Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

Dolar Kuru ve Merkez Bankası Rezervleri – II

Ve işte geçen haftanın hemen ardından, şimdi bu hikâyenin ikinci perdesine geçiyoruz; dolar kurunun uzun vadeli serüvenine, para arzının sessiz genişlemesine ve üretim cephesindeki sancılara daha yakından bakmaya… İktisat tarihimizde bazı dönemler vardır ki, sadece rakamlarla değil; korkuyla yoğrulmuş sabahlarla, gece yarısı kulak verilen fısıltılarla yazılır. Bugün, döviz kuru tablosunda gördüğümüz çizgilerin ardındaki hayatlara, para arzının sessiz genişlemesine, sanayicinin tereddütle çevirdiği makinelere ve kasaba esnafının hesap defterine birlikte bakalım. Zira bir ülkenin ekonomik hikâyesi, yalnızca merkez bankası verilerinde değil; en çok da milletin yüreğinde taşır gerçek manasını. 1996'dan Günümüze Dövizin Dalgalı Seyri Evvela dönüp dolar kurunun uzun hikâyesine bakalım. 1996’dan 2025’e uzanan tablo gösteriyor ki; 2000’lerin başında enflasyonla mücadelede kazanılan başarı, doları reel olarak zayıflatmış; 2007-2014 arasında ise, döviz kurunun adeta “demir bir el”le baskılandığı bir dönem yaşanmıştı. 2014 sonrası genişlemeci politikalar, kurun yeniden yükselmesine izin verdi; ta ki 2023’ten sonra, kur korumalı mevduat gibi “sihirli” çözümler ve Mehmet Şimşek’in sıkı para politikasıyla kur yeniden kontrol altına alınana kadar. Fakat kurun nominal düzeyi hâlâ yüksek olsa da enflasyonla düzeltilince uzun vadeli ortalamalarına yaklaştığını görmekteyiz. Para Arzının Sessiz Genişlemesi Bu hikâyede para arzının rolü de bir o kadar mühim. M2 para arzı, son bir yılda %39’un üzerinde büyüyerek hâlâ yüksek enflasyon riskini besliyor. “İmamoğlu hadisesi” gibi siyasi krizler, sadece dövizi değil; piyasadaki para miktarını da kabartıyor. Şimdilerde bir dengelenme eğilimi var; ama bu geniş para arzı, uzun vadede fiyat istikrarını tehdit eden bir gölge gibi dolaşmaya devam ediyor. Sanayide Sessiz Alarm Sanayi üretimi cephesinde ise tablo daha kırılgan: 2024’ü zayıf geçiren sanayi, 2025’te de henüz toparlanma sinyali vermedi. Kapasite kullanım oranları düşüşte; PMI endekslerinin çoğu 50’nin altında, yani ekonomide daralmayı işaret ediyor. Dolar kurunun baskılanması kısa vadede ithalatı artırdı; ancak sanayinin kâr marjlarını daraltarak uzun vadede üretim gücünü törpüledi. Borç Stoğu ve Mali Disiplinin Kalkanı Öte yandan, Türkiye’nin borç stoğunun GSYH’ye oranı, pek çok gelişen ülkeye göre hâlâ düşük seyrediyor. Bu, mali disiplinin ve döviz kurunu tutmanın ağır maliyetine rağmen, “iflas riski” açısından koruyucu bir kalkan işlevi görüyor. Yine de bu tablo, kolayca bozulabilecek bir denge üzerine kurulu: Merkez Bankası rezervleri son haftalarda artışa geçmiş olsa da siyasi sarsıntılar ve güven kayıpları bu kazanımları tek hamlede silebilir. Faizler, Tüketim ve Terbiye Ticari kredilerin reel faizleri de artık pozitif; şirketler enflasyonun üzerinde maliyetle borçlanıyor. Bu, üretim cephesinde bir fren etkisi oluşturuyor; lakin uzun vadede enflasyonu dizginlemek için elzem bir “iktisat terbiyesi” niteliğinde. Kredi kartı harcamaları ise yıllık %50’nin üzerinde artarak, talebin hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor. Bu da para politikasının enflasyonu soğutmakta zorlandığını ve milletin hâlâ harcayacak cesareti –veya mecburiyeti– bulunduğunu anlatıyor. Kırılgan Dengeler ve Sessiz Tehlikeler Bu noktada gözden kaçmaması gereken bir husus daha var: İktisadi göstergeler, sadece merkez bankasının hareketleriyle değil; küresel rüzgarlarla, bölgesel gerginliklerle ve iç siyasetteki dalgalanmalarla da şekillenir. Jeopolitik gelişmelerin rezervleri nasıl eritebildiğini, 2025’in ilk aylarında gördük. Aynı şekilde, döviz kuru da dış sermaye akışına bağlı olarak, siyasi söylemlere duyarlı biçimde tepki verebiliyor. Velhasıl; döviz kuru ve rezerv tablosuna bakıp “her şey yoluna girdi” demek, hadisenin yalnızca görünen yüzünü görmektir. Esas olan, bu kırılgan dengenin devamlılığını sağlayabilmektir. Çünkü iktisat, kuru rakamların ötesinde; milletin parasına olan inancı, yönetenlerin basiret ve ferasetiyle inşa edilir. Gerçek refah da doların kâğıt üzerindeki değeriyle değil; toplumun tüm kesimine sirayet eden güven ve adalet duygusuyla yeşerir. Selam ve Dua ile…
Ekleme Tarihi: 18 Ağustos 2025 -Pazartesi
Yusuf Çelik

