Salih Nurettin Çevik
Köşe Yazarı
Salih Nurettin Çevik
 

Rızık Peşinde Bir Yolculuk – 6 ‘’Hangi Yol Daha Çetin’’?

Kıymetli dost, Zaman deli bir çağlayan gibi sürükler bizi peşinden. Tutunacak bir dal, sığınacak bir liman, selamete ulaştıracak bir yol ararız. Dünya; iyiyi de kötüyü de, sevgiyi de nefreti de, merhameti de zalimliği de içinde barındırır. İnsan, bu karmaşık hayatın içinde hayata tutunmaya ve kendi kimliğini inşa etmeye çalışırken yol ayrımlarına gelir. İşte o anda sorar kendine: Hangi yol özüne kavuşturur, helal rızık kapılarını aralar? Hangi yol kendinden uzaklaştırır, haramın kapılarına sürükler? Rızkın Peşine Yolculuk Başlıyor… Yine bir yolculuğun ateşi düştü gönlüme. Her yolculuk, rızkın hikâyesini; yolun nasibini yazar kaderine. Yol insanı insana, kalbi kalbe, eli ele kavuşturur. Yol vuslata erdirir. Kimisi yolda kaybolur, kimisi yolu tıkar; kimi geri döner, kimi yürümeye devam eder. Kiminin yolunda dağlar büyür, kiminin yolunda yoldaş, sevgili, aşk olur. Kimi de yolunda rızkını bulur. Rızık yalnızca ekmek değil; sabırla, tevekkülle ve gayretle insana nasip olan bir rahmettir.” Şimdi vakit yola revan olma, aradığını arama vaktidir. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Susayanlar suyu aramaz, su da susamışları arar durur.” Nasibi bekletme… Bayezid-i Bestâmî Hazretleri de kulağımıza fısıldar: “Hakikat aramakla bulunmaz; ancak bulanlar hep arayanlardır.” Hayat, baştan sona bir arayıştır. Kaybettiğimiz özü, hakikati, aşkı ve helal rızkı arar dururuz. Gel, bu yolculukta birlikte yürüyelim. Belki senin arayışın benim cevabım olur. Yeter ki umutla kalbin sesine kulak verelim. Kalbin Sesine Kulak Vermek Her yolculuk bir imtihandır: Kimi helale çıkarır, kimi harama sürükler. İnsan, yol ayrımında kalbinin sesini mi dinleyecek, nefsinin mi? İnsanın içinde farklı sesler dolaşır: aklın, nefsin, vicdanın ve gönlün sesi. Çoğu zaman bu gürültü huzursuz eder, kararsız bırakır. Yunus Emre’nin dediği gibi: “Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kâinat dinler.” Vâbisa İbni Ma’bed (r.a.) şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v.) bana buyurdu ki: “İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” “Evet,” dedim. “Kalbine danış. İyilik, öz benliğinin uygun gördüğü ve kalbinin onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye fetva verse bile içinde şüphe uyandıran şeydir.” Hayat yolculuğu, kimi zaman taşlarla döşeli, kimi zaman çiçeklerle süslüdür. Bazen çamurlu, bazen bataklıktır. Yol çağırır; gittiğin yöne seni ulaştırmak ister. Ama hangi yolun sesine kulak vereceğin sana kalmıştır. İnsan, yol ayrımlarında kalbin ya da nefsin sesini dinleyerek kendini bulur. Ve yürüdükçe anlar ki; yolun kendisi, varıştan daha değerlidir. Safa ile Merve Arasında Bir Arayış: Hacer’in Hikmeti Issız bir vadi… Ne gölge var ne su. Hz. İbrahim, Allah’ın emriyle eşi Hacer’i ve henüz süt emen oğlu İsmail’i Mekke’nin kupkuru topraklarına bırakır. Hacer validemiz sorar: “Ey İbrahim! Bizi buraya bırakıp gitmeni