Yusuf Çelik
Köşe Yazarı
Yusuf Çelik
 

Söz Söylemek Kolay… Peki, Onu Yaşamak?

Söylem, kelimelerin iz bırakmasıdır; ama iz, sözle değil adımla olur. Sözün büyüsü, yalnızca söylenmesinde değil; o sözün hayatla yoğrulmasında, ete kemiğe bürünmesindedir. Türkçenin kıymetli bir deyimi vardır: “Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir.” Burada murat edilen, dilin yalnızca bir ifade değil, aynı zamanda bir mesuliyet olduğu gerçeğidir. Geçtiğimiz günlerde Üsküdar’daki bir sohbet halkasında yaşlı bir amcanın şu sözü kulaklarıma çalındı: “Evladım, söz vermek kolaydır; ama söz, tutulduğu vakit berekettir.” Gerçekten de toplumsal hafızamız, söz ile amel arasındaki uçurumu her zaman tehlikeli bulmuştur. Nitekim Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle: “Söz, kalpten gelirse kalpleri titreştirir; dilden gelirse kulaklardan öteye geçmez.” Sözün özünde, eylemle birleşerek kalıcı bir iz bırakmak vardır. Aksi hâlde, kelimeler havada uçuşur; ardından hiçbir şey kalmaz. Mehmet Genç’in “iktisadi zihniyet” vurgusunu hatırlarsak, toplumsal zihniyet dönüşümü de ancak sözle değil, fiille mümkün olur. Söz, kalıcı bir esere dönüşmezse; toplum da bir adım ileri gitmez, sürekli yerinde sayar. Halkın dilinde dolaşan o eski deyim: “Lafla peynir gemisi yürümez.” İşte tam da bu sözü hatırlamak gerek: Söylediklerimizin yol alabilmesi için, geride sağlam ayak izleri bırakmak şarttır. Kur’an-ı Kerim’in Uyarısı ve Hakikat Bilinci Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Sâff Suresi, 2. ayet). Bu ayet, yalnızca dinî bir uyarı değil; aynı zamanda toplumsal ve ahlaki bir öğüttür. Çünkü söz, bir yemin gibidir; yerini bulmazsa sahibini mahcup eder. Toplumsal alanda da aynı ikaz geçerlidir. Bugün ekonomiden siyasete, bireysel hayattan sosyal medyaya kadar her alanda sıkça gördüğümüz bir boşluk var: Söylemekle yapmak arasındaki uçurum. Sadece güzel laflar, retorik oyunlar, süslü kelimeler… Fakat icraat sahasında o sözlerin gölgesi bile yok. İşte bu yüzden, sessizlik bile bazen sözden daha gür konuşur. Zira eylemsiz söz, yankıdan öteye gitmez. Eylemsiz Söz, Güvensizlik Oluşturur Ekonomist Mahfi Eğilmez’in ifadesiyle: “Güven ekonominin oksijenidir.” Bu söz, yalnızca iktisadi alanda değil, toplumsal düzlemde de geçerlidir. Söz ile amel arasındaki mesafe ne kadar açılırsa, o toplumda itimat o kadar azalır. İstatistiklere göre, Türkiye’de halkın siyasete güven oranı son beş yılda %30’un altına gerilemiş durumda. Bu sadece bir veri değil; sözün değersizleşmesinin somut bir neticesidir. Cihat Yaycı gibi güvenlik uzmanlarının da vurguladığı şekliyle, bu coğrafyada istikrarın temeli önce zihniyette başlar. Zihinlerdeki samimiyet, toplumsal barışın ve ekonomik kalkınmanın anahtarıdır. Söz ile eylemin arasındaki boşluk büyürse, geriye sadece şüphe ve belirsizlik kalır. Adam Smith’in “piyasaların görünmez eli” kavramı da aslında bir güven ilişkisine işaret eder: Herkesin sözünü tutacağına dair bir itimat köprüsüdür bu. Yıkılırsa, geriye ne iktisat kalır ne de ahlak. Sözün Ahlakı ve Liyakatin Önemi Söz yalnızca bir kelam değil, aynı zamanda bir ahlak meselesidir. Adam Smith’in “piyasaların görünmez eli” kavramı gibi, toplumda da görünmez bir itimat ağı vardır. Bu ağ, liyakatle ve sadakatle dokunur. Eğer söz verilir ama tutulmazsa, toplumun ruhu incinir; güven bağları gevşer. Her söz, sahibinin aynasıdır; icraat yoksa, o ayna kırılır ve ardında boş bir yankı kalır. Velhasıl, her çağda olduğu gibi bugün de en büyük meselelerden biri, söylediklerimizin ardında durup durmadığımızdır. Söz, emanettir. İcraat yoksa, söz sadece bir yankıdır. Asım’ın Nesli, Mehmet Akif’in tasvir ettiği gibi, sözünü tutan, yaşadığı gibi konuşan bir toplumu temsil eder. Eylemsiz söz ise tarihte ve toplumda bir iz bırakmaz. Sessizlik bile bazen o sözden daha gür konuşur. Ve her söz, sahibine sadakat borçludur. Selam ve Dua ile…
Ekleme Tarihi: 23 June 2025 - Monday
Yusuf Çelik

Söz Söylemek Kolay… Peki, Onu Yaşamak?

