Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

Dolar Kuru ve Merkez Bankası Rezervleri – I

Tarih bazen soğuk sayfalarına yalnızca rakamları değil, o rakamların ardındaki korkuyu, umudu ve dalgalanan kalp atışlarını da kaydeder. Bugün sizlerle, memleketimizin iktisat sahnesinde, dolar kurunun nazlı ve çoğu zaman hoyrat seyrini; Merkez Bankası rezervlerinin, görünürde basit bir tabloya sığdırılamayacak kadar derin manasını temaşa edeceğiz. Zira dolar kuru, sadece bir para biriminin yabancı paralar karşısındaki değeri değildir; bazen bir milletin özgüveninin, bazen de siyasetin gölgesinde savrulan kırılgan bir umudun sembolüdür. Kurun Hızı, Güvenin Nabzı Evvela Emre Akçakmak’ın hazırladığı ve basit bir çizgiden çok daha fazlasını anlatan grafikle başlayalım: 2023 Temmuz’undan 2025 Haziran’ına dek dolar kurunun yıllık artış hızını izlediğimizde, seçim öncesi dönemde yükselen, ardından ise sükûnete kavuşan bir eğri görmekteyiz. Seçim sandıkları kapanınca, döviz kurundaki artış hızı enflasyonun hayli gerisine düşmüş; bir başka deyişle, döviz, gerçek alım gücü bakımından zayıflamıştı. Lakin siyasetin beklenmedik bir cilvesi, İmamoğlu’nun gözaltına alınması hadisesi, piyasaların kalbine korku saldı. Bir anda kur sıçradı; dövizi izleyen gözlerde endişe, kulislerde ise “Acaba?” sorusu belirdi. Rezervlerin Sessiz Savaşları Ne var ki Merkez Bankası, bu sarsıntıda elini taşın altına koydu; tabiri caizse, koca bir harb-i umûmîye girercesine döviz satmaya başladı. Hakan Kara Hoca’nın verileri, bu sürecin ne kadar sancılı geçtiğini açıkça gösteriyor: Yedi hafta boyunca üst üste döviz satmak zorunda kalan Merkez Bankası, rezervlerini tüketti; milletin zihninde “Yine mi?” korkusu belirdi. Lakin bu kara günlerin ardından son üç haftada tablo bir nebze değişti; Merkez Bankası yeniden döviz biriktirmeye başladı. Bu, sıkı para politikasının meyvesi miydi yoksa geçici bir bahar havası mıydı, zaman gösterecek. Akçakmak’ın bir diğer kıymetli verisi, Merkez Bankalarının rezervlerinin GSYH’ye oranını gösteriyor. Türkiye, bir zamanlar negatif rezervlerle anılan, tabiri caizse kefen parasını bile harcayan bir ülkeden, yeniden rezerv biriktiren bir ülke haline geldi. Lakin hâlen birçok ülkenin gerisindeyiz; bu da kırılganlığımızı teyit ediyor. Zira İmamoğlu hadisesi gibi siyasi sarsıntılar, rezervlerin tek kalemde eriyebileceğini bize hatırlatıyor. Bu, rezervlerin sadece iktisadi değil, aynı zamanda siyasi dalgalanmalara karşı da kırılgan olduğunun kanıtıdır. Kurla Gelen Güven, Güvenle Gelen İstikrar Burada durup düşünmek gerekir: Döviz kuru ve rezerv büyüklüğü; milletin cebindeki para kadar, yüreğindeki güvenin de göstergesidir. Piyasalarda “güven” denilen şey, kâğıda basılı banknotlardan ya da tek başına rakamlardan ibaret değildir; o güven, siyasi istikrarla, şeffaflıkla, basiret ve ferasetle inşa edilir. Bir ülkenin parası, sadece dolar karşısında değil; milletin kendi parasına duyduğu inanç karşısında da değer kazanır veya değer kaybeder. Nitekim piyasanın en büyük düşmanı belirsizliktir. Hukuki tutarsızlıklar, ani kararlar, kuralsız müdahaleler... Bunlar ne dövizi sakinleştirir ne rezervleri korur. Güven, sadece eldeki para değil; geleceğe duyulan inançtır. Eğer bir ülkenin halkı, döviz alarak değil; kendi para birimine güvenerek tasarruf yapıyorsa, o ülke uzun vadeli istikrarın eşiğindedir demektir. Geçici Baharlar mı, Kalıcı Mevsimler mi? Ve şunu unutmamak icap eder: Her ne kadar doların yıllık artış hızı %27’ye çekilmiş, enflasyonun gerisine düşmüş görünse de bu, sadece bir “düşüş” değil, aslında bir hatırlatmadır. Hatırlatır ki; döviz kuru ne tek başına bir zaferdir ne de rezerv büyüklüğü tek başına bir teminattır. Esas olan, o rezervlerin nasıl korunduğu, nasıl bir siyasi iklimde eriyip nasıl yeniden biriktirildiğidir. Güçlü rezervler, güçlü irade ister. Siyasi aklın günlük krizler karşısında sağlam durması, Merkez Bankası'nın müdahalelerini zamanlaması kadar, kararların öngörülebilirliği de kritik öneme sahiptir. Unutmayalım: İktisadi veriler, sadece grafiklerde değil; pazarcının elindeki terazide, emeklinin cebindeki kartta, gençlerin umutlarındaki boşlukta da okunur. Velhasıl; dolar kurunun sakinleşmesi, Merkez Bankası'nın yeniden döviz toplamaya başlaması bir teselli olsa da asıl mesele bu dengeyi siyasi fırtınalara karşı koruyabilmektedir. Zira asıl kudret; iktisadi aklın soğukkanlılığında, siyasi aklın ferasetinde ve milletin yüreğindeki itimadın sarsılmamasındadır. Çünkü iktisat; sayılardan ibaret bir ilim değil, aynı zamanda ahlâkın, vicdanın ve toplumsal dayanışmanın da sahnesidir. Devamı haftaya… Selam ve Dua ile…
Ekleme Tarihi: 09 Ağustos 2025 -Cumartesi
Yusuf Çelik

