Ekonomik adalet… Kulağa ne kadar umut dolu gelse de çoğu kişi için hâlâ ulaşılması güç, uzak bir hayal. Bir çay ocağında hararetli bir sohbete kulak verdiğinizde veya semt pazarında yüzlere dikkatlice baktığınızda, bu adaletsizliğin rakamlardan çok daha fazlası olduğunu anlayabiliyorsunuz. Gini katsayısındaki artış, istatistiklerin ötesinde, günlük yaşamın en derin çatlaklarında hissediliyor.
Peki, neden gelir adaletsizliği böylesine kökleşmiş durumda? Enflasyonun cüzdanları erittiği, adil olmayan vergi düzeninin yükü eşitsizce böldüğü bir düzende, toplumsal tabakalaşma giderek derinleşiyor. Bu yazı hem soğuk rakamlarla hem de sıcacık hayat hikâyeleriyle, bu uçurumu anlamaya ve çözüm yollarını irdelemeye çalışacak.
Göstergelerin Sessiz İtirafı
İktisat terbiyesi almış olanlar bilir; gelir adaletsizliği sadece sayılarla ölçülmez, bazen bir semt pazarındaki yüz ifadesinden bile okunur. Lâkin biz yine de Gini katsayısına başvuralım. Türkiye’de bu katsayı, son yıllarda %0.41’lere kadar yükselerek gelir eşitsizliğinin alarm verdiğini fısıldıyor.
Bir işletmeci dostumla geçenlerde bir çay ocağında oturuyorduk. Yan masadaki genç, “Abi üç işte çalışıyorum, yine ay sonunu getiremiyorum” deyince dostum hüzünle başını salladı: “Artık istatistik değil, hikâyeler konuşuyor.” İşte mesele tam da burada başlıyor.
İktisadi Veballerin Silueti
Gelir adaletsizliğinin müsebbipleri arasında ilk sırayı, kronikleşmiş enflasyon alır. Sabit gelirlinin cebinden her ay bir parça eksilten bu görünmez canavar, sadece alışverişi değil; hayalleri de pahalılaştırıyor. Faiz politikaları da cabası zengin daha zengin olurken, orta sınıf yavaşça eriyor.
Vergi sistemi ise bambaşka bir bahistir. Dolaylı vergilerle ekmek alan da aynı oranı ödüyor, son model araç alan da. Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez’in ifadesiyle: “Adalet, eşitliğe değil; hakkaniyete dayanır.” Bu sistem hakkaniyetten ne kadar nasibini aldı, tartışılır.
Eğitimde fırsat eşitsizliği ve düşük sendikalaşma oranları da gelir uçurumunu derinleştiren unsurlar. İmam Hatip mezunu bir arkadaşım, “Bizim okuldan çıkan adam müdür olmaz, ancak müdürün çaycısı olur” diyerek bu sosyal bariyeri özetliyor.
Dağılmanın Dilsiz Çığlığı
Gelir uçurumu, yalnızca banka hesaplarında değil; sokaklarda, sınıflarda ve hastanelerde kendini gösteriyor. Eğitimde ve sağlıkta erişim farklılıkları; bir kesimin özel okullarda robotik öğrenim görürken, diğer kesimin köy okulunda soba yakmaya çalıştığı bir gerçeği doğuruyor.
Sosyal huzursuzluk da bu dengesizliğin bir nevi tercümesidir. Suç oranlarındaki artış, sadece polisiye bir mesele değil; sosyolojik bir çığlıktır. Sabri Ülgener’in dediği gibi: “İktisat insan ruhunun tahlilidir.” Bu ruh, artık dengesizliğe isyan etmeye başlıyor.
İktisadi Ferasetle Yol Aramak
Şeffaf, üretim odaklı ve adil bir vergi sistemi… Bunlar romantik idealler değil; iktisadın temel esaslarıdır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlandığında, üretim yeniden kıymetli hâle gelir. Mete Gündoğan, “Adil paylaşım olmadan ekonomik istikrar hayaldir” derken hakikati haykırıyordu.
Rekabetin arttırılması, kayıt dışı ekonominin denetimi ve mesleki eğitimlerin yaygınlaştırılması da bu rüyanın gerçekliğe dönüşmesi için elzemdir. Kaldı ki Osmanlı’nın son büyük iktisatçılarından Mehmet Genç de “Üretmeden kalkınmak, dua ile savaş kazanmaya benzer” diyerek yolumuzu çizmişti.
Çay Ocağından Refah Politikalarına
Geçtiğimiz günlerde Üsküdar’da bir kıraathaneye uğradım. Gençlerden biri, “Abi ekonomi bana uğramıyor galiba, beni Facebook’tan silmiş” deyince, hep birlikte gülüştük ama ardından derin bir sessizlik oldu. Bu sessizlik, aslında en gür protestodur.
Halk, çözümün sadece maaş artışında değil; fırsat eşitliğinde olduğunun farkında. Servet Bayındır’ın “Adalet; maaşla değil, imkanla ölçülür” sözü bu çay ocağındaki sohbetin özeti gibiydi.
Velhasıl ekonomik adalet, belki uzak bir rüya gibi görünse de bu rüyayı diri tutanlar hâlâ var. Refet Gürkaynak’ın dediği gibi: “Her sistem, önce fikirde başlar, sonra sistem hâline gelir.” Belki bugün değil; ama ferasetle, sabırla ve iktisat terbiyesiyle yarın bu hayali gerçeğe dönüştürebiliriz.
Zira bu millet, vaktiyle secdesinden kalkarken bile dua ile kalktı. Ekonomik adaleti sağlamak da öyle bir şeydir: Secde kadar sabır, dua kadar cesaret ister.
Selam ve Dua ile…