Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

İhtiyaç mı İstek mi? Sorgulayalım…

Zaman zaman kendi nefsimle muhasebe ettiğimde, ben de bazı harcamalarımın israf kabilinden olduğunu fark ediyorum. Bir vitrinde parlayan etiket, sosyal medyada rastladığımız “kaçmaz fırsatlar” yahut arkadaş çevresinin yönlendirmesiyle yapılan bir alışveriş... Zannederim bu hâller, günümüzün tüketim odaklı dünyasında yalnız bana mahsus değildir. Lakin mesele şuradadır ki, bu bitmek bilmeyen tüketim iştahı, kısa süreli bir tatmin sağlasa da uzun vadede bütçemize yük olur ve bizi mali istikametimizden uzaklaştırır. O hâlde şu suali kendimize sormamız icap eder: Gerçekten daha azla yetinip, daha fazlasına sahip olmanın hürriyetini yaşayabilir miyiz? İhtiyaç mı, İstek mi? Tüketim Terbiyesine Giriş İktisadın klasik tarifinde, insanın sınırsız isteklerini kıt kaynaklarla karşılama çabası anlatılır. Lakin Bediüzzaman Hazretleri “İktisat bir hazinedir” buyururken, sadece ekonomik değil, ahlâkî bir duruşu da tarif etmekteydi. Zira mesele, isteklerin sonsuz oluşunda değil; iradenin neye “evet” dediğinde saklıdır. Temel ihtiyaçlarımız bellidir: barınmak, giyinmek, beslenmek, eğitim ve sağlık gibi zaruri hâller. Bunun dışında kalan, çoğu kez nefsin “istek” diye sunduğu şeylerdir. Son model telefonlar, markalı çantalar, pahalı aksesuarlar... Bunların hiçbiri hayatî değildir; fakat bizatihi hayata mâl olmaktadır. Bilinçli bir tüketim terbiyesi için evvela neyin ihtiyaç, neyin istek olduğuna karar vermek elzemdir. Satın Almanın Psikolojisi: Görünmek mi, Yetinmek mi? Tüketim dediğimiz hâl, yalnızca ekonomik bir işlem değil; aynı zamanda psikolojik bir tezahürdür. İnsanoğlu çoğu zaman bir eşyayı ihtiyacından dolayı değil; birilerinin gözüne görünmek arzusuyla edinir. Sabahattin Zaim Hoca'nın “Tüketim, medeniyetle ölçülmez; kültürle şekillenir” sözü burada manidar bir yer bulur. Meşhur bir kıssada Nasreddin Hoca, kürkü sayesinde sofraya kabul edilir; ardından “Ye kürküm ye!” deyiverir. Günümüzde de birçok insan, aldığı eşya ile değil; eşyanın sembolize ettiği statüyle bir aidiyet kurmakta. Bu da gösteriyor ki, tüketim israfı yalnız parayı değil; insanın benliğini de aşındırmaktadır. Tüketimin Bireysel ve Toplumsal Bedeli Yapılan her gereksiz harcama, yalnızca cebimizi değil, zihnimizi de borçlandırır. Bugün bankalara olan bireysel kredi kartı borçları trilyonlarla ifade edilirken, artan psikolojik rahatsızlıkların temelinde de bu maddi baskılar yer almaktadır. Dr. Mete Gündoğan’ın ifadesiyle: “Ekonomik bunalım yalnız rakamlarda değil, insanın ruh ikliminde de yankı bulur.” Zira borçlanan bir birey, zamanla baskı altında kalır; bu baskı aile huzurunu, toplumsal iletişimi ve nihayetinde sosyal barışı tehdit eder. Böylece bireysel bir tüketim tercihi, zincirleme şekilde toplumsal huzursuzluğa dönüşür. İsrafın, sadece ekmeği çöpe atmakla sınırlı olmadığını görmek gerekir; ihtiyaç dışı her harcama, zamanın ve emeğin de israfıdır. Velhasıl modern hayatın parıltılı çağrısına kulak veren nice insan, tüketimin girdabında kaybolmakta. Hakikatte ise gerçek özgürlük, harcayabilmekte değil; harcamamayı tercih edebilme kudretindedir. Bu kudret, sadece tasarrufla değil, irade terbiyesiyle mümkündür. Tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamak, ihtiyaç ile isteği birbirinden ayırmak, finansal okuryazarlıkla beraber bir “iktisat terbiyesi” geliştirmek... İşte asıl kurtuluş yolu budur. Karadâvî’nin deyimiyle “İktisat, sadece para değil; şahsiyet meselesidir.” O hâlde borçsuz bir hayat, sadece mali değil, ahlâkî bir duruşun da tezahürüdür.  Selam ve Dua ile…
Ekleme Tarihi: 02 June 2025 - Monday
Yusuf Çelik

İhtiyaç mı İstek mi? Sorgulayalım…

Zaman zaman kendi nefsimle muhasebe ettiğimde, ben de bazı harcamalarımın israf kabilinden olduğunu fark ediyorum. Bir vitrinde parlayan etiket, sosyal medyada rastladığımız “kaçmaz fırsatlar” yahut arkadaş çevresinin yönlendirmesiyle yapılan bir alışveriş... Zannederim bu hâller, günümüzün tüketim odaklı dünyasında yalnız bana mahsus değildir.

