Salih Nurettin Çevik
Köşe Yazarı
Salih Nurettin Çevik
 

Rızık Peşinde Bir Yolculuk – 3 “Hangi Yol Daha Çetin?”

Kıymetli dost, Saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalarken… biz bu kovalamacanın neresindeyiz? Ortasında mı, ardında mı, yoksa önünde mi? Zamanın fırtınasına kapılmış bir yolcuyuz hepimiz. Bazen tutunacak bir dal arar, bazen yorgun bedenimiz ve ruhumuzla hikmetli yolların izini süreriz. Yol çetin bir sınavdır. Kimi zaman ay ışığıyla yürürsün, kimi zaman kalbinle. Bazen aklın eşlik eder, bazen hislerin. Yolculukta gökyüzü arkadaşındır; ay, yıldız, gece ve gündüz … Yazın sıcak akşamlarıyla karşılar, kışın beyaz örtüsüyle uğurlar. Yasemin kokularıyla sarar, sonbaharın hüznüyle örter üzerini. Her mevsim ruhun yolculuğuna eşlik eder. Sonbaharın ortasında bulursun kendini; sararmış yapraklar gibi düşersin gözden, gönülden, rahmetten. Yorgun gönüllerin ve kırık kalplerin arasında, uzanacak merhametli bir eli beklersin. Sonra bir an gelir, baharın çiçekleri gibi yeniden yeşerir içindeki sevinç. Huzurun meltemi sarar bedenini. Ama yine de yolculuk fırtınasız olmaz. İçinde patlamaya hazır duygular, dinmeyen düşünce gürültüleri, gözlerinde tükenmeyen bir hasret… Yollar buz keser, adımlar ağırlaşır. Her yorgunluk bir sığınak aratır insana. Bazen o sığınak dört duvar değil, dört damla gözyaşıdır. Bazen bir dua, bir secde ya da sessizce edilen bir yakarıştır. Ve sonunda içsel bir huzura kavuştuğunda, fırtınanın ardından gelen sessizlikte artık dil değil kalp konuşur. Aklın değil ruhun, sözlerin değil sükûtun… O an her şey yerli yerine oturur. Kaybolduğumuzda aslında neyi yitirdiğimizi, bulduğumuzda ise gerçekten neyi kazandığımızı anlarız. Yolculuk sadece “bulmak” değildir; aynı zamanda kendimizle tanışma sürecidir. İçimizdeki aleme atılan her adım, bize yabancı görünse de aslında en tanıdık yolculuktur. Çünkü insanın ruhu, orada doğmuştur. Hazırsan, doğduğumuz öze doğru gidiyoruz. Özün bize açtığı yolda nasibimizi aramaya, onu bulmaya ve almaya gidiyoruz. Rızkın Peşinde Yolculuğumuz başlıyor… Ama bu kez sadece lokmanın değil, hikmetin peşindeyiz. Helalin Yolu Zor, Haramın Yolu Kolaydır Her yolculuk bize bir sırrın kapısını aralar. Asıl yolculuk şehirler arasında değil, insanın kendi özüne doğru olandır. Her sabah yeni bir imtihanla başlar. Önümüze rızık kapıları açılır; hangi kapıdan gireceğimiz ise bize bırakılmıştır. Helal rızık kapılarının yolları engebeli ve zordur. Emek ister, sabır ister. Ama sonunda huzur ve selamet vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Allah buyurur: “Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter. Allah buyruğunu mutlaka gerçekleştirir. Allah, her şey için belli bir ölçü koymuştur.” (Talâk, 3) Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’de şöyle der: “Rızıklar denizini, bir testiye dökecek olsan, ne kadarını alır? Ancak onun istiâbı kadar… Yani her mahlûkun ancak kendine takdir olunan nasibi…” Testinin hacmi, kalbinin niyetiyle şekillenir. Rızkı gönderen O’dur. Bizim koşmamız gereken, rızkı değil; Rezzâk’ın hoşnutluğudur. Haram kazanç kapıları ise sonuna kadar açıktır. Kolaydır; ne terletir, ne yorar. İşte imtihan da burada başlar. İnsan, ailesine daha iyi bir hayat sunma arzusuyla kolay yolu seçerse, nefsin gemlerini elinde tutamaz. Hırslar, doyumsuzluklar ve bitmeyen istekler insanı sarar. Rabbimiz insanlığa şöyle nidâ eder: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanından yiyin, şeytanın adımlarına tâbi olmayın. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O size kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 2/168-169) “Helal rızık, sadece bir inanç meselesi değil; bir insanlık onurudur.” Burada dikkat çekici olan şudur: Ayet yalnızca mü’minlere değil, bütün insanlara seslenmektedir. Helâl kazanmak ve helâl yemek, insanlık için bir sınavdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Helâl rızık için çalışarak yorulup geceleyen kimseye cennet vâcib olur. O kimse, Allah Teâlâ kendisinden razı olduğu halde gecelemiş olur.” Helal rızık yolunda peygamberler, bize ayna gibidir. Onların sabrı, tevekkülü ve alın teri, bu yolun en berrak rehberleridir. Veda Kıymetli dost, Her yolculuk bir dua ile başlar, bir tefekkürle biter. Biz de bu satırlarla bir dua bırakıyoruz ardımızda. Bir yolculuğumuzun daha sonuna geldik. Her yol bize sabrı, rızkın peşindeki hikmeti öğretir. Rızık; hangi kuşun kanadında, Rızık, görünmeyen bir elin dokunuşudur; bazen bir tebessümde, bazen bir sabırda gizlidir.” hangi balığın ağzında, hangi insanın duasında, hangi elin emeğinde, hangi ağacın gölgesindedir bilemeyiz. Ama şunu biliriz ki: Arayan bulur. Ve bulanların hepsi, aramaya devam edenler olmuştur. Bir sonraki “Rızkın Peşinde Yolculuk” yürüyüşümüzde bizleri nelerin beklediğini birlikte göreceğiz. Yolumuz dikenli olsa da, niyetimiz gül bahçesidir. Rabbim, her adımımıza bereket, her niyetimize hikmet versin.” Selam ve dua ile…
Ekleme Tarihi: 28 Ağustos 2025 -Perşembe
Salih Nurettin Çevik