sana Allah mı emretti?” Cevabı duyunca kalbinden şu teslimiyet dökülür: “Öyleyse git. Allah bize yeter. O bizi himayesiz bırakmaz.” Bu söz, tarihin en güçlü tevekkül cümlelerinden biridir. Ardından başlar arayış… Safa tepesinden Merve’ye, Merve’den Safa’ya. Yedi kez koşar Hacer validemiz. Her adımda bir dua, her nefeste bir umut… Oğlunun susuzluktan kıvranan hâli, annenin yüreğini dağlar. Ama o durmaz. Çünkü arayış, rahmete açılan kapıdır. Ve işte o anda Allah’ın rahmeti zemzem olarak yerden fışkırır. Bu su sadece İsmail’e değil, tüm insanlığa bir mesajdır: “Arayan bulur. Sabreden kavuşur. Tevekkül eden, rahmete erişir.” Gurbet Yollarında Rızkın Peşinde Yoksulluğun, çaresizliğin ve kaygının gölgesinde nice insanlar rızkın peşine yollara düşmüşlerdi. Evlatlarının geleceği için gurbet yollarına revan olan , ana babalar, dedeler, nineler… Belki bir daha geri dönmeyeceklerini bilerek köylerini, evlerini, yurtlarını geride bırakmış; gözyaşlarını kendilerine azık eylemişlerdi. Anadolu topraklarından gurbete, bilinmeyene uzanan yollar… Şair Faruk Nafiz Çamlıbel gurbeti ne güzel anlatır: “Kaç yıl geçecek böyle hazin, böyle habersiz…” Dillerini, kültürlerini, dinlerini bilmedikleri diyarlara Yaratan’a sığınarak adım attılar. Elleri nasır tuttu, hasretten yüreklerinde sızı kabuk bağladı. Gözlerinden süzülen yaşlar bulut oldu. Özlemleri türkülere ilham verdi: “Gidin bulutlar gidin, yarime selâm edin…” Rızık hasretle yoğrulur; teslimiyet, gayret ve sabırla insana kavuşur. Kaç zaman geçti, kaç mevsim döndü. Gurbetin acısı türkülerde dile geldi: “Gurbet ellerinde kaldım yalınız, Sesime ses katın telli turnalar. Bizim ele uğrar ise yolunuz, Bir haber getirin allı turnalar…” Bekleyenin hasretini turnalara yükleyenler, ufka gözlerini diken evlatlar… Hepsinin hikâyesi aynı gerçeği söyler: Yolculuk insanı büyütür, olgunlaştırır. Murathan Mungan’ın dediği gibi: “Uzak dediğin önce içinde birikir insanın. Sonrası yalnızca yoldur.” Yolun Duası Yol, rızkın kokusunu taşır. Biz o kokunun peşinde yürürken aslında bir duanın izini süreriz: “Rızkın peşinde yürüyen her ayak izine rahmet, Her gözyaşına umut, Her yorgun yüreğe selamet nasip et Ya Rab.” Dünyanın yükünü, çilesini, hasretini omuzlarında taşıyan yollarla büyür insan. O yollar ki diyarları diyarlarla, gönülleri gönüllerle buluşturur. Bazen ayağının altına serilen bir rüzgâr olur, bazen yorgun bir yokuş. Yollar bitmez; sadece değişir. Ve her dönüş, hayatımıza yeni bir hikâye yazar. Kıymetli dost, Gönül soframızda Rabbimizin ikramını, nasibimize düşenleri paylaştık elhamdülillah. Her yolculuk sofrayı bereketlendiriyor, muhabbeti derinleştiriyor. Bir sonraki yolculukta görelim Mevlâ ne ikram edecek… Beraber çıkıp göreceğiz inşallah. Beni gönlünüzde, yüreğinizde ve zamanın en kıymetli anlarında misafir ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizleri rızkın sahibine emanet ediyorum.    
Ekleme Tarihi: 22 Eylül 2025 -Pazartesi
Salih Nurettin Çevik

Rızık Peşinde Bir Yolculuk – 6 ‘’Hangi Yol Daha Çetin’’?