Söylem, kelimelerin iz bırakmasıdır; ama iz, sözle değil adımla olur. Sözün büyüsü, yalnızca söylenmesinde değil; o sözün hayatla yoğrulmasında, ete kemiğe bürünmesindedir. Türkçenin kıymetli bir deyimi vardır: “Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir.” Burada murat edilen, dilin yalnızca bir ifade değil, aynı zamanda bir mesuliyet olduğu gerçeğidir.

Geçtiğimiz günlerde Üsküdar’daki bir sohbet halkasında yaşlı bir amcanın şu sözü kulaklarıma çalındı: “Evladım, söz vermek kolaydır; ama söz, tutulduğu vakit berekettir.” Gerçekten de toplumsal hafızamız, söz ile amel arasındaki uçurumu her zaman tehlikeli bulmuştur. Nitekim Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle: “Söz, kalpten gelirse kalpleri titreştirir; dilden gelirse kulaklardan öteye geçmez.”

Sözün özünde, eylemle birleşerek kalıcı bir iz bırakmak vardır. Aksi hâlde, kelimeler havada uçuşur; ardından hiçbir şey kalmaz. Mehmet Genç’in “iktisadi zihniyet” vurgusunu hatırlarsak, toplumsal zihniyet dönüşümü de ancak sözle değil, fiille mümkün olur. Söz, kalıcı bir esere dönüşmezse; toplum da bir adım ileri gitmez, sürekli yerinde sayar. Halkın dilinde dolaşan o eski deyim: “Lafla peynir gemisi yürümez.” İşte tam da bu sözü hatırlamak gerek: Söylediklerimizin yol alabilmesi için, geride sağlam ayak izleri bırakmak şarttır.

Kur’an-ı Kerim’in Uyarısı ve Hakikat Bilinci

Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Sâff Suresi, 2. ayet). Bu ayet, yalnızca dinî bir uyarı değil; aynı zamanda toplumsal ve ahlaki bir öğüttür. Çünkü söz, bir yemin gibidir; yerini bulmazsa sahibini mahcup eder.

Toplumsal alanda da aynı ikaz geçerlidir. Bugün ekonomiden siyasete, bireysel hayattan sosyal medyaya kadar her alanda sıkça gördüğümüz bir boşluk var: Söylemekle yapmak arasındaki uçurum. Sadece güzel laflar, retorik oyunlar, süslü kelimeler… Fakat icraat sahasında o sözlerin gölgesi bile yok. İşte bu yüzden, sessizlik bile bazen sözden daha gür konuşur. Zira eylemsiz söz, yankıdan öteye gitmez.

Eylemsiz Söz, Güvensizlik Oluşturur

Ekonomist Mahfi Eğilmez’in ifadesiyle: “Güven ekonominin oksijenidir.” Bu söz, yalnızca iktisadi alanda değil, toplumsal düzlemde de geçerlidir. Söz ile amel arasındaki mesafe ne kadar açılırsa, o toplumda itimat o kadar azalır. İstatistiklere göre, Türkiye’de halkın siyasete güven oranı son beş yılda %30’un altına gerilemiş durumda. Bu sadece bir veri değil; sözün değersizleşmesinin somut bir neticesidir.

Cihat Yaycı gibi güvenlik uzmanlarının da vurguladığı şekliyle, bu coğrafyada istikrarın temeli önce zihniyette başlar. Zihinlerdeki samimiyet, toplumsal barışın ve ekonomik kalkınmanın anahtarıdır. Söz ile eylemin arasındaki boşluk büyürse, geriye sadece şüphe ve belirsizlik kalır. Adam Smith’in “piyasaların görünmez eli” kavramı da aslında bir güven ilişkisine işaret eder: Herkesin sözünü tutacağına dair bir itimat köprüsüdür bu. Yıkılırsa, geriye ne iktisat kalır ne de ahlak.

Sözün Ahlakı ve Liyakatin Önemi

Söz yalnızca bir kelam değil, aynı zamanda bir ahlak meselesidir. Adam Smith’in “piyasaların görünmez eli” kavramı gibi, toplumda da görünmez bir itimat ağı vardır. Bu ağ, liyakatle ve sadakatle dokunur. Eğer söz verilir ama tutulmazsa, toplumun ruhu incinir; güven bağları gevşer. Her söz, sahibinin aynasıdır; icraat yoksa, o ayna kırılır ve ardında boş bir yankı kalır.

Velhasıl, her çağda olduğu gibi bugün de en büyük meselelerden biri, söylediklerimizin ardında durup durmadığımızdır. Söz, emanettir. İcraat yoksa, söz sadece bir yankıdır. Asım’ın Nesli, Mehmet Akif’in tasvir ettiği gibi, sözünü tutan, yaşadığı gibi konuşan bir toplumu temsil eder. Eylemsiz söz ise tarihte ve toplumda bir iz bırakmaz. Sessizlik bile bazen o sözden daha gür konuşur. Ve her söz, sahibine sadakat borçludur.

Selam ve Dua ile…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.