Rızık Peşinde Bir Yolculuk – 3 “Hangi Yol Daha Çetin?”

Kıymetli dost,

Saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalarken… biz bu kovalamacanın neresindeyiz? Ortasında mı, ardında mı, yoksa önünde mi?

Zamanın fırtınasına kapılmış bir yolcuyuz hepimiz. Bazen tutunacak bir dal arar, bazen yorgun bedenimiz ve ruhumuzla hikmetli yolların izini süreriz.

Yol çetin bir sınavdır. Kimi zaman ay ışığıyla yürürsün, kimi zaman kalbinle. Bazen aklın eşlik eder, bazen hislerin. Yolculukta gökyüzü arkadaşındır; ay, yıldız, gece ve gündüz … Yazın sıcak akşamlarıyla karşılar, kışın beyaz örtüsüyle uğurlar. Yasemin kokularıyla sarar, sonbaharın hüznüyle örter üzerini.

Her mevsim ruhun yolculuğuna eşlik eder. Sonbaharın ortasında bulursun kendini; sararmış yapraklar gibi düşersin gözden, gönülden, rahmetten. Yorgun gönüllerin ve kırık kalplerin arasında, uzanacak merhametli bir eli beklersin.

Sonra bir an gelir, baharın çiçekleri gibi yeniden yeşerir içindeki sevinç. Huzurun meltemi sarar bedenini.
Ama yine de yolculuk fırtınasız olmaz. İçinde patlamaya hazır duygular, dinmeyen düşünce gürültüleri, gözlerinde tükenmeyen bir hasret… Yollar buz keser, adımlar ağırlaşır.

Her yorgunluk bir sığınak aratır insana. Bazen o sığınak dört duvar değil, dört damla gözyaşıdır. Bazen bir dua, bir secde ya da sessizce edilen bir yakarıştır.

Ve sonunda içsel bir huzura kavuştuğunda, fırtınanın ardından gelen sessizlikte artık dil değil kalp konuşur. Aklın değil ruhun, sözlerin değil sükûtun… O an her şey yerli yerine oturur.