Kıymetli dost,

Zaman deli bir çağlayan gibi sürükler bizi peşinden. Tutunacak bir dal, sığınacak bir liman, selamete ulaştıracak bir yol ararız. Dünya; iyiyi de kötüyü de, sevgiyi de nefreti de, merhameti de zalimliği de içinde barındırır.

İnsan, bu karmaşık hayatın içinde hayata tutunmaya ve kendi kimliğini inşa etmeye çalışırken yol ayrımlarına gelir. İşte o anda sorar kendine:
Hangi yol özüne kavuşturur, helal rızık kapılarını aralar? Hangi yol kendinden uzaklaştırır, haramın kapılarına sürükler?

Rızkın Peşine Yolculuk Başlıyor…

Yine bir yolculuğun ateşi düştü gönlüme. Her yolculuk, rızkın hikâyesini; yolun nasibini yazar kaderine.

Yol insanı insana, kalbi kalbe, eli ele kavuşturur. Yol vuslata erdirir. Kimisi yolda kaybolur, kimisi yolu tıkar; kimi geri döner, kimi yürümeye devam eder. Kiminin yolunda dağlar büyür, kiminin yolunda yoldaş, sevgili, aşk olur. Kimi de yolunda rızkını bulur.

Rızık yalnızca ekmek değil; sabırla, tevekkülle ve gayretle insana nasip olan bir rahmettir.”

Şimdi vakit yola revan olma, aradığını arama vaktidir. Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Susayanlar suyu aramaz, su da susamışları arar durur.”
Nasibi bekletme…

Bayezid-i Bestâmî Hazretleri de kulağımıza fısıldar:
“Hakikat aramakla bulunmaz; ancak bulanlar hep arayanlardır.”

Hayat, baştan sona bir arayıştır. Kaybettiğimiz özü, hakikati, aşkı ve helal rızkı arar dururuz. Gel, bu yolculukta birlikte yürüyelim. Belki senin arayışın benim cevabım olur. Yeter ki umutla kalbin sesine kulak verelim.

Kalbin Sesine Kulak Vermek

Her yolculuk bir imtihandır: Kimi helale çıkarır, kimi harama sürükler. İnsan, yol ayrımında kalbinin sesini mi dinleyecek, nefsinin mi?

İnsanın içinde farklı sesler dolaşır: aklın, nefsin, vicdanın ve gönlün sesi. Çoğu zaman bu gürültü huzursuz eder, kararsız bırakır. Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kâinat dinler.”

Vâbisa İbni Ma’bed (r.a.) şöyle anlatır:
Resûlullah (s.a.v.) bana buyurdu ki:
“İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?”
“Evet,” dedim.
“Kalbine danış. İyilik, öz benliğinin uygun gördüğü ve kalbinin onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye fetva verse bile içinde şüphe uyandıran şeydir.”

Hayat yolculuğu, kimi zaman taşlarla döşeli, kimi zaman çiçeklerle süslüdür. Bazen çamurlu, bazen bataklıktır. Yol çağırır; gittiğin yöne seni ulaştırmak ister. Ama hangi yolun sesine kulak vereceğin sana kalmıştır.

İnsan, yol ayrımlarında kalbin ya da nefsin sesini dinleyerek kendini bulur. Ve yürüdükçe anlar ki; yolun kendisi, varıştan daha değerlidir.

Safa ile Merve Arasında Bir Arayış: Hacer’in Hikmeti

Issız bir vadi… Ne gölge var ne su. Hz. İbrahim, Allah’ın emriyle eşi Hacer’i ve henüz süt emen oğlu İsmail’i Mekke’nin kupkuru topraklarına bırakır. Hacer validemiz sorar:

“Ey İbrahim! Bizi buraya bırakıp gitmeni sana Allah mı emretti?”
Cevabı duyunca kalbinden şu teslimiyet dökülür:
“Öyleyse git. Allah bize yeter. O bizi himayesiz bırakmaz.”

