Ben cinleri ve insanları, yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zâriyât, 56) Bu ayet, hem varlık sebebimizi hem de yolculuğumuzun yönünü açıkça gösterir. O hâlde, içsel yolculuğun en hakiki sonucu, gerçek kulluk bilincine ulaşmaktır. Kalp boşluk kabul etmez; boş bulduğunda hemen dünya sızar içine. İnsan için kabullenmek çetin bir yokuştur. Kimi, bulunduğu hâli; kimi bulunmadığı hâli kabullenemez. Kimi olduğu hâli; kimi olamadığı hâli… Kimi yaşadığını kabullenemez, kimi yaşayamadığını… Hasılı insan, nerede değilse en çok orada olmayı ister. Kulluk Bilinci: Teslimiyet, Tevekkül ve Tezkiye Kulluk; sadece ibadet etmek değil, bir yaşayış biçimi, bir duruş, bir teslimiyet hâlidir. Kalbin Allah’a tam güven duyması, nefsin dizginlenmesi, her hâlükârda hamd ve şükürle O’na yönelmesidir. Bu nedenle içsel yolculuk, aynı zamanda bir tezkiye —yani arınma— sürecidir. Bu süreçte: Zihin, dünya meşgalesinden arındırılır, Kalp, Allah’ın sevgisiyle beslenir, Benlik, kibir ve bencillikten temizlenir. Böylece insan, kulluğun farkına varır. Kendini bilir, nefsini tanır. Ve nefsini tanıyan, Rabbini tanımaya başlar. Nefsinin acziyetini ve hiçliğini idrak eden kişi, bir terbiyeciye; yani Rabb’e muhtaç olduğunu anlar. Bu acziyet içinde ‘ben’ demenin ne kadar boş olduğunu fark eder. Muhtaç olduğu Rabb’ini aramaya, O’na yönelmeye başlar. Ve O’na kul olmaya koşar… Veda ve Dua ile Bir yolculuğun daha sonuna geldik. Beni sabırla zihninizde, gözlerinizin ferinde, ve en kıymetlisi zamanınızın değerli anlarında gönül coğrafyanızda misafir ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunarım. Bir sonraki yolculuğumuzda yine birlikte olmayı ümit eder, sizi ve sevdiklerinizi Allah’a emanet ederim.    
Ekleme Tarihi: 12 Ağustos 2025 -Salı
Salih Nurettin Çevik

İNSANIN ÖZÜNE DÖNÜŞÜ –21 Gerçek, senin özünde saklıdır

Kıymetli Dost,
Yalnızlık insana ağır bir yüktür. İnsan, gönlüne yakın bir dost, bir yoldaş arar. Nazım Hikmet ne güzel anlatır bu hâli:
"O gider, bu gider, şu gider. Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın."

Ey dost, her yola revan oluşumda çağrıma kulak verdin; gözlerinin feriyle, gönlünün sesiyle yoldaşlık ettin. Mekânlar uzak olsa da, gözler birbirini görmese de, gönüller satırların içinde, kelimelerin dilinde buluştu.

Uzun zamandır kalemin ışığında, gönlün muhabbetinde birlikte seyrediyoruz. Zaman her gün önümüze engeller çıkarıyor ama biz yine yol arıyor, yol yürüyor, yol gidiyoruz.

Ve işte yine bir yolculuk sabahındayız. Gönül treni kalbinin kapısında durdu. Aç kapılarını, uzat elini; gel, birlikte âlemden âleme seyre çıkalım.

Gönülleri bir, omuzları bir olana yol; can olur, canan olur. Güzel kalplerin sıcaklığında, gözlerin ışığında, avuçların duasında, umudun kanatlarında bir yolculuk daha başlıyor.

Hazırsan çıkalım.

Uzaklaşalım kalbimizi yoran arzulardan, kulaklarımızı tırmalayan gürültülerden. Huzur iklimine, can bulmaya gidelim.

Hayatın Yolculuğu

Hayatın yolculuğunda zaman, su gibi akıp gider; geride ise derin izler bırakır. Her geçen gün, pişmanlıklar ve keşkelerle yeni bir hikâye yazar bize.

İnsan, bu zaman tünelinde durmaksızın bir hakikatin izini sürer. Dünya önüne nice tatlar, lezzetler, eğlenceler serse de kalp bunlarla tatmin olmaz. İçten bir ses fısıldar:
"Ararsan bulacaksın."
Ve biliriz ki bulanlar, hep arayanlar olmuştur.

İnsanlık bir yolculukla başladı: Ruh yaratıldı, bedene giydirildi ve dünya hayatı başladı. Bu yolculuk hâlâ devam ediyor. Yol, ayakların altında sürekli akıyor; insanı bir yerden başka bir yere ulaştırıyor. Fakat insan, her ulaştığı yerde yeni bir menzil arıyor. Çünkü gönlünde, bulmak istediği bir yer, varmak istediği bir huzur diyarı var.

İnsan için kabullenmek çetin bir yokuştur. Her kes çıkamaz o yokuştan. Kimi içinde bulunduğu hali kabullenemez, kimi bulunmadığı hali, kimi olduğunu kabullenmek kimi olmadığını, kimi yaşadığını kabullenmez kimi yaşamadığını. hasılı insan nerede değilse en çok orada olmayı diler. Bu karmaşa insanı hep yormuş ve bir arayışa itmiştir.