Dolar Kuru ve Merkez Bankası Rezervleri – I

Tarih bazen soğuk sayfalarına yalnızca rakamları değil, o rakamların ardındaki korkuyu, umudu ve dalgalanan kalp atışlarını da kaydeder. Bugün sizlerle, memleketimizin iktisat sahnesinde, dolar kurunun nazlı ve çoğu zaman hoyrat seyrini; Merkez Bankası rezervlerinin, görünürde basit bir tabloya sığdırılamayacak kadar derin manasını temaşa edeceğiz. Zira dolar kuru, sadece bir para biriminin yabancı paralar karşısındaki değeri değildir; bazen bir milletin özgüveninin, bazen de siyasetin gölgesinde savrulan kırılgan bir umudun sembolüdür.

Kurun Hızı, Güvenin Nabzı

Evvela Emre Akçakmak’ın hazırladığı ve basit bir çizgiden çok daha fazlasını anlatan grafikle başlayalım: 2023 Temmuz’undan 2025 Haziran’ına dek dolar kurunun yıllık artış hızını izlediğimizde, seçim öncesi dönemde yükselen, ardından ise sükûnete kavuşan bir eğri görmekteyiz. Seçim sandıkları kapanınca, döviz kurundaki artış hızı enflasyonun hayli gerisine düşmüş; bir başka deyişle, döviz, gerçek alım gücü bakımından zayıflamıştı. Lakin siyasetin beklenmedik bir cilvesi, İmamoğlu’nun gözaltına alınması hadisesi, piyasaların kalbine korku saldı. Bir anda kur sıçradı; dövizi izleyen gözlerde endişe, kulislerde ise “Acaba?” sorusu belirdi.