Kaybolduğumuzda aslında neyi yitirdiğimizi, bulduğumuzda ise gerçekten neyi kazandığımızı anlarız.

Yolculuk sadece “bulmak” değildir; aynı zamanda kendimizle tanışma sürecidir. İçimizdeki aleme atılan her adım, bize yabancı görünse de aslında en tanıdık yolculuktur. Çünkü insanın ruhu, orada doğmuştur.

Hazırsan, doğduğumuz öze doğru gidiyoruz. Özün bize açtığı yolda nasibimizi aramaya, onu bulmaya ve almaya gidiyoruz.

Rızkın Peşinde Yolculuğumuz başlıyor… Ama bu kez sadece lokmanın değil, hikmetin peşindeyiz.

Helalin Yolu Zor, Haramın Yolu Kolaydır

Her yolculuk bize bir sırrın kapısını aralar. Asıl yolculuk şehirler arasında değil, insanın kendi özüne doğru olandır. Her sabah yeni bir imtihanla başlar. Önümüze rızık kapıları açılır; hangi kapıdan gireceğimiz ise bize bırakılmıştır.

Helal rızık kapılarının yolları engebeli ve zordur. Emek ister, sabır ister. Ama sonunda huzur ve selamet vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Allah buyurur:

“Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter. Allah buyruğunu mutlaka gerçekleştirir. Allah, her şey için belli bir ölçü koymuştur.” (Talâk, 3)

Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’de şöyle der:

“Rızıklar denizini, bir testiye dökecek olsan, ne kadarını alır? Ancak onun istiâbı kadar… Yani her mahlûkun ancak kendine takdir olunan nasibi…” Testinin hacmi, kalbinin niyetiyle şekillenir.

Rızkı gönderen O’dur. Bizim koşmamız gereken, rızkı değil; Rezzâk’ın hoşnutluğudur.

Haram kazanç kapıları ise sonuna kadar açıktır. Kolaydır; ne terletir, ne yorar. İşte imtihan da burada başlar. İnsan, ailesine daha iyi bir hayat sunma arzusuyla kolay yolu seçerse, nefsin gemlerini elinde tutamaz. Hırslar, doyumsuzluklar ve bitmeyen istekler insanı sarar.

Rabbimiz insanlığa şöyle nidâ eder:

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanından yiyin, şeytanın adımlarına tâbi olmayın. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O size kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 2/168-169) “Helal rızık, sadece bir inanç meselesi değil; bir insanlık onurudur.”

Burada dikkat çekici olan şudur: Ayet yalnızca mü’minlere değil, bütün insanlara seslenmektedir. Helâl kazanmak ve helâl yemek, insanlık için bir sınavdır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:

“Helâl rızık için çalışarak yorulup geceleyen kimseye cennet vâcib olur. O kimse, Allah Teâlâ kendisinden razı olduğu halde gecelemiş olur.”

Helal rızık yolunda peygamberler, bize ayna gibidir. Onların sabrı, tevekkülü ve alın teri, bu yolun en berrak rehberleridir.

Veda

Kıymetli dost,

Her yolculuk bir dua ile başlar, bir tefekkürle biter. Biz de bu satırlarla bir dua bırakıyoruz ardımızda.

Bir yolculuğumuzun daha sonuna geldik. Her yol bize sabrı, rızkın peşindeki hikmeti öğretir. Rızık; hangi kuşun kanadında, Rızık, görünmeyen bir elin dokunuşudur; bazen bir tebessümde, bazen bir sabırda gizlidir.” hangi balığın ağzında, hangi insanın duasında, hangi elin emeğinde, hangi ağacın gölgesindedir bilemeyiz.

Ama şunu biliriz ki: Arayan bulur. Ve bulanların hepsi, aramaya devam edenler olmuştur.

Bir sonraki “Rızkın Peşinde Yolculuk” yürüyüşümüzde bizleri nelerin beklediğini birlikte göreceğiz.

Yolumuz dikenli olsa da, niyetimiz gül bahçesidir. Rabbim, her adımımıza bereket, her niyetimize hikmet versin.”

Selam ve dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.