Zamanla dışarıda bulamadığı aradığını kendi iç âleminde aramaya başlar. Kulaklarında çınlayan o kutsi sese erişmek, kalbindeki özlemin sahibini bulmak ister. Ruhunu kuşatan güzelliği arar. Bu yüzden nerede bir güzellik görse, nerede hoş bir ses duysa, gönlünde yankılar oluşur; farkında olmadan ona yönelir.

İç âlemine doğru yolculuğa çıkma hissi bedenini sarar, kalbi titrer ve yolculuk başlar. Bu, insanın kendi varoluşunu anlama ve özünü keşfetme çabasıdır.

Zaman zaman dünyanın gürültüsünden uzaklaşıp içine dönen insan. Ruhunu saran sarmaşıkları, nefsin ve dünyevî arzuların kalpte kurduğu putları kırmak ister. İbrahim gibi, o putları paramparça etmeyi diler. Dünyanın geçici zevklerinden arınmayı, benliğin kalın perdelerini yırtmayı ister. Bu çaba, onu yavaş yavaş özüyle, fıtratıyla ve yaratılış gayesiyle buluşturur.

Bu içsel yolculuk, insanı kendiyle yüzleşmeye ve varoluşunun sırlarına dokunmaya davet eder. Bu yolun erleri, sabırla, sevgiyle ve teslimiyetle yürür. Çünkü insan, ancak içindeki engelleri aştığında hakikate ulaşabilir. Yolculuk tamamlandığında kemale erer.

Mevlânâ ne güzel söyler:
"Kendi içine dön ve orada hakikati ara. Çünkü gerçek, senin özünde saklıdır."

İnsan gözlerindeki perdeyi kaldırarak. Ruhunun aynasına bakmalıdır. Kendini görmeli, kendini tanımalı ve kendini anlamalıdır. Gecenin en sessiz anında yola revan olmalıdır. Çünkü yol, arayana görünür; yolculuk, arayanı alır götürür aradığına.

Her şeyden arınarak huzura vardığında yüzde bir tebessüm gönlü huzur sarar, eller gecenin en sessiz anında dua için açılır:

"Rabbim, ben geldim. Huzuruna geldim kalbimi saran sarmaşıklardan, putlardan, kibirden arınmak, beni kulluğuna kabul etmen için geldim. Rabbim Beni huzuruna kabul ettiğin için, benimle hemhal olduğun, ellerimi sana açma fırsatını verdiğin için, dillerimin bağını çözerek sana yakarma fırsatını verdiğin için, sana sonsuz hamd ve şükrederim.

Rabbim bizlere içimize dönmeyi, orada saklı olan hakikati görebilmeyi nasip eyle. Bizi nefsimizin sarmaşıklarından, zamanın girdabından, dünya sevdasının karanlıklarından kurtarıp özümüzle buluştur. Bizi Sana kul, ailelerimize emanetçi, hayata karşı sorumlu kıl…"

İçsel Yolculuğun Zirvesi: Kulluğu Hatırlamak

İnsan ne zaman içine dönse, aslında Rabbine yaklaşmaya başlar. Fıtratın merkezine yerleştirilmiş olan kulluk bilinci, bu yolculuğun nihai menzilidir. Çünkü kul, özünü ararken Yaratan’ını bulur. Arayış, en nihayetinde Allah’a dönüş demektir.

"Ben cinleri ve insanları, yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım."
(Zâriyât, 56)

Bu ayet, hem varlık sebebimizi hem de yolculuğumuzun yönünü açıkça gösterir. O hâlde, içsel yolculuğun en hakiki sonucu, gerçek kulluk bilincine ulaşmaktır.

Kalp boşluk kabul etmez; boş bulduğunda hemen dünya sızar içine. İnsan için kabullenmek çetin bir yokuştur. Kimi, bulunduğu hâli; kimi bulunmadığı hâli kabullenemez. Kimi olduğu hâli; kimi olamadığı hâli… Kimi yaşadığını kabullenemez, kimi yaşayamadığını… Hasılı insan, nerede değilse en çok orada olmayı ister.

Kulluk Bilinci: Teslimiyet, Tevekkül ve Tezkiye

Kulluk; sadece ibadet etmek değil, bir yaşayış biçimi, bir duruş, bir teslimiyet hâlidir. Kalbin Allah’a tam güven duyması, nefsin dizginlenmesi, her hâlükârda hamd ve şükürle O’na yönelmesidir.

Bu nedenle içsel yolculuk, aynı zamanda bir tezkiye —yani arınma— sürecidir. Bu süreçte:

  • Zihin, dünya meşgalesinden arındırılır,
  • Kalp, Allah’ın sevgisiyle beslenir,
  • Benlik, kibir ve bencillikten temizlenir.

Böylece insan, kulluğun farkına varır. Kendini bilir, nefsini tanır. Ve nefsini tanıyan, Rabbini tanımaya başlar.

Nefsinin acziyetini ve hiçliğini idrak eden kişi, bir terbiyeciye; yani Rabb’e muhtaç olduğunu anlar. Bu acziyet içinde ‘ben’ demenin ne kadar boş olduğunu fark eder. Muhtaç olduğu Rabb’ini aramaya, O’na yönelmeye başlar. Ve O’na kul olmaya koşar…

Veda ve Dua ile

Bir yolculuğun daha sonuna geldik. Beni sabırla zihninizde, gözlerinizin ferinde, ve en kıymetlisi zamanınızın değerli anlarında gönül coğrafyanızda misafir ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunarım.

Bir sonraki yolculuğumuzda yine birlikte olmayı ümit eder, sizi ve sevdiklerinizi Allah’a emanet ederim.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.