Bu söz, tarihin en güçlü tevekkül cümlelerinden biridir. Ardından başlar arayış… Safa tepesinden Merve’ye, Merve’den Safa’ya. Yedi kez koşar Hacer validemiz. Her adımda bir dua, her nefeste bir umut… Oğlunun susuzluktan kıvranan hâli, annenin yüreğini dağlar. Ama o durmaz. Çünkü arayış, rahmete açılan kapıdır.

Ve işte o anda Allah’ın rahmeti zemzem olarak yerden fışkırır. Bu su sadece İsmail’e değil, tüm insanlığa bir mesajdır:
“Arayan bulur. Sabreden kavuşur. Tevekkül eden, rahmete erişir.”

Gurbet Yollarında Rızkın Peşinde

Yoksulluğun, çaresizliğin ve kaygının gölgesinde nice insanlar rızkın peşine yollara düşmüşlerdi. Evlatlarının geleceği için gurbet yollarına revan olan , ana babalar, dedeler, nineler… Belki bir daha geri dönmeyeceklerini bilerek köylerini, evlerini, yurtlarını geride bırakmış; gözyaşlarını kendilerine azık eylemişlerdi.

Anadolu topraklarından gurbete, bilinmeyene uzanan yollar… Şair Faruk Nafiz Çamlıbel gurbeti ne güzel anlatır:
“Kaç yıl geçecek böyle hazin, böyle habersiz…”

Dillerini, kültürlerini, dinlerini bilmedikleri diyarlara Yaratan’a sığınarak adım attılar. Elleri nasır tuttu, hasretten yüreklerinde sızı kabuk bağladı. Gözlerinden süzülen yaşlar bulut oldu. Özlemleri türkülere ilham verdi:
“Gidin bulutlar gidin, yarime selâm edin…”

Rızık hasretle yoğrulur; teslimiyet, gayret ve sabırla insana kavuşur. Kaç zaman geçti, kaç mevsim döndü. Gurbetin acısı türkülerde dile geldi:

“Gurbet ellerinde kaldım yalınız,
Sesime ses katın telli turnalar.
Bizim ele uğrar ise yolunuz,
Bir haber getirin allı turnalar…”

Bekleyenin hasretini turnalara yükleyenler, ufka gözlerini diken evlatlar… Hepsinin hikâyesi aynı gerçeği söyler: Yolculuk insanı büyütür, olgunlaştırır.

Murathan Mungan’ın dediği gibi:
“Uzak dediğin önce içinde birikir insanın. Sonrası yalnızca yoldur.”

Yolun Duası

Yol, rızkın kokusunu taşır. Biz o kokunun peşinde yürürken aslında bir duanın izini süreriz:

“Rızkın peşinde yürüyen her ayak izine rahmet,
Her gözyaşına umut,
Her yorgun yüreğe selamet nasip et Ya Rab.”

Dünyanın yükünü, çilesini, hasretini omuzlarında taşıyan yollarla büyür insan. O yollar ki diyarları diyarlarla, gönülleri gönüllerle buluşturur. Bazen ayağının altına serilen bir rüzgâr olur, bazen yorgun bir yokuş. Yollar bitmez; sadece değişir. Ve her dönüş, hayatımıza yeni bir hikâye yazar.

Kıymetli dost,

Gönül soframızda Rabbimizin ikramını, nasibimize düşenleri paylaştık elhamdülillah. Her yolculuk sofrayı bereketlendiriyor, muhabbeti derinleştiriyor.

Bir sonraki yolculukta görelim Mevlâ ne ikram edecek… Beraber çıkıp göreceğiz inşallah. Beni gönlünüzde, yüreğinizde ve zamanın en kıymetli anlarında misafir ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizleri rızkın sahibine emanet ediyorum.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.