Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

Modern Çağın Musibeti: Sabırsızlık Ekonomisi

Bazı musibetler vardır ki ne selâ verirken duyulur ne de gazetelere manşet olur; sessiz sedasız sızar hayatımıza… Sabırsızlık, işte böyle bir çağ musibetidir. Dışarıdan bakıldığında sadece “acelecilik” gibi görünür; ama derininde hem aile bütçesini hem de toplumsal dengeleri kemiren, görünmez bir kurt gibidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Sabır, musibet anında ilk anda gösterilendir” sözü, yaklaşık bir asırdır kulaklarda çınlar. Ne var ki modern çağ, sabrı ilk anda değil, belki hiç hatırlatmıyor. Zira vitrinler, sosyal medya ve kredi kartları tek bir şey fısıldıyor: “Hemen şimdi…” Hız Çağının Borçlanma Tuzakları Üsküdar’da denk geldiğim arkadaşlardan biri, “Abi daha maaş yatmadan harcıyoruz” dediğinde, yanımızdan geçen yaşlı bir amca başını sallayıp iç çekti: “Evvelce biriktirip alırdık; şimdi borçla alıp alın teriyle ödüyoruz…” Bu kısa cümlede, koca bir ekonominin röntgeni gizli. Eskiden para biriktirilir, sonra ihtiyaç alınırdı; şimdi kredi kartıyla ihtiyaç değil, heves alınıyor. Borç, alın terini peşin rehin alıyor. Mahfi Eğilmez’in sıkça vurguladığı gibi; enflasyon ve faiz sarmalında en çok dar gelirli kaybeder. Zengin, servetini enflasyona karşı korumak için yatırım yolları bulurken; genç çalışan, yeni model telefonu almak için borçlanıyor. Neticede kazanan yine banka, kaybeden yine halk oluyor. Paranın Terbiyesi, Zihnin Terbiyesi Parayı yönetmek, sadece bütçe yapmakla bitmez; zihniyetle başlar. Sabri Ülgener’in “zihniyet iktisadı” dediği de tam olarak budur: İktisadın temeli rakamda değil, niyette saklıdır. Adam Smith, “Görünmez el piyasaları dengeler” der; lakin o elin titrememesi için toplumun zihniyetinin de dengede olması gerekir. Bugün ise sosyal medya akışları, “hemen sahip ol” çağrılarıyla dolu. Reklamlar, aklı değil arzuyu tetikliyor; akşam pazarı ucuzluk değil, sabah mağaza vitrinleri pahalı heves satıyor. Mete Gündoğan’ın dediği gibi: “Tasarruf kültürü kaybolursa, üretim niyeti de kaybolur.” Zira sabır, iktisadın ilk sermayesidir. Sabırsızlığın Bedeli: Yarınlarımız Bu sabırsızlık kültürünün en ağır bedelini genç kuşak ödüyor. Emre Alkin’in bir söyleşide dediği gibi: “Tüketimin bu kadar kolaylaştığı bir dönemde tasarruf öğütlemek bile zor.” Bir genç, sosyal medyada gördüğü markalı ürünü almak için krediye sarılıyor; sonra da ay sonunda “limit bitti” mesajıyla yüzleşiyor. Oysa borç, sadece cüzdanı değil; zihni de ipotek altına alır. İhtiyaçlar ve istekler birbirine karışır; gerçek ihtiyaç unutulur, reklamın öğrettiği istek başköşeye oturur. Bu hâl, sadece bireyin değil; ülkenin de geleceğini ipotek altına alır. Çünkü borçla dönen bir toplum, üretime değil, tüketime odaklanır. O zaman fabrika değil, AVM çoğalır; üretici değil, aracı kazanır. Feraset ve İktisat Terbiyesi Peki, bu musibetten nasıl kurtuluruz? Evvela, sabır ve ferasetin yeniden kıymet kazanması icap eder. Bediüzzaman’ın “Musibet anında sabretmek” nasihati; sadece felakette değil, alışverişte de geçerlidir. Parasal eğitim, müfredatta hâlâ üvey evlat gibi duruyor. Oysa Mahfi Eğilmez’in de dediği gibi, ekonomik okuryazarlık, sadece tablo okumak değil; zihniyet inşa etmektir. Tasarruf, kısa vadede sıkıcı gelebilir; ama uzun vadede hürriyettir. Zira borçla özgürlük olmaz. Üretim kültürü, hevesin önüne geçmelidir. Anadolu irfanı, “sabreden derviş muradına ermiş” demiştir; bu sadece manevî değil, iktisadî bir hakikattir. Velhasıl mesele, “hemen sahip olmak” ile “biriktirerek, üreterek sahip olmak” arasındaki farkta düğümleniyor. Modern çağ “hemen” diyor; iktisat terbiyesi “önce düşün” diyor. Mustafa Özel’in dediği gibi: “Zenginlik, cebin doluluğu değil; zihnin açıklığıdır.” Bugün de esas olan, cüzdanı değil; zihni terbiye etmek. Çünkü sabırsızlık, enflasyonun yakamadığını yakar; sabır ise yıkamadığını bile inşa eder. Selam ve Dua ile…
Ekleme Tarihi: 27 Ekim 2025 -Pazartesi
Yusuf Çelik

Modern Çağın Musibeti: Sabırsızlık Ekonomisi

Bazı musibetler vardır ki ne selâ verirken duyulur ne de gazetelere manşet olur; sessiz sedasız sızar hayatımıza… Sabırsızlık, işte böyle bir çağ musibetidir. Dışarıdan bakıldığında sadece “acelecilik” gibi görünür; ama derininde hem aile bütçesini hem de toplumsal dengeleri kemiren, görünmez bir kurt gibidir.