Rezervlerin Sessiz Savaşları

Ne var ki Merkez Bankası, bu sarsıntıda elini taşın altına koydu; tabiri caizse, koca bir harb-i umûmîye girercesine döviz satmaya başladı. Hakan Kara Hoca’nın verileri, bu sürecin ne kadar sancılı geçtiğini açıkça gösteriyor: Yedi hafta boyunca üst üste döviz satmak zorunda kalan Merkez Bankası, rezervlerini tüketti; milletin zihninde “Yine mi?” korkusu belirdi. Lakin bu kara günlerin ardından son üç haftada tablo bir nebze değişti; Merkez Bankası yeniden döviz biriktirmeye başladı. Bu, sıkı para politikasının meyvesi miydi yoksa geçici bir bahar havası mıydı, zaman gösterecek.

Akçakmak’ın bir diğer kıymetli verisi, Merkez Bankalarının rezervlerinin GSYH’ye oranını gösteriyor. Türkiye, bir zamanlar negatif rezervlerle anılan, tabiri caizse kefen parasını bile harcayan bir ülkeden, yeniden rezerv biriktiren bir ülke haline geldi. Lakin hâlen birçok ülkenin gerisindeyiz; bu da kırılganlığımızı teyit ediyor. Zira İmamoğlu hadisesi gibi siyasi sarsıntılar, rezervlerin tek kalemde eriyebileceğini bize hatırlatıyor. Bu, rezervlerin sadece iktisadi değil, aynı zamanda siyasi dalgalanmalara karşı da kırılgan olduğunun kanıtıdır.

Kurla Gelen Güven, Güvenle Gelen İstikrar

Burada durup düşünmek gerekir: Döviz kuru ve rezerv büyüklüğü; milletin cebindeki para kadar, yüreğindeki güvenin de göstergesidir. Piyasalarda “güven” denilen şey, kâğıda basılı banknotlardan ya da tek başına rakamlardan ibaret değildir; o güven, siyasi istikrarla, şeffaflıkla, basiret ve ferasetle inşa edilir. Bir ülkenin parası, sadece dolar karşısında değil; milletin kendi parasına duyduğu inanç karşısında da değer kazanır veya değer kaybeder.

Nitekim piyasanın en büyük düşmanı belirsizliktir. Hukuki tutarsızlıklar, ani kararlar, kuralsız müdahaleler... Bunlar ne dövizi sakinleştirir ne rezervleri korur. Güven, sadece eldeki para değil; geleceğe duyulan inançtır. Eğer bir ülkenin halkı, döviz alarak değil; kendi para birimine güvenerek tasarruf yapıyorsa, o ülke uzun vadeli istikrarın eşiğindedir demektir.

Geçici Baharlar mı, Kalıcı Mevsimler mi?

Ve şunu unutmamak icap eder: Her ne kadar doların yıllık artış hızı %27’ye çekilmiş, enflasyonun gerisine düşmüş görünse de bu, sadece bir “düşüş” değil, aslında bir hatırlatmadır. Hatırlatır ki; döviz kuru ne tek başına bir zaferdir ne de rezerv büyüklüğü tek başına bir teminattır. Esas olan, o rezervlerin nasıl korunduğu, nasıl bir siyasi iklimde eriyip nasıl yeniden biriktirildiğidir.

Güçlü rezervler, güçlü irade ister. Siyasi aklın günlük krizler karşısında sağlam durması, Merkez Bankası'nın müdahalelerini zamanlaması kadar, kararların öngörülebilirliği de kritik öneme sahiptir. Unutmayalım: İktisadi veriler, sadece grafiklerde değil; pazarcının elindeki terazide, emeklinin cebindeki kartta, gençlerin umutlarındaki boşlukta da okunur.

Velhasıl; dolar kurunun sakinleşmesi, Merkez Bankası'nın yeniden döviz toplamaya başlaması bir teselli olsa da asıl mesele bu dengeyi siyasi fırtınalara karşı koruyabilmektedir. Zira asıl kudret; iktisadi aklın soğukkanlılığında, siyasi aklın ferasetinde ve milletin yüreğindeki itimadın sarsılmamasındadır. Çünkü iktisat; sayılardan ibaret bir ilim değil, aynı zamanda ahlâkın, vicdanın ve toplumsal dayanışmanın da sahnesidir.

Devamı haftaya…

Selam ve Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.