Lakin mesele şuradadır ki, bu bitmek bilmeyen tüketim iştahı, kısa süreli bir tatmin sağlasa da uzun vadede bütçemize yük olur ve bizi mali istikametimizden uzaklaştırır. O hâlde şu suali kendimize sormamız icap eder: Gerçekten daha azla yetinip, daha fazlasına sahip olmanın hürriyetini yaşayabilir miyiz?

İhtiyaç mı, İstek mi? Tüketim Terbiyesine Giriş

İktisadın klasik tarifinde, insanın sınırsız isteklerini kıt kaynaklarla karşılama çabası anlatılır. Lakin Bediüzzaman Hazretleri “İktisat bir hazinedir” buyururken, sadece ekonomik değil, ahlâkî bir duruşu da tarif etmekteydi. Zira mesele, isteklerin sonsuz oluşunda değil; iradenin neye “evet” dediğinde saklıdır.

Temel ihtiyaçlarımız bellidir: barınmak, giyinmek, beslenmek, eğitim ve sağlık gibi zaruri hâller. Bunun dışında kalan, çoğu kez nefsin “istek” diye sunduğu şeylerdir. Son model telefonlar, markalı çantalar, pahalı aksesuarlar... Bunların hiçbiri hayatî değildir; fakat bizatihi hayata mâl olmaktadır. Bilinçli bir tüketim terbiyesi için evvela neyin ihtiyaç, neyin istek olduğuna karar vermek elzemdir.

Satın Almanın Psikolojisi: Görünmek mi, Yetinmek mi?

Tüketim dediğimiz hâl, yalnızca ekonomik bir işlem değil; aynı zamanda psikolojik bir tezahürdür. İnsanoğlu çoğu zaman bir eşyayı ihtiyacından dolayı değil; birilerinin gözüne görünmek arzusuyla edinir. Sabahattin Zaim Hoca'nın “Tüketim, medeniyetle ölçülmez; kültürle şekillenir” sözü burada manidar bir yer bulur.

Meşhur bir kıssada Nasreddin Hoca, kürkü sayesinde sofraya kabul edilir; ardından “Ye kürküm ye!” deyiverir. Günümüzde de birçok insan, aldığı eşya ile değil; eşyanın sembolize ettiği statüyle bir aidiyet kurmakta. Bu da gösteriyor ki, tüketim israfı yalnız parayı değil; insanın benliğini de aşındırmaktadır.

Tüketimin Bireysel ve Toplumsal Bedeli

Yapılan her gereksiz harcama, yalnızca cebimizi değil, zihnimizi de borçlandırır. Bugün bankalara olan bireysel kredi kartı borçları trilyonlarla ifade edilirken, artan psikolojik rahatsızlıkların temelinde de bu maddi baskılar yer almaktadır. Dr. Mete Gündoğan’ın ifadesiyle: “Ekonomik bunalım yalnız rakamlarda değil, insanın ruh ikliminde de yankı bulur.”

Zira borçlanan bir birey, zamanla baskı altında kalır; bu baskı aile huzurunu, toplumsal iletişimi ve nihayetinde sosyal barışı tehdit eder. Böylece bireysel bir tüketim tercihi, zincirleme şekilde toplumsal huzursuzluğa dönüşür. İsrafın, sadece ekmeği çöpe atmakla sınırlı olmadığını görmek gerekir; ihtiyaç dışı her harcama, zamanın ve emeğin de israfıdır.

Velhasıl modern hayatın parıltılı çağrısına kulak veren nice insan, tüketimin girdabında kaybolmakta. Hakikatte ise gerçek özgürlük, harcayabilmekte değil; harcamamayı tercih edebilme kudretindedir. Bu kudret, sadece tasarrufla değil, irade terbiyesiyle mümkündür.

Tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamak, ihtiyaç ile isteği birbirinden ayırmak, finansal okuryazarlıkla beraber bir “iktisat terbiyesi” geliştirmek... İşte asıl kurtuluş yolu budur. Karadâvî’nin deyimiyle “İktisat, sadece para değil; şahsiyet meselesidir.” O hâlde borçsuz bir hayat, sadece mali değil, ahlâkî bir duruşun da tezahürüdür.

 Selam ve Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.