Dolar Kuru ve Merkez Bankası Rezervleri – II

Ve işte geçen haftanın hemen ardından, şimdi bu hikâyenin ikinci perdesine geçiyoruz; dolar kurunun uzun vadeli serüvenine, para arzının sessiz genişlemesine ve üretim cephesindeki sancılara daha yakından bakmaya…

İktisat tarihimizde bazı dönemler vardır ki, sadece rakamlarla değil; korkuyla yoğrulmuş sabahlarla, gece yarısı kulak verilen fısıltılarla yazılır. Bugün, döviz kuru tablosunda gördüğümüz çizgilerin ardındaki hayatlara, para arzının sessiz genişlemesine, sanayicinin tereddütle çevirdiği makinelere ve kasaba esnafının hesap defterine birlikte bakalım. Zira bir ülkenin ekonomik hikâyesi, yalnızca merkez bankası verilerinde değil; en çok da milletin yüreğinde taşır gerçek manasını.

1996'dan Günümüze Dövizin Dalgalı Seyri

Evvela dönüp dolar kurunun uzun hikâyesine bakalım. 1996’dan 2025’e uzanan tablo gösteriyor ki; 2000’lerin başında enflasyonla mücadelede kazanılan başarı, doları reel olarak zayıflatmış; 2007-2014 arasında ise, döviz kurunun adeta “demir bir el”le baskılandığı bir dönem yaşanmıştı. 2014 sonrası genişlemeci politikalar, kurun yeniden yükselmesine izin verdi; ta ki 2023’ten sonra, kur korumalı mevduat gibi “sihirli” çözümler ve Mehmet Şimşek’in sıkı para politikasıyla kur yeniden kontrol altına alınana kadar. Fakat kurun nominal düzeyi hâlâ yüksek olsa da enflasyonla düzeltilince uzun vadeli ortalamalarına yaklaştığını görmekteyiz.

Para Arzının Sessiz Genişlemesi

Bu hikâyede para arzının rolü de bir o kadar mühim. M2 para arzı, son bir yılda %39’un üzerinde büyüyerek hâlâ yüksek enflasyon riskini besliyor. “İmamoğlu hadisesi” gibi siyasi krizler, sadece dövizi değil; piyasadaki para miktarını da kabartıyor. Şimdilerde bir dengelenme eğilimi var; ama bu geniş para arzı, uzun vadede fiyat istikrarını tehdit eden bir gölge gibi dolaşmaya devam ediyor.

Sanayide Sessiz Alarm

Sanayi üretimi cephesinde ise tablo daha kırılgan: 2024’ü zayıf geçiren sanayi, 2025’te de henüz toparlanma sinyali vermedi. Kapasite kullanım oranları düşüşte; PMI endekslerinin çoğu 50’nin altında, yani ekonomide daralmayı işaret ediyor. Dolar kurunun baskılanması kısa vadede ithalatı artırdı; ancak sanayinin kâr marjlarını daraltarak uzun vadede üretim gücünü törpüledi.

Borç Stoğu ve Mali Disiplinin Kalkanı

Öte yandan, Türkiye’nin borç stoğunun GSYH’ye oranı, pek çok gelişen ülkeye göre hâlâ düşük seyrediyor. Bu, mali disiplinin ve döviz kurunu tutmanın ağır maliyetine rağmen, “iflas riski” açısından koruyucu bir kalkan işlevi görüyor. Yine de bu tablo, kolayca bozulabilecek bir denge üzerine kurulu: Merkez Bankası rezervleri son haftalarda artışa geçmiş olsa da siyasi sarsıntılar ve güven kayıpları bu kazanımları tek hamlede silebilir.

Faizler, Tüketim ve Terbiye

Ticari kredilerin reel faizleri de artık pozitif; şirketler enflasyonun üzerinde maliyetle borçlanıyor. Bu, üretim cephesinde bir fren etkisi oluşturuyor; lakin uzun vadede enflasyonu dizginlemek için elzem bir “iktisat terbiyesi” niteliğinde. Kredi kartı harcamaları ise yıllık %50’nin üzerinde artarak, talebin hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor. Bu da para politikasının enflasyonu soğutmakta zorlandığını ve milletin hâlâ harcayacak cesareti –veya mecburiyeti– bulunduğunu anlatıyor.

Kırılgan Dengeler ve Sessiz Tehlikeler

Bu noktada gözden kaçmaması gereken bir husus daha var: İktisadi göstergeler, sadece merkez bankasının hareketleriyle değil; küresel rüzgarlarla, bölgesel gerginliklerle ve iç siyasetteki dalgalanmalarla da şekillenir. Jeopolitik gelişmelerin rezervleri nasıl eritebildiğini, 2025’in ilk aylarında gördük. Aynı şekilde, döviz kuru da dış sermaye akışına bağlı olarak, siyasi söylemlere duyarlı biçimde tepki verebiliyor.

Velhasıl; döviz kuru ve rezerv tablosuna bakıp “her şey yoluna girdi” demek, hadisenin yalnızca görünen yüzünü görmektir. Esas olan, bu kırılgan dengenin devamlılığını sağlayabilmektir. Çünkü iktisat, kuru rakamların ötesinde; milletin parasına olan inancı, yönetenlerin basiret ve ferasetiyle inşa edilir. Gerçek refah da doların kâğıt üzerindeki değeriyle değil; toplumun tüm kesimine sirayet eden güven ve adalet duygusuyla yeşerir.

Selam ve Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.