Bediüzzaman Said Nursî’nin “Sabır, musibet anında ilk anda gösterilendir” sözü, yaklaşık bir asırdır kulaklarda çınlar. Ne var ki modern çağ, sabrı ilk anda değil, belki hiç hatırlatmıyor. Zira vitrinler, sosyal medya ve kredi kartları tek bir şey fısıldıyor: “Hemen şimdi…”

Hız Çağının Borçlanma Tuzakları

Üsküdar’da denk geldiğim arkadaşlardan biri, “Abi daha maaş yatmadan harcıyoruz” dediğinde, yanımızdan geçen yaşlı bir amca başını sallayıp iç çekti: “Evvelce biriktirip alırdık; şimdi borçla alıp alın teriyle ödüyoruz…”

Bu kısa cümlede, koca bir ekonominin röntgeni gizli. Eskiden para biriktirilir, sonra ihtiyaç alınırdı; şimdi kredi kartıyla ihtiyaç değil, heves alınıyor. Borç, alın terini peşin rehin alıyor.

Mahfi Eğilmez’in sıkça vurguladığı gibi; enflasyon ve faiz sarmalında en çok dar gelirli kaybeder. Zengin, servetini enflasyona karşı korumak için yatırım yolları bulurken; genç çalışan, yeni model telefonu almak için borçlanıyor. Neticede kazanan yine banka, kaybeden yine halk oluyor.

Paranın Terbiyesi, Zihnin Terbiyesi

Parayı yönetmek, sadece bütçe yapmakla bitmez; zihniyetle başlar. Sabri Ülgener’in “zihniyet iktisadı” dediği de tam olarak budur: İktisadın temeli rakamda değil, niyette saklıdır.

Adam Smith, “Görünmez el piyasaları dengeler” der; lakin o elin titrememesi için toplumun zihniyetinin de dengede olması gerekir. Bugün ise sosyal medya akışları, “hemen sahip ol” çağrılarıyla dolu. Reklamlar, aklı değil arzuyu tetikliyor; akşam pazarı ucuzluk değil, sabah mağaza vitrinleri pahalı heves satıyor.

Mete Gündoğan’ın dediği gibi: “Tasarruf kültürü kaybolursa, üretim niyeti de kaybolur.” Zira sabır, iktisadın ilk sermayesidir.

Sabırsızlığın Bedeli: Yarınlarımız

Bu sabırsızlık kültürünün en ağır bedelini genç kuşak ödüyor. Emre Alkin’in bir söyleşide dediği gibi: “Tüketimin bu kadar kolaylaştığı bir dönemde tasarruf öğütlemek bile zor.”

Bir genç, sosyal medyada gördüğü markalı ürünü almak için krediye sarılıyor; sonra da ay sonunda “limit bitti” mesajıyla yüzleşiyor. Oysa borç, sadece cüzdanı değil; zihni de ipotek altına alır. İhtiyaçlar ve istekler birbirine karışır; gerçek ihtiyaç unutulur, reklamın öğrettiği istek başköşeye oturur.

Bu hâl, sadece bireyin değil; ülkenin de geleceğini ipotek altına alır. Çünkü borçla dönen bir toplum, üretime değil, tüketime odaklanır. O zaman fabrika değil, AVM çoğalır; üretici değil, aracı kazanır.

Feraset ve İktisat Terbiyesi

Peki, bu musibetten nasıl kurtuluruz? Evvela, sabır ve ferasetin yeniden kıymet kazanması icap eder. Bediüzzaman’ın “Musibet anında sabretmek” nasihati; sadece felakette değil, alışverişte de geçerlidir.

Parasal eğitim, müfredatta hâlâ üvey evlat gibi duruyor. Oysa Mahfi Eğilmez’in de dediği gibi, ekonomik okuryazarlık, sadece tablo okumak değil; zihniyet inşa etmektir.

Tasarruf, kısa vadede sıkıcı gelebilir; ama uzun vadede hürriyettir. Zira borçla özgürlük olmaz. Üretim kültürü, hevesin önüne geçmelidir. Anadolu irfanı, “sabreden derviş muradına ermiş” demiştir; bu sadece manevî değil, iktisadî bir hakikattir.

Velhasıl mesele, “hemen sahip olmak” ile “biriktirerek, üreterek sahip olmak” arasındaki farkta düğümleniyor. Modern çağ “hemen” diyor; iktisat terbiyesi “önce düşün” diyor.

Mustafa Özel’in dediği gibi: “Zenginlik, cebin doluluğu değil; zihnin açıklığıdır.” Bugün de esas olan, cüzdanı değil; zihni terbiye etmek.

Çünkü sabırsızlık, enflasyonun yakamadığını yakar; sabır ise yıkamadığını bile inşa eder.

Selam ve Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.