Kıymetli dost,
Bir hafta daha ömrümüzden akıp gitti. Geride kalan zamanın içinde pişmanlıklarımız da oldu, sevinçlerimiz de… Geriye dönüp baktığımızda ne “ah”larla, nede “vah”larla kaybedecek zamanın olmadığı görülmektedir. Durup kısır döngünün içine sıkışarak kendimizi tüketmenin anlamı yok. Çünkü gönül diliyle buluştuğumuz bu yolculukta biliyorum ki sen de ben de yorgunuz. Ne kuyudaki Yusuf’un teslimiyeti, ne de Eyyûb’un sabrı var üzerimizde. Yine de her düşüşümüzden sonra kalkıp yola revan olduk; kalbimizdeki aşkla, Rabbimize olan güvenimizle… kendimizi kendimizde bulduk.
Haydi o hâlde, silkelen! Kıyama kalk! Gönül trenimiz yeni bir yolculuğa daha çıkıyor. Bugün heybemize düşenleri yolculuğumuzda birlikte nasiplenelim.
Doğru Yol, Rızıkla Buluşturur
İnsan, bu dünyada varlığını sürdürebilmek için çalışmak, çabalamak ve gayret göstermek zorundadır. Yaşamın en temel gereksinimi olan besin, yalnızca bedenin değil, insan onurunun da bir sınavıdır. Bu ihtiyacı karşılamak, sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur. Ter dökerek, emek vererek, hak ederek kazanılan her lokma; insanın hem ruhunu hem de vicdanını besler.
Allah, her insana farklı meziyetler ve kabiliyetler vermiştir. Kişi bu becerileri geliştirip helal yoldan kullanırsa, hem dünyasını hem de ahiretini mamur eder. Zamanla bu yetenekler mesleğe dönüşür; insan, emeğiyle rızkını temin ederken aynı zamanda kulluğunu da yerine getirir.
İlk insandan son Peygamber’e kadar bütün peygamberler, insanlara hem kulluğu hem de helal kazancı öğretmişlerdir. Allah, peygamberlerine meslekler ve beceriler kazandırmış; onlar da ümmetlerine örnek olmuşlardır. Bu ilahi öğretinin başlangıcı, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’le olmuştur. Ona bütün eşyanın isimleri öğretilmiş; yeryüzüne indikten sonra tarımla ve hayvancılıkla uğraşarak rızkını temin etmeye başlamıştır. Hz. Âdem, bu yönüyle bütün mesleklerin babası kabul edilir.
Çalışmak ve helal yoldan kazanmak, dinimizde kutsal sayılmıştır. Çünkü dünya hayatında çalışana karşılığını vermek, Allah’û Teâlâ’nın adaletindendir. Necm Sûresi 39-41. ayetinde şöyle buyrulur:
“İnsan ancak çalıştığının çabasının karşılığını elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.”
Bu ayet, çalışıp emek veren ile tembel tembel oturanın asla bir olmayacağını haber verir. Rızık, sadece beklemekle değil; gayretle, sabırla ve doğru yolla elde edilir.
Rızkın Ardından Gelen Gayret
Rızık, insanın peşinden yürür; onu arayanı arar. Güne rahmani bir niyetle başlayan, helal yoldan çaba gösteren kişi, rızkıyla yeryüzünde buluşur. Ama tembellikle oturup rızkın kendiliğinden gelmesini bekleyen, onu hak edene kadar rızıktan uzak kalır. Çünkü rızık, gayretin ve niyetin ödülüdür. İnsan yürürse rızık iner. İnsan beklerse rızık geçer. Ve sonunda, rızık sabredenin, çalışanın ve Rabbine tevekkül edenin olur.
Halk dilinde “Rızık, kaderin ilahi tecellisidir; gayretle şekillenir.” Söylenir
Rızkın Hikmeti ve Duanın Gücü
Kıymetli dost, bir yolculuğumuzun daha sonuna geldik. Bu kıymetli vakitleri benimle paylaştığınız, gönlümü gönlünüzde misafir ettiğiniz için, en kalbi şükranlarımı sunarım.
Birlikte yaptığımız bu yolculuğu bir dua ile taçlandırmaya ne dersiniz? O halde açın kalbinizin kapılarını, avuçlarınızın aynalarını sözün sahibine rızkın sahibine birlikte seslenelim. Yolculuğumuzun bu kıymetli anlarında, gelin birlikte ellerimizi Yaradana açalım:
Ey kâinatın sahibi… Yerin ve göğün, yer ve gök arsında en küçük zerrelerin ve en büyük kürrelerin, tüm mevcudatın Rabbi… Bizi yoktan var eden Sensin. Varlığından haberdar eden sensin. Rabbim bizi senden başka kimseye muhtaç etme. Senden başkasına el açtırma, Allah’ım. Rızkımız gökyüzündeyse, onu yeryüzüne indir. Yerin altındaysa, onu yerin üstüne çıkar ve bizimle buluştur. Lütfunla, rahmetinle, hikmetinle…
Bir sonraki ‘’Rızkın Yolculuğu’’nda yeniden bir ve beraber olmak duasıyla…
Allah’ a emanet olun.