Bazı kararlar vardır ki, yalnızca bavul hazırlamakla alınmaz. O bavula sığmayan şeyler vardır: aidiyet, hafıza, umut… ve çoğu zaman hayal kırıklığı. Son yıllarda Türkiye’den yurt dışına göç etme arzusu, yalnızca yatırım ya da macera değil; bir “kaçış planı” olarak görülmeye başlandı. Ev almak, vatandaşlık programlarına başvurmak, birikimleri yabancı para birimlerine çevirmek… Tüm bunlar, kimi zaman stratejik bir hamle, kimi zamansa rüzgâra kapılmış bir adım. Peki, kaçış nereye? Ve kaçıştan sonra neyle karşılaşılacak?
Cennete Yolculuk mu, Yoksa Yeni Bir Labirent mi?
Türkiye’deki ekonomik sıkıntılar, siyasi gerilimler ve toplumsal kutuplaşmalar elbette inkâr edilemez. Ancak bu topraklardan ayrılmak, her zaman huzura çıkacak bir kapı değildir. Seyahat ettiğim birçok ülkede gördüm ki, dünyada ekonomik sorun yaşamayan, siyasi türbülanstan uzak tek bir ülke bile yok. Avrupa’nın bazı ekonomileri, yıl bitmeden ciddi bir mali fırtınaya girebilir. Böyle bir dönemde varlığınızı oraya taşımak, tıpkı fırtına öncesi rüzgârda yelken açmak gibidir.
Tarih bize gösterdi: Olağanüstü hâl, normal hukuk düzenini askıya alır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı başladığında Almanya ve İngiltere’de yaşayan “düşman uyruklular”ın varlıklarına el konuldu. 1942’de ABD, Japon asıllı vatandaşlarının Kaliforniya’daki tarım arazilerini kamulaştırdı. 2017’de Katar krizi sırasında bazı yabancıların banka hesapları donduruldu. 2022’de Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte, Rusya’daki Avrupa vatandaşı mülk sahiplerinin satış yetkileri kısıtlandı. UNCTAD verilerine göre, olağanüstü hâl koşullarında yabancı varlıkların ortalama %12’si erişilemez hale geliyor. Yani 1 milyon dolarlık mülkünüz varsa, kriz anında 120 bin dolarını kaybetme ihtimaliniz var.
Hukuki Güvencenin Buharlaşması
Bu riskler, yalnızca tarih kitaplarında değil, hayatın içinde de karşımıza çıkıyor. Komşu ülkelerden birinde tarla alan bir iş insanı, vizesi yenilenmediği için kendi arazisine adım atamaz hale geldi. Bir diğeri, şehir merkezinde aldığı eve giremiyor; çünkü oturum izni reddedildi. Hukuki güvence, kriz zamanlarında çoğu kez kâğıt üzerinde kalır.
Bu durum, 1920’lerin Florida Arazi Balonu’nu hatırlatır. Bankalar kolay kredi dağıttı, insanlar borçla arsa aldı. 1926’da balon patladı; arsaların değeri neredeyse sıfırlandı. 2008 küresel finans krizinde ise İspanya ve Yunanistan’daki yazlık evlerin fiyatı %40’a varan oranlarda düştü. OECD’nin “Country Risk Classification” endeksi, bu tür yatırım risklerini ölçer; 0 en güvenli, 7 en riskli. Göç etmeyi planladığınız ülke 3 veya üzerindeyse, oradaki yatırımınız tahmininizden kırılgan olabilir.
Merkez Bankaları: Görünmez Mimarlar
Göç edenlerin çoğu, gidecekleri ülkenin merkez bankası politikalarını hesaba katmaz. Oysa bu politikalar, yeni hayat planlarının görünmez mimarlarıdır. IMF 2024 raporuna göre, G7 ülkelerinin yarısında kamu borcu/GSYH oranı %100’ün üzerinde.
ABD Merkez Bankası (Fed), 2022’den bu yana faizleri 500 baz puan artırarak %5,25–5,50 bandına çıkardı. Avrupa Merkez Bankası (ECB) da son 20 yılın en yüksek faiz oranına ulaştı. Mortgage faizlerinin %6–7’ye çıktığı bir ortamda gayrimenkule yatırım, düşündüğünüz kadar “güvenli liman” olmayabilir. Yüksek faiz, yerel ekonomide durgunluk oluşturur; iş ve yatırım fırsatlarını daraltır.
Turizm ve Ahlak Krizi
Türkiye’de göç arzusunu tetikleyen bir başka faktör, ahlaki erozyondur. Antalya ve Alanya sahillerinde yaz ortasında otel doluluk oranları %50–55’te kaldı. Bazı işletmeler, bir tost ve çay için 500 lira isteyerek hem yerli hem turist nezdinde güven kaybettiriyor. Bu, yalnızca enflasyonun değil, vicdan yoksunluğunun göstergesi. Oysa İç Anadolu’da iki kişi kuzu haşlama ve tatlıya 50 lira ödeyebiliyor. Demek ki mesele maliyet değil, ahlak.
Bu ahlaki erozyon, yurtdışında farklı formlarda karşınıza çıkar. Ege adalarına gidip “%30 daha ucuz” diyenler, Yunan gümrüğünde saatlerce beklemeyi sineye çekiyor. Türkiye’de 20 dakika devlet dairesinde beklemeye tahammül edemeyenler, orada “kapı kulu” muamelesini normal karşılıyor. Bu da tercihlerdeki irrasyonelliği gösteriyor.
Velhasıl göç, tıpkı borç gibi, çift taraflı bir kılıçtır. Rockefeller borcu üretken yatırıma yönlendirerek imparatorluk kurdu; Osmanlı, Kırım Savaşı’nda aldığı borcu savaşa harcayarak Düyun-u Umumiye ’ye teslim oldu. Stratejik planlama ve sağlam istihbaratla göç, yeni fırsatlar oluşturabilir; romantik hayallerle yapılan göç ise varlık erozyonuna yol açar.
Sabri Ülgener’in dediği gibi:
“İktisat yalnızca rakamların değil, ahlakın, tedbirin ve ferasetin ilmidir.”
Gideceğiniz yerin pasaport rengi ya da sokak manzarası değil; kriz zamanlarında size nasıl muamele edeceği önemlidir. Aksi hâlde bavulunuza koyduğunuz altın, yanlış kıyıda paslı bir zincire dönüşebilir.
Selam ve Dua ile…