Günümüz dünyasında ekonomik göstergeler, döviz kurları ve faiz oranları kadar, görünmeyen bir değer daha öne çıkıyor: Sosyal sermaye. Zira iktisadi istikrar, yalnızca para ve mal akışıyla değil; güven, kardeşlik ve paylaşma gibi kadim değerlerle de inşa edilir. Halk arasında “imece” olarak bilinen yardımlaşma kültürü, zorlu zamanlarda milletin iktisadi direncini ayakta tutan görünmez ama en güçlü zırh olmuştur.
Mehmet Genç’in “iktisadi zihniyet” vurgusu, bu hususta çok şey anlatır: Asıl kalkınma zihniyetle başlar; zihniyet de kalpten gelir. Nitekim sosyal sermaye, yalnızca cüzdanı değil, kalbi de besler. Sabri Ülgener’in “manevi iktisat” tanımlamasıyla ifade ettiği gibi, bu derinlik rakamlara sığmaz ama toplumun mukavemetini besler. Günümüzdeki ekonomik çalkantılar bile, bu dayanışma ruhunun ne denli önemli olduğunu tekrar hatırlatıyor.
Köklerdeki İktisadi Kudret: Ahilik ve İmece
Eskiler “komşu komşunun külüne muhtaçtır” demiş. Anadolu’da ahilik teşkilatları, esnafın mesleki disiplini kadar, toplumsal huzurun da teminatıydı. Ahilik, helal kazancı kadar dürüstlüğü ve yardımlaşmayı da iktisadın temeline koyardı. Mahallede ekmek paylaşılır, borçlar imeceyle kapanır, genç girişimcinin elinden tutulurdu. Ahiliğin öğrettiği “eline, beline, diline sahip ol” düsturu, aslında bu görünmez gücün kalıcı izlerini oluştururdu.
Bugün bireyciliği yücelten küresel ekonominin tam aksine, bu ahlaki ve toplumsal bağlar her zamankinden daha mühim. Bir köy odasında kurulan imece toplantısından modern kooperatiflere kadar, dayanışma kültürü Anadolu’nun iktisadi dokusunu yüzyıllardır ayakta tutuyor. Adam Smith’in “piyasaların görünmez eli” kavramı da aslında, bu ortak aklın ve kalbin Batılı dille ifadesidir. Anadolu’da ise bu görünmez elin adı “imece”dir.
Dayanışmanın Modern Yüzü: Kooperatifler ve Yeni Nesil Girişimler
TÜİK verilerine göre, Türkiye’deki kooperatif sayısı son on yılda %40 artış göstermiş. Bu istatistik, ekonomik krizlerin halkı daha çok birleştirdiğinin ve dayanışmayı tetiklediğinin kanıtı. Mahfi Eğilmez’in deyimiyle “güven ekonominin oksijenidir.” Güven köprüleri yıkıldığında, piyasalar ayakta kalsa da toplum nefes alamaz. O yüzden kooperatifler gibi yapılar, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda toplumsal barışın da teminatı olarak görülmelidir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin “iktisat eden zenginleşir, israf eden iflasa sürüklenir” sözü de bu bağlamda ayrı bir mana taşır. İmece ve sosyal sermaye, yalnızca maddi bir yardımlaşma değil; aynı zamanda israfı azaltan, paylaşımı artıran bir bilinçtir. Bugün gençlerin “ben varım” diyerek kurduğu sosyal girişimler, aslında bu kadim değerin çağdaş yorumlarıdır. Bir genç girişimcinin fikri, bazen milyar dolarlık bir projenin açamadığı kapıları açabilir; yeter ki önünde engel olunmasın.
Görünmez Gücün Kaynağı: Gönülden Gelen Birlik
Geçen gün bir sohbet meclisinde bir büyüğüm dedi ki: “Evladım, birlik ruhu olmadan dirlik olmaz.” Gerçekten de, bir milleti ayakta tutan şey yalnızca maddi refah değildir. Eylem, samimiyetle birleştiğinde kalıcı olur. Cihat Yaycı gibi güvenlik uzmanlarının da vurguladığı gibi: “Milli güvenlik, yalnızca sınırda değil; mahallede, sofrada, okulda başlar.” Mahalledeki imece ruhu, memleketin sınırlarını da güçlendirir. Çünkü sosyal sermaye, görünmez ama her yere nüfuz eden bir güçtür.
Velhasıl, “Ekonomiyi Kurtaran Görünmez Güç” dediğimizde aklımıza yalnızca zor zamanlarda yapılan yardımlar gelmemeli. Bu, toplumun ahlaki dokusunu güçlendiren, gençlerin önünü açan, milletin geleceğe umutla bakmasını sağlayan bir iktisadi kudrettir. Bir köy kahvesinde anlatılan “imece” hikâyesi, bazen dev bütçeli projelerden daha fazlasını ifade eder. Çünkü bu görünmez güç, yalnızca parayla ölçülmez; samimiyetle, sadakatle ve gönülden yapılan yardımla büyür. Unutulmamalı ki, “kim var” denildiğinde “ben varım” diyebilen gençlerin omuzları üzerine kurulur bir milletin yarını.
Selam ve